Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

18 Eylül '07

 
Kategori
Okullar
 

Okullar açıldı (2)

Okullar açıldı (2)
 

Eski okul günlerinden bahsediyorduk.

Devam edelim. Eskiden okullarda, doğum günleri mütevazi kutlanırdı. En çok verilen hediyeler, kalem kutuları ve dolma kalem idi. O zamanlar ev ödevlerinin dolma kalemle yazılma zorunluluğu vardı. Tükenmez kalemle yazılan ödevler kabül edilmezdi. Bir de güzel bir yazı ile kapak yapardık ödeve.
Sarı, beyaz defterlerimiz vardı. Sayfalarına yazmaya kıyamazdık. Defter sayfalarını yırtarsak, anne babamızdan fırça yiyebilirdik. Defterlerimizin kenarına cetvelle yukarıdan aşağıya iki üç santimlik bir çizgi çeker ve bu çizginin içini süslerdik.Yani her sayfaya kenar süsü yapardık.Hangimiz en güzel kenar süslemesi yapıyor diye yarışırdık.Teneffüslerde güzel kenar süslemesi yapan arkadaşın oturduğu sıraya yanaşır ve defterlerimize süsleme yapması için sıramızı beklerdik.

Sayı saymak için fasulyelerle, nohut taneleri kullanıyorduk. Abaküs kullanan arkadaşlar da vardı. Ama sayıları azdı..

Okuma yazmayı “Cin Ali” ile öğrendik. “At ali at”, “Ayşe topu tut” yazdık. Hem güldük, hem yazdık.

Okumayı iyice söktükten sonra “Ayşegül” serileri ile tanıştık. Ayşegül her yerde idi. Ayşegül Lunaparkta, Ayşegül Evde, tatilde, hayvanat bahçesinde idi.

Sınıfta kitaplığımız vardı. Kemalettin Tuğcu kitaplarının girmesi yasaktı bu kitaplığa. Okursak kötü bir insan olacağımızı söylerdi öğretmenlerimiz, ama inatla okurduk onları. Fakir çocuk vardı bu romanların çoğunda.
Öğretmenimiz ödev verdiğinde, ödevi yapabilmek, araştırmak ve birkaç satır yazabilmek için de kasabanın kütüphanesine koşardık. Kütüphane memurunun kaprislerine maruz kalırdık. Şimdi ki nesil daha rahat. Çocuklar evden dışarı çıkmadan yazabiliyorlar ödevlerini. Herkes ödevini internet aracılığıyla yapıyor. Hazır ödevler bulunuyor, buradaki tüm yazılar kopyalanıyor ve ortaya dört dörtlük hazırlanmış bir ödev çıkıyor. Belki öğrenci okumuyor bile ödevi.

Her yıl sınıflarımızda “Yerli mallar haftası” düzenlenirdi. Herkes evinden meyva ve kuruyemiş ne bulduysa getirirdi. Türk malları ile övünürdük.

Şimdiki çocuklar sokakta saklambaç oynamanın tadını bilmezler. Bilgisayarda türlü oyunlar var, onları oynarlar.
Yakar top oyununda topu yiyerek, canları yanmıyor. Onlar sanal ortamda vurulup, canlarının birini kaybediyor ama ölmüyorlar. Kalan canlarıyla oyunlarına devam ediyorlar. Fazla sayı yapınca bonus kazanıp, canlarına can ekliyorlar.

Şimdiki çocuklar eskiden bizim okuduğumuz gibi kitap da okumuyorlar, okumak istemiyorlar. Niye okusunlar, kitap okumak zor işdir. Aç televizyonu, seyret. Okumak ta neyin nesi?

Televizyonda görüntüler mükemmel, işin yoksa kitap oku, kitaptaki anlatılanların hayalini kurmaya çalış. Bu devirde ne gerek var.

Oyun oynamak için sokağa çık arkadaş ara, buna da gerek yok. Aç bilgisayarı istemediğin kadar çok oyun var, seç birini ve hep oyna. Sıra falan bekleme, sıra hep sende.”Game over” mı oldun, boş ver, oyunu yeniden başlatırsın nasıl olsa.

Bizim dönemimizde bilgisayar yoktu.

Evlere televizyon yeni girmeye başlamıştı.

