Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 
 

Mustafa Çifci Aşk Yazarı

http://blog.milliyet.com.tr/mustafacifci

24 Aralık '13

 
Kategori
Aile
 

Okuyup Adam olmalısın Kardeşim

Okuyup Adam olmalısın Kardeşim
 

Eski bir hatıra


Her iki ağabeyime sevgilerimle

Yıllar önceydi. Annem ve ağabeylerim hafta sonu tatilinde köyde birlikteydik. Soğuk ve yağmurlu bir gündü. Dışarıdaki nemli ve buzlu hava sanki içimize işlemiş gibi durgun ve sessizdik. Postacının kapımızı çalmasıyla birlikte ağır hava dağılmış, neşemiz yerine gelmişti. Annem postacıyı eve davet ederek kahve ikram etmişti. Postacı, ağır başlı endamıyla bir sürü mektup dolu çantasının kapağını açmış, bir tomar zarfın içinden ağır ağır bize gelen zarfı bulup, masanın üstüne koymuş, “müjdemi isterim”, diye söylenmişti. Postacının getirdiği zarf ÖSYM sonuç belgesiydi küçük ağabeyimin. Büyük ağabeyim Ahmet, “Hadi Necati zarfı açta hangi okula gideceğini bilelim”, diyor, Necati ağabeyim ise, “Sen aç, ya kaybettiysem dayanmam zor olacak, zaten kazansam da nasıl okuyacağım çok para gerek”, diye sızlanıyor zarfı açmıyordu. Annem ise, “Mutlaka bir yeri kazanmışsındır oğlum, yoksa postacı kötü haber için müjde istemezdi”, diyordu. Zarf masanın üstünde duruyor kimse açmaya cesaret edemiyordu.

Bir ara Ahmet ağabeyim, zarfı eline almış, “Ne demek okuyamam, ben çalışıyorum ya sana bakarım kardeşim”, diye tatlı bir heyecanla söylemiş, hatta hızını alamayıp, küçük bir çocuk sevinciyle cebindeki bütün paraları çıkarıp, al hepsi senin olsun, sen okuyup adam olmalısın.” demişti. Bu sözleri duyan Necati ağabeyim ise sevincinden dört köşe olmuş, “Yaşa ağabeyim benim, sen çok iyisin, iyi ki sen varsın”, diye naralar attıktan sonra hızını alamayıp yerinden zıplayarak abisine sarılıp öpmüştü.

Sevimli hava odanın her yanına dalga dalga yayılmış hepimiz öyle çok mutlu olmuştuk ki, Ahmet ağabeyim, “Hadi Necati, hangi okula gideceksin, söylemedin ama”, deyince hepimizin sevinci bir balon gibi kendiliğinden sönmüştü. Necati ağabeyim süt dökmüş kedi gibi suspus olmuş, “yok olmaz, madem senin paranla okuyacağım, sen söylemelisin” demişti.

O gün o zarf elden ele dolaşıyor ama hiç kimse zarfı açmaya cesaret edemiyordu. Sanki çok büyük bir şeymiş gibi zarfı açacak olanın kendisinin olmadığını söylüyor hatta buna hakkım yok diyordu. Ben bu hakkı kendimde bulup, zarfı açmaya karar verdim. Böylece bütün aile fertlerini büyük bir dertten kurtaracak, hepsine iyilik edecektim. Çokbilmiş tavrımı takınıp, ağır ağır oturduğum yerden kalkıp zarfı elime almıştım. Bütün gözler benim üstümdeydi, acaba zarfın içinden çıkan kâğıttan neler okuyacaktım. Bu işin tadını uzatmak istercesine, “açılmıyor bu zarf, bunu çok iyi yapıştırmışlar” dediğimde, ağabeyim açılmıyorsa o zaman yırt ne duruyorsun çabuk olsana, diye beni azarlamış, bende bunun altında kalmayıp, madem biliyorsun o zaman al kendin yırt, diye zarfı kendisine uzatıvermiştim. Ağabeyim zarfı açacak kadar cesareti olmadığından zarfı almamış bende kalmıştı. O merak edilen zarfı elimde evirip çeviriyor açacak yerini arıyor, açamıyorum dediğimde, annem bir çırpıda makası elime tutuşturmuş, açılmazsa kesiver oğlum demişti. Makası elime almış, yok makasta kesmiyor bu nasıl zarf diye söylenmiş, ağabeyim nasıl kesmez aç şunu diye bağırmıştı.

Zarfı açtığımda sonuç hepimizi sevinçlerini sevinç katmıştı. Ağabeyim baba mesleğine olan öğretmen fakültesini kazanmıştı. 

Şimdi birçok şey değişti o günlerden bu yana. Aylardır ne annemi görebiliyorum, ne de kardeşimi. Her şey, her bir güzellik ağır ağır kaybolmakta... Sevgimizin o müthiş, o anlatılması güç olan büyülü bağı ağır ağır çözülmekte. Öyle bir dünyanın içine girmişiz ki, gündelik koşuşturmalar her şeyi ama her şeyi esir almış. Sanki bir gün işe gitmesek, sanki biz olmasak dünyanın tersi dönecekmiş gibi. Oysa bunun böyle olmadığı gün kadar gerçek. Küçük sorunlarımız bile devleşmiş, kocaman olmuş biz küçülmüşüz. Acaba yarın ne olacak kaygısının yanında bitip tükenmeyen hırslarımız. Kendimize ayırdığımız zaman yok gibi uykumuz dışında. Sevişmelerimiz bile kirlenmiş yalan ve sahte duygularla birbirimizi oyalamaya çalışmaktayız.

Güzel günlerin üstünden yıllar geçti. Hepimizde var geçmişe özlem. Hepimiz içinde yaşadığımız çevreyi daha güzel yapamadığımız için aradığımız güzellikleri hep geçmişten arıyoruz. Eski fotoğraflarımızdaki gülen, güleç yüzlerimizde gizli sevinç solmaya başladı. Anne neredesin? Ya sen neredesin küçük kardeşim? O küçük, o şımarık, o söz dinlemez, o hepimizi üzen ama yine de çok sevdiğimiz küçük kardeşimiz. Uzaklarda, sessizliğin içinde yok olma öyle. Unutma, zaman hepimizi silip atacak kendi teknesine bir gün. Hepimiz birer birer yok olup gideceğiz.  Ve ne kadar çok yalnız kalırsak, ne kadar bir başımıza ayakta durmaya çalışırsak, yok oluşumuz o kadar hızlı olacaktır. Çünkü yaşama direnmek tek başına direnmek daha zor.

Zaman ne olursa olsun, kardeşler arasındaki o sevgi bağının gücü hep sıcak kalmak zorunda. Çünkü insanın ne kadar çok sevdiği hatta uğrunda canını bile feda edebilecek başka insanlar olsa bile, ailedeki sevgi bağı başka bir yerde bulmak çok zor değil imkânsızdı.

Bu yazı Ocak 2002 yılında yazılmıştır.       

Kaynak: Akıp Giden Hayat, Mustafa Çifci

 

 
Toplam blog
: 297
: 523
Kayıt tarihi
: 16.04.13
 
 

Yazılarında insanı derinden etkileyen yoğun bir duygusallık, hüzün, karamsarlık ve yalnızlık vard..