Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

17 Mayıs '09

 
Kategori
Kitap
 

Olasılıksız… Ama yeterince istersen her şey olasılıklı…

Olasılıksız… Ama yeterince istersen her şey olasılıklı…
 

cevaplar hepimizin içinde sadece bulunmayı bekliyorlar


Olasılıksız’ı okumama iki şey neden oldu. Birincisi, bu köşeden daha önce EKSİK isimli kitabını anlattığım yazar “Efsun Önder”. O önerdi bana Adam Fawer kitaplarını okumamı. Diğeri ise hayatımın elimden kayıp gittiğini, tesadüflerle yönlendiğini, ne yaparsam yapayım planlarımı tutturamadığımı düşündüğüm bir dönem geçiriyor olmam.

Efsun bana kısaca kitabın konusunu anlattığında heyecanlandım. Roman hala bir sürü bilimsel makaleden, sosyolojiden, mantıktan, felsefeden çok daha güçlü bir alan. Modern dünya bilimin üstünde hızla yükseldikçe insanoğlunun romana, anlatıya daha çok döndüğünü gözlemliyorum ben. Belki atalarının milyonlarca yıl önceki yolunu özlüyordur insanoğlu. Yakılan ateşler başında aktarılan yarı gerçek yarı doğru anlatılar. Yaşanmışlıkla örülü, hayallerle süslü, umut yüklü ama bir taraftan da tüyleri ürperten hikâyeler. O nedenle ben ne kadar iyi bir deneme, bilim okuyucusu olsam da hala bana umut vadeden hikâyelerden öğrenmenin keyfini yaşamak istiyorum. Orada “her şeye rağmen yaşam” sloganını görüyorum. Evet, itiraf ediyorum. Ben bilimi depresif sanatı manik buluyorum. Sanatı her şeyi iyileştiren olarak değerlendiriyorum. Konuyu nerelere savurdum! Dönüyorum.

Yukarıdaki karışık ve sadece bana göre alakası olan gerekçelerden ötürü kitabı aldım. Gerçekten ilginç bir konu yakalamıştı Fawer. Bize “hayatı istediğimiz gibi yaşamın yolunu göstereceğim” diye göz kırpıyordu. Ben de yaşasın bulmuş diye zıplaya hoplaya kitapta ilerlemeye başladım. Heyecan dolu bir sonraki sayfayı okutturan, uykulardan feda ettiren bir kurgusu var<ı>. Biliyordum zaten böyle olduğunu diyoruz, vay be tek böyle hisseden ben değilmişim, diyoruz. Hayır, bir de işin içinde matematik falan olup alt yapıda ona oturtulunca kendimizi daha da güven de hissedip kitabın içinde hızlanıyoruz. Kitaptan bize kalan zamanlarda görüşebildiğimiz arkadaşlarımıza “Yahu daha bitiremedim. Ama çok güzel böyle soluk soluğa okuyorsun. İstersen kitabı bitirdiğimde sana veririm” diyoruz.

Sonra “ Empati” çıktı. Birincisinden aldığım inanç ve güçle onu da aldım. İşin doğrusu “Empati” yi daha çok sevdim. Gizli batıl itikatlarımdan yola çıkıyor çünkü hikâye. Bazı insanlarda bazı duyuların çok geliştiğini ve bu nedenle belirli olaylara/durumlara karşı yüksek duyarlılıkları