Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

06 Nisan '14

 
Kategori
Eğitim
 

Okuma

Okuma, bir metnin iletmek istediklerini algılamak, öğrenmek. Bir konuyu öğrenmek amacıyla ilgili metni sessiz ya da sesli çözümleyip anlama. Okuma, dil dediğimiz anlatım ve bildirişim aracıyla gerçekleşir Dilsel bir bilinçtir. Ancak dilsel ürünleri okuyarak bilinçlenir; bu bilinci insanlığa iletebiliriz. Dil de insanların duygu, düşünce, tasarımlarını aktardıkları sessel simgelerdir. Ekşit Göktürk, okuma sözcüğünün değişik. Anlamlarını ele alıp bunların üzerinde düşündüğü, yorumladığı bir yazısında şunları söylüyor:

Okumak, gündelik Türkçe'de çok değişik anlamlarda karşımıza çıkan bir sözcük.”Onun okuması yoktur.”,”Çok okuyan çok bilir.”,”Bizim çocuk iyi okuyor.”,”Oku da adam ol.” Bu tümcelerdeki değişik anlamlar yanı sıra, bir şeyi ezberden söylemek, okumak, üflemek gibi edimleri de belirleyebiliyor okuma.”Canına okumak kullanımında ise daha başka doğrultuda anlam kazanıyor.(Ekşit Göktürk,”Okumasız Okuryazarlar”)

Okuma, kendi benliğimizin dışına taşma, yazarın düş evreninde gezinme, onunla bütünleşmedir. Kurgusal yapıtları okuma, bizi gerilimlerden, bunalımlardan az da olsa uzaklaştırır. İnsanı eğlendirir, eğitir. İçimizi ısıtır, aydınlatır. Aydınlattığı kadar, bilgilendirerek usumuzu işleterek düşüncelerimizi, görüşümüzü genişleten bir edimdir. Okuyan insan, başkalarıyla iletişim kurmada, olayları değişik yönlerden değerlendirmede duygularıyla değil, usuyla hareket eder. İnsanı, insanlaştıran etkenler arasında okumanın önemini kim yadsıyabilir? Okumanın bu gücünü Fransız yazarı Antine Alalat şöyle vurguluyor:

Okuma tutkuların en soylusudur. Ekmek nasıl bedeni beslerse o da öyle ruhu besler. Alphonse Karr, okuma için “tatlı tatlı kendinden geçme demiştir. Büyük yazarlarılar ömürlerinin yarısını okumakla geçirmişlerdir. Montesquie, ”Çeyrek saatlik bir okumanın gideremediği kederim olmamıştır.” der. Bir kitap her zaman güvenilebilecek bir döştür. Yas içinde bir arkadaşına, AlphonseDaudet,”Güzel kitaplar okuyun”diye yazmıştı.(Emin Özdemir Anlayarak Okuma, s.32)

O halde bu yüce tutkuyu bir ömür boyu sürdürmek gerektiğini aklımızdan çıkarmamalı, onun bir süreç olduğunu belleğimize kazımalıyız. Çünkü okumak, insanın kişisel gelişimini sağlayan önemli etkenlerden biridir. İnsanın düşünce yapısını, düş evrenini geliştirir; sözcük dağarcığını zenginleştir, insana bilgi ve birikim kazandırır. Bu etkinlik, dille gerçekleşir. Dillerini geliştiren, zenginleştiren toplumlarda okuma alışkanlığı da gelişmiştir

Dil ürünlerini okuyarak, inceleyerek çağdaş uygarlık değerlerini benliğimize yerleştirir; yaşamımızı ona göre biçimlendiririz. Başka bir deyişle, çağdaş, uygar bir insan oluruz. Geçmişin değerlerini, birikimlerini günümüze taşır, onları bilimsel yöntemlerle içselleştirir; geleceğimize ışık tutmalarını sağlamaya çalışırız.Shakspeare, Balzac, Hegel ve yüzlercesi ne bilgisayar programladılar, ne de uzay araçları üzerinde çalıştılar. Toplumsal bilincin bu üstün yaratıcıları, ürettikleri zihinsel ürünlerle, insanlara yeni değerler edinmeleri olanağını sağlamakla kalmadılar, onlara, düşünme ve düşünce yöntemleri kazandırdılar, onları yeni bilinçler üretmeye hazırladılar. Düşünen, araştıran ve yeni düşünceler üreten insan, bilimi ve tekniği üretti.(Muzaffer İlhan Erdost,”Cumhuriyet Kitap”6 Kasım 1985)  Bunları gerçekleştirmek kurmaca, ekinsel, bilimsel... Kitaplar okumakla olur. Ancak, Türk toplumunun çoğunluğunun okuma alışkanlığı olduğunu söyleyemeyiz. Yapılan araştırmalar bu gerçeği çarpıcı bir biçimde ortaya koyuyor:

Fransa’da 1995 yılında yayınlanan 41.720 çeşit kitabın toplam basımı 712.000                000’dur.Fransa’da her gün bir buçuk milyondan fazla kitap basılıyor. Japonya’da bir yılda basılan kitap sayısı 4.200.000 000’dur.Türkiye’de bir yılda basılan kitap 23.000    386’dır.Türkiye’de bir yılda basılan kitap, Japonya’da bir günde basılıyor. Bir başka    deyişle: Japonya’da yılda kişi başına 25 kitap, Fransa’da 7 kitap, Türkiye’de 5 kişiye bir kitap düşüyor.(Kültür Bakanlığı Yayınlar Dairesi Başkanlığı ve UNESCO’nun rakamları)

 

 
Toplam blog
: 391
: 2555
Kayıt tarihi
: 04.12.12
 
 

Hüseyin BAŞDOĞAN, 1942'de Malatya- Arapgir'de doğdu.Arapgir Ortaokulunu, Diyarbakır Öğretmen Okul..