Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

03 Temmuz '11

 
Kategori
Deneme
 

Okumasını bilmek

Okumasını bilmek
 

(www.muhteremkurt.net) Okuma yazmayı biliyor muyuz? (Sabahattin Gencal)


Mağara adamını düşünüyorum. Mağara duvarlarına kimin için resimler çiziyordu? 

Çadır dönemini düşünüyorum. Çadırın önündeki şekiller kimin içindi? 

Robensonları düşünüyorum? Aldıkları notlar kimin için? 

“Öyle gerilere falan gitmeye ne gerek var?”demeyin. Yahya Kemal “Aslanlar gerilerek atlar.” diyor ya, o misal. Biz de bir sorunu aşacağız da… 

Sorun. Kimin için yazdığımız sorunu. Yazılarından, alıntı kurallarına uygun olarak cümleler aldığım yazarlar benim için yazmışlar. Benim düşüncelerimle birebir örtüşmese de üzerinde düşündüğüm konulara değinmişler: 

 

Ünün "değer"den kopması ve hiç nedensiz yere bir "başarı" olarak görülmesi... Çağın vebası bu olsa gerek! 

(Haşmet Babaoğlu, Pazar notları: O eli özlemek..., Sabah, 03. 07. 2011) 

 

“Türk, anayurdu Türkçe’den koparılmaktadır.” Sinsi bir planın sonucunda bünyemizi yabancı dil hastalığı sarmıştır ve tehlike büyüktür. Devlet eliyle Türkçe katliamı yapılmaktadır. Gönlümüz, sevdamız, sazımız kırıktır ve Türkçe diye ısrar edip durmanın da bir faydası yoktur! 

Kör gözlere, sağır kulaklara, susan dilsiz şeytanlara sözümüz kalmadı bu memlekette. Belki ses bayrağını birileri dalgalandırabilir yine... Ümit fakirin ekmeği! 

(Mustafa Önder, Türkçe’ye Veda Yazısı, Yeni Çağ, 03. 07. 2011) 

 

Eşitlik güzel şeydir: Ancak refahta, varlıkta olduğu zaman güzeldir. Fakat fakirlikte, yoklukta ve hatta ahmaklıkta eşitlik sağlamaya çalışmak hangi dünya görüşünün tortusudur? 

(Cevdet Akçalı, Komünizmin başka bir tarifi, Yeni Şafak, 03. 07. 2011) 

 

Hukukî bir konu üzerinde düşünmek bir bilgi ve sorumluluk disiplinini gerektirir. Herkesin savcı gibi avukat gibi hâkim gibi konuşup yazması hiç hoş değil. 

(Ahmet Selim, Yargı ve yorum, Zaman, 03. 07. 2011) 

 

Öyle bir anım aklıma geldi ki, bundan sonraki Pazar Yazılarımın özelliğini değiştirecek cinsten. Bir tarihte TODAİE sınavlarına giriyorum. Türkiye’nin enerji sorununu sordular bana. Öyle cevap veriyorum ki, Jüriyi öyle etkilediğimi sanıyorum ki, hiç sormayın. Arada bir onlara bakıyorum, sanki ağzılar açık beni dinliyorlar. Anlatıyorum şu profesörün fikirleri böyle, bu profesörün şöyle…Bir jüri üyesi demesin mi: “Peki, siz ne düşünüyorsunuz?” Bu an sınavın bittiği an oluyor. 

Ertesi yıl sınav sorularına cevap verirken yine profesörlerin görüşlerini anlatıyorum; ama profesörlerin adını vermiyorum. Tabii, kazanıyorum. Başarıyla da mezun oluyorum; ama kendi düşüncelerimi hâlâ oluşturamıyorum. 

 

Türkiye’mizde, A’dan Z’ye tüm değerlerin aşındırıldığını belirtmek istedim bu yazımda. Bunu doğrudan belirtmek yerine yazarlardan alıntılar yaptım ki daha inandırıcı, daha etkili olalım. Yanlış yapmışım. Bir kere, deneme diye yazmaya başladım. Denemede okuyucuyu inandırma kaygısı yoktur ki… 

Bu yazımızı, kazara bir denemeci okursa, büyük ihtimalle diyecektir ki: ” Denemecinin yanlış yazma, doğru yazma gibi kaygıları da olmamalı.” Görüyor musunuz, kendimizi nasıl da temize çıkarıyoruz. Ademoğlu böyledir işte, açık ya da kapalı olarak doğru yaptıklarını, bir şekilde bildirirler. 

Aslında en önemlisi okurken yanlışa düşmemektir. Her yazıda doğru da olabilir, yanlış da. Okumasını bilenler, yanlışlardan ders alıp doğruları özümseyenlerdir.  

 

Sabahattin Gencal, Başiskele – Kocaeli, 03. 07. 2011 

 

 
Toplam blog
: 181
: 635
Kayıt tarihi
: 29.03.11
 
 

1943'te Trabzonda doğdu. Erzurum Yavuz Selim İlköğretmen okulunu bitirdikten sonra girdiği Bursa Eğ..