Radyo hayatımızda önemli idi. Bir kere, eğer okulda öğlenci isek yani öğleden sonra okula gitmemiz gerekiyorsa saat 10:00 ‘da “Arkası Yarın” ‘ ı dinlerdik. Daha sonra da “Çocuk Saati” programı başlardı. Bizler “Çocuk Saati “ programlarıyla büyüdük.

O zamanların televizyonu deyince, “Küçük Ev “ adlı diziyi hatırlamayan yoktur herhalde.Küçük bir kasabada belki de köyde yaşayan meşhur Engels ailesi. Kızların isimlerini hatırlıyorum sadece, Laura ve Mary idi. Bir de kasabanın zengin Olesen ailesi vardı. Bu aile kasabada dükkan işletiyordu. Olesen’lerin şımarık, sarı lepiska saçlı kızı Nelly Olesen ve cadı annesi vardı. Nedense her ikisi sürekli olarak Laura ve Mary ile uğraşırdı, sürekli kıskançlık krizine girerler ve onları zor durumda bırakmak için dizi boyunca uğraşı verirlerdi. Ama sonunda yine iyiler kazanırdı. Bu dizi evcilik oyunlarımıza fazlasıyla örnek olmuştu.

Biz o zamanlar Laura’ya aşık olmuştuk.

Birde “Uzay Yolu” dizisi, çok etkilendiğimiz bir dizilerden biri idi.

Çocuk oluruz da, çizgi filimlerden bahsetmeden olur mu? En sevdiğim çizgi film “Heidi“ idi. Heidi büyük babasıyla birlikte İsviçre Alplerinde küçük bir kulübede yaşardı. En iyi arkadaşı koyunları otlatan Peter’ di. Bütün gün kırlarda dolaşır, koşar , oynarlardı. Sonra büyükbabası Heidi’yi eğitim alabilmesi için büyük şehire gönderdi. Orada zengin bir ailenin yanında kaldı . Ailenin güzel kızı Clara felçli olduğu için yürüyemiyordu. Zannediyorum,evin kahyası ya da çocukların dadısı olan Bayan Rottenmair, Heidi’ ye çok çektirirdi, Heidi büyükbabasını ve Peter ‘ı çok özlüyordu. Ama yine de her türlü güçlüğe göğüs gerdi. Heidi birkaç yıl geçince büyükbabasını görmeye gitti. Bir süre sonra Clara’yı da, temiz havanın hastalığına iyi geleceği düşüncesiyle Heidi’ nin yanına gönderdiler. Bu ziyaret sırasında Clara, büyük bir azimle ve Heidi’nin sayesinde İsviçre Alplerinde yeniden yürümeyi başarmıştı.

Clara’nın yürümesi, ben de ilerde doktor olma isteği uyandırmıştı.

1980 ‘li yılların çizgi filmlerinde şiddet, dövüş, düşmanlık pek yoktu.

Çocukluk yıllarımızda bizleri, çizgi film ve diziler dışında Türk filmleri de oldukça etkilerdi. Haftada bir defa o da gece saat 11 de başlayan türk filmleri olurdu. Israrla beklerdik, başlamasını. Hepimiz türk filmdeki karakterlerle bütünleşirdik. Hepimiz malkoçoğlu, Fatihin fedaisi Kara Murat olurduk. Kısacası Türk filmleri herkes için çok özeldi.

Günümüzdeki çocuklar daha mı şanslı daha mı şanssız bir şey diyemeyeceğim. Zira yaşam kalitesi arttıkça beklentiler de aynı oranda artıyor. Bizi çocukluğumuzda mutlu etmeye yeten küçücük şeyler, şimdiki çocukları mutlu etmeye yetmiyor.

Okul yıllarında çok ağır geçtiğini düşündüğümüz zaman, şimdi hızla akıp gidiyor. Hiç birimiz yetişemiyoruz hızına. Mutluluklar, sevinçler, hüzünler hepsi hızla yaşanıyor.
Şimdiki çocuklar birtakım değerleri, küçük şeylerden mutlu olabilmeyi bilmiyorlar. Bazı şeyler hep eksik kalıyor. Ama umutsuzluğa hiç gerek yok. Ne olursa olsun, yeni nesil daha güzel şeyler yaşayacak

 
Toplam blog
: 718
: 2690
Kayıt tarihi
: 13.07.06
 
 

Tıp alanında doktor olarak çalışmaktayım, beyin cerrahi uzmanıyım..