Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

17 Mayıs '07

 
Kategori
Aşk - Evlilik
 

Olan oldu...

Olan oldu...
 

Uzuuuun zaman oldu. Ama çok zamansız oldu. Zamana karşı yarışırken her şey bir anda değil de; yavaş yavaş, sindire sindire doğdu. Çoktan olan oldu ama benim her şeyden yeni yeni haberim oldu...

İstemedim aslında böyle bir şey olmasını, tüm kapılarımı kapalı tutmaya aylar önce karar vermiştim. Geldikleri gibi gidenler oldu bu sayede. Biri vardı ki, işte o hiç gitmeyendi. Bir tesadüf eseri birbirimizi tanımaya başladık gün be gün. Tanıdıkça her şey değişmeye başladı. Olmayacak bir şeydi benim için, ama oldu!

Önceleri kahvemi kaç şekerli içtiğimi unutmaya başladım. Sonra cep telefonumla televizyonun sesini kısmayı denediğim oldu. Daha da ileri gidip; pin kodumu, msn ve MB şifrelerimi, hatta bursumu çektiğim bankamatik kartımın giriş kodunu birbirine karıştırmaya başladım. Üstelik korkmaya da başladım "Ya ismimi soranlara cevap verebilmek için kimliğime bakma ihtiyacı duymaya başlarsam?" diye. Her şeyi unutur oldum, her şeyi! Telefonumun hatırlatma özelliği sayesinde rutin işlerimi (ve rutin olmayanları da) yerine getirmeye başladım. Kendi halime kendim bile gülüyordum.

Benim bildiğim, aşk acısı çekenler her şeyi unutur; oysa ben aşk acısı da çekmiyordum ki! Her şey olması gerektiği gibi, heyecanlı ama yavaş yavaş bir şekilde gelişti (yani tam istediğim gibi). Tek sorun, bilgisayarın başından bir türlü kalkamadığım için annemin yakınmaları, ve yine aynı sebepten otobüsü kaçırdığım için derse geç kalmalarımdı.

Kelime oyunlarıyla bazı şeyleri ima etmek benim için hep ilgi çekici olmuştur. "O" da bunu çok iyi başaran, kıvrak zekasıyla, duyarlılığıyla, mükemmel hayal gücüyle, sabrıyla ve espiri yeteneğiyle (ne soğuk ne de sulu; tam orta karar) beni etkilemeyi başardı. Benimse hoşuma gidiyordu ima ettiği şeyleri anlamazlıktan gelmek. O ise, anladığımı ama anlamazlıktan geldiğimi anlayacak ve bunu çaktırmayacak kadar zekiydi.

Hoşlandığım o muydu yoksa onun benden hoşlanıyor olması mıydı
hala bilemiyordum. Bildiğim tek şey vardı ki, o da ona fena halde alışmış olmamdı. Her gün bilgisayarımdaki fotoğraflarını defalarca açıp kat be kat yakınlaştırıyordum. Büyütünce de resmin dağılmasına sinir oluyordum!

Korkuyordum bu büyünün bozulmasından. Kalbimde, beynimde, tüm benliğimde tertemizdi, ve ben onun hep öyle temiz kalmasını istedim içimde. Bu yüzden o adım attıkça ben kendi adımımla kendime çelmeler taktım. Bilerek ve isteyerek. Seviyordum o heyecanı, ve her zamanki gibi hayal kırıklığı yaşamamak için, o heyecanın bitmemesi için izin vermedim kalbime girmesine. Yani izin vermediğimi sanıyordum. Oysa zaten izin istemedi ki!

Artık her şey için çok geçti. Kalbimin en görkemli, en konforlu yerini çoktan zaptetmişti sayısız örümcek ağlarına rağmen. Belki de en güzeliydi tanıyarak, her şeyini bilerek ve bu sayede ona güvenerek aşık olmak. Yoksa o "varolmadığına" inandığım kişi gerçekten mi vardı? Evet, vardı! VARDI!...............................

"Sevdiklerimizin ve seveceklerimizin adları ta başından yazılmıştır kalbimize.
Ve onları bulana dek savaşırız bu karmaşık tutkular çemberinde."

Onu belki de ilk kez görüyordum ama, sanki bir yerlerden hatırlıyordum...

* * *


Not: Bogdaki kişi ve olaylar tamamen hayal ürünüdür, "Varolmayan" kişi gerçekten hiçbir zaman varolmamıştır ve varolmayacaktır da.

<özlem boral="">









 
Toplam blog
: 152
: 1957
Kayıt tarihi
: 19.08.06
 
 

Ortada bir problem görüyorsak bu bizim de problemimizdir. Ve eğer 'birisi'nin bu konuda bir şeyle..