Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

04 Temmuz '15

 
Kategori
Güncel
 

Okusan Ruhsal çöküntü yapıyor...

Okusan Ruhsal çöküntü yapıyor...
 

RESİM INTERNETTEN ALINMIŞTIR


NEREYE GİDİYORUZ?

OKUSAN RUHSAL ÇÖKÜNTÜ YAPIYOR...

FAYTONA KARŞIYIM!

Gazete okumak istemez hale geldim. Seçimden sonra heyecanla açmaya başladım gazetelerin sayfalarını. Üstelik gazeteyi internetten okumayı sevmeyen bir karakter olarak sabah kahvesiyle pek severim. Onu da orta şekerli ve çift kahve fincanı büyüklüğünde bir sütlü kahve fincanında içerim. Deymeyin keyfime. Köşe yazarlarından en küçük haberlere kadar okurum. Gündemi izlemekten  keyif alır, okuduklarıma takılmaktan haz etmem. Düşünmekten demiyorum. Takılmaktan. Takıldığım her haberin günün başlangıcında ruhuma yapacağı etkiyi hesaplarım. Kahve biter, gazete biter. Gerekli bilgileri saklarım zamanı gelince kullanmak için. Gerisi alt belleğe, aşağıya, taaaaa aşağıya iner. Bir de beklenti içine girdiğim zamanlar var. İşte, seçim tam da bu tür zamanlardan. İnsanların gazete okumamaları, haber izlememeleri ve hayatlarını kendilerine sunulan kadar kurgulayıp yaşamaları hayret içinde izlediğim durumlardandır. Araştırmaz, karşılaştırmaz, tartmaz. Bir şeyin doğru olduğunu ona söylemişlerdir. O da buna inanmıştır. Araştırması gerekmez, muhakeme dahi etmez. Konu onun için nettir. Konuyu aktaran, olayı yaşatan kimse haklıdır ve başarılıdır. Onun üstünde kimseyi görmez. Ondan başarılı kimseyi bulmaz. Adeta bir at gözlüğü vardır yüzünde ve gerisini görmez. Elleri olduğu halde gözlüğü çıkarmaz. Bildiği kadarıyla, gördüğü kadarıyla, söylenen kadarıyla yetinebilir. Sorunsuz ve sorgusuz bir hayat. Tercih edilir mi? Kişiye göre...

İfade etmek istediğim "okumak istememek" eylem olarak yukarıda verdiğim örnekle eşleşmiyor. Neden mi anlattım? Çevrem bu insanlarla dolu olduğu için. Onlara at gözlüğü takanlara tapınmalarına mana veremediğim için. Anlamsal bir çözüm bulamadığım  için. Akıllarını nerelerine kaçırdıklarını bilemediğim için. İçin ve için. Her gün heyecanla gazeteyi açıp "Hah şimdi, ha şimdi, şimdi..."diye düşünerek seçimin gerekliliklerinin yerine geleceği beklentisi ile kıvranırken, sözleri verenlerin, hakaretleri edenlerin, birbirini kötüleyip neredeyse boğanıza yapışacak diye baktıklarımın hepimize atgözlüğü taktığını anlayınca. İşte o zaman içim geçti gazete okumaktan. Ne yazana güvenim kaldı. Ne de söyleyene. Kimin ne söylediğini karıştıracak kadar çok söz sarf  edildi. Kimin ne yaptığını bildiğimizi mi unutturmaktı amaç? Biz onları seçerken onlar bizi çoooktaaan koşmuş muydu faytona? Hepsi aynı arabadaydı ve arabayı çekenin biz olduğumuzu mu anlayamamıştık? Kafamız karışsın istemişlerdi mi? İstememişlerdi mi? Bizim için bir şey isteyen var mıdır? Ne diyorum? Bizim için neden? Biz hiçiz ki onlar olmadan. Onlarlar için varız. Onlara çalışır, onlara veririz. Vermek, vermek ve de vermek. Dilimiz dışarıda düşsek bile ayın sonuna aç ve susuz. Şükür, şükür hala nefes almamız için  şans veriyorlar. Ne mutlu bize. Bir de mutlu olamaz diyorlar bize. Sabah takıyorlar gözlükleri, gözlerimiz açılmadan iyice. Bu da işin püf noktası. Koşarken biz olanca gücümüzle, ağırlıklarıyla yüklendikleri arabalarını. Onların da var sorunları yazık. Olmaz mı? Kimin arabası hızlı? Hangi kırbaç daha iyi koşturur atları? Faytona karşıyım ben. Bırakın yaşasın atlar varsın gözlükle de olsa...

 

Sağlıkla ve mutlu kalın 04/07/2015

Gülay Mustafaoğlu 

 

 
Toplam blog
: 247
: 709
Kayıt tarihi
: 11.03.09
 
 

Buradayım işte. Yaşamın tam içinde. Her anın benim olduğunu bilerek. Yaşamın sadece "Şimdi" olduğun..