Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

23 Eylül '07

 
Kategori
Güncel
 

Okuyun ve düşünün

Okuyun ve düşünün
 

Yeni anayasa tartışmalarını dinliyorum. Karşı olanlar sözlerini, biraz etrafta dolaştırdıktan sonra, mevcut anayasamızın 2. maddesindeki "laiklik" ilkesine getirip bırakıyorlar. Sonra da ilave ediyorlar: "AİHM'nin, Danıştay'ın, Anayasa Mahkemesi'nin kararları işte bu, "değişmez ve değiştirilemez" maddeye dayanmaktadır. Dolayısı ile başörtüsü yasağının kaldırılması mümkün değildir. Yasağın kaynağı değişmez olduğundan, kararın değişmesi de sözkonusu olamaz. "

YÖK Başkanı, rektörler kurulu toplantısının sonucunu açıklarken, Yargıtay Cumhuriyet Başsacısı görüş bildirirken aynı noktaya işaret etmişlerdir. Defter kapanmış, sıcak mumun üzerine soğuk mühür basılmış, konu arşive havale edilmiştir. Hadi bakalım, konuşabilirsen konuş. Bu kati hüküm karşısında ne yapılır? Susulur.

Artık başörtüsü konusunda bir değişikliğe gidilmesi imkansızdır ve söz konusu da değildir. Bunu söyleyenler de meriyetteki Anayasamızın 174. maddesiyle korunan, elan yürürlükte olan Tevhid-i Tedrisat ve Şapka Kanunu'na her gün muhalefet edenlerdir. Şapka kanununa ben de aykırı düşüyorum ama hiç olmazsa türban karşıtı değilim. Yani onlar gibi özrüm, kabahatimden daha büyük değil.

Biraz cesaretinizi toplayıp, "Cumhuri rejimlerde tabular, değişmezler, değiştirilemezler olur mu, " deseniz, onun da bir cevabı vardır. Rejim kendisini korumak için, ileri gelenlerin veya gidenlerin ipini çekebilir. Nitekim bu güne kadar başbakan dahil bir çok kişinin ipini çekmiştir. Yanlış anlamayın, kötü bir niyetle değil; "devletin bekası uğruna!" Aslında neyin bekası uğruna olduğu tartışılır ya, olsun. Osmanlı zaten bunu yapıyordu, "o zaman, bu kadar zahmete katlanıp padişahlığı yıkmaya ne gerek vardı" demeyin. Kızarlar.

Halbuki, başörtüsü yasağını onaylayan bütün kurumların işaret ettikleri ikinci madde, sadece laikliği vurgulamıyor. Toplumun huzurundan, milli dayanışmadan, adaletten, insan haklarından, Atatürk milliyetçiliğinden yola çıkarak; T.C.'nin, "DEMOKRATİK, LAİK, SOSYAL bir HUKUK devleti" olduğundan da bahsediyor. Demek ki değişmez ve değiştirilmesi teklif dahi edilemez 2. maddenin içinde "demokratiklik, sosyallik ve hukukilik" te var. Peki yukarıda adı geçen kurumlar, "laikliğe" atıfta bulunup, onu korumaya alırken, madde içindeki "demokratik, sosyal, hukuk" kavramlarını da hesaba katarak, insan haklarını, özgürlükleri, sosyal hayatı, hakkaniyeti korumayı niçin düşünmediler? Çünkü amaç üzüm yemek değil, bağcıyı dövmekti. El birlik olup, bunu başardılar.

Bu yasaklama kararına veya gerekçesine imza atan Anayasa Mahkemesi ve Danıştay hakimleri, olaya demokrasi açısından yaklaşamazlar mıydı? Türkiyenin özgür bir ülke olduğunu, vatandaşlarının giyim tercihlerine karışılamayacağını, başörtüsünün; sosyal hayatımızda zaten yer aldığını, kıyafete yasak koymanın insanların hukukuna müdahale olacağını düşünemezler miydi? "Hayır, böyle yaklaşamazlardı" diyenler, anayasanın 2. maddesindeki "demokrat, sosyal ve hukuk" kelimelerinin hiçbir anlam ifade etmediğine, o sebeple metinden çıkarılması gerektiğine dair dilekçelerini versinler. Eğer bunların bir anlamı olmayacaksa, "laiklik adına" insanların hakları heba edilebilecekse, o süslü lafların orada durmasının anlamı yoktur.

Düne kadar "bu anayasa değişmeli" diyenlerin hepsinin, akla hayale gelmedik iddialarla değişikliğe karşı çıktıklarını görmek hüzün vericidir. Hak ve özgürlüklerde bir açılım sağlamayacak, daha demokrat bir toplum oluşumuna fırsat vermeyecek, her şeyi eskisi gibi bırakacak bir anayasa değişikliğine ne gerek var ki? Öyle bir anayamız zaten yok mu?

Avrupa ülkelerinin üniversitelerinde, hatta bazılarının orta öğretim kurumlarında, henüz başörtüsü serbestisi varken, AİHM'si, Türkiye ile ilgili nasıl böyle bir karara varmıştır? Çünkü mahkeme: "iç hukuk uygulama ve yorumlarının ulusal makamlara ait olduğunu vurgulamış ve herhangi bir yasal düzenlemenin iç hukuka uygun olup olmadığını belirleme yetkisinin, ulusal mahkemelerde olduğunu belirtmiştir." (1) Yani topu taca atmıştır. Bir çok mahkeme kararına uymayan ve devletimizi binlerce avro tazminata mahkum eden AİHM, bu defa Anayasa Mahkemesi'nin ve Danıştay'ın kararlarına uymuş; "bu sizin iç meselenizdir, olay yorumladığınız gibidir, kararınızı uygun buluyoruz ve onaylıyoruz" demiştir.

AİHM'sinin Türkiye için verdiği kararlarla ilgili haberlere kısaca bir göz attım. (2) Nedense davalarında DEP'lileri haklı, (2) RP'lileri haksız bulmuştur. (3) İç hukukumuzu ilgilendirdiğini düşündüğüm bir çok davada, davacıları haklı bularak, Türkiye'yi tazminata mahkum etmiştir. "Mahkemenizin kararları iç hukukunuza uygundur, ben buna karışamam dememiştir". Ama başörtüsü davasında Leyla Şahin'e, "şeriatın kestiği parmak acımaz" demiştir. Şimdi, bu kadar zikzaklı davranan ve "adamına göre" karar verdiği şüphesi uyandıran bir mahkemenin kararlarına güvenmeli miyiz? Alınan bazı kararlarda AİHM'de görevli Türk yargıçla, adını koyamayacağımız bazı aidiyetlerin ve kliklerin de etkisinin olduğu inkar edilemez.

Şimdi biraz hayal kuralım. İktidarda CHP var. Yeni bir anayasa taslağı hazırlamış, olgunlaştırıp meclise getirecektir. Yeni anayasada, "din ve inanç, düşünce ve ifade hürriyetlerini" düzenleyen iki madde vardır ama içindeki muhtelif maddelere atıfta bulunarak onları, birer hürriyet olmaktan çıkarmıştır. Eğitim hakkını da baş açıklığına bağlamıştır, diyelim.

Bu minval üzere hazırlanmış bir anayasayı YÖK, Anayasa Mahkemesi, Yargıtay, Danıştay, TÜSİAD, DİSK, TİSK vs. hepsi onaylayacaktır. Çünkü içinde tehlike yaratacak bir açık barındırmamaktadır! Tehlikeyi kaynağında boğmaktadır ! Yürürlüktekinden hiçbir farkı olmadığı, hatta özgürlükleri daha da kısıtladığı halde, çok demokratik bir anayasa denilecek, methiyeler düzülecektir! Karşı çıkanlara da, "şeriat özlemcileri, gizli hesapçılar, laiklik düşmanları" gibi, hali hazırda kullanılan, aynı argümanlarla tepki gösterilecektir. Zaten buna, biraz AKP, biraz da MÜSİAD karşı çıkacaktır. MÜSİAD dışındaki her kurum ve kuruluş da AKP'ye karşı çıkacaktır. Böylece, ülkemin kahir ekseriyetinin ne düşündüğü hesaba katılmadan toplumsal bir mutabakat sağlanmış olacaktır.

Artık nasıl toplumsal mutabaktsa?

Sistemin kaderi malesef, kendi ikballeri için ekseriyetin hayatını hiçe sayan elit ve güçlü bir azınlığın elindedir. Demokrasimiz de sadece çoğunluğun değil, aynı zamanda azınlığın haklarını da koruyan bir rejim olduğundan; azınlığın haklarını kormaktan, çoğunluğun hukukunu korumaya fırsat bulamamaktadır. Bu şartlarda çoğunluğun iktidar olmasının da pek fazla önemi yoktur. Her teşebbüsünün önü kesilen, her adımına çelme takılan sonra da çarşaf çarşaf beyanlarla kendisinden hesap sorulan bir iktidar ne işe yarar ki?... Olsa olsa işte böyle, günah keçisi olmaya yarar!

(1)-21 Eylül 2007 Yeni Şafak/ Yorum/ Murat Aksoy
(2/2)-http://www.tumgazeteler.com/haberleri/aihm/
(3)-http://www.belgenet.com/dava/rp_aihm.html

 
Toplam blog
: 462
: 707
Kayıt tarihi
: 28.04.07
 
 

Emekliyim. Herkes gibi benim de bir dünya görüşüm var. İnsanların farklı fikir ve inançlara sahip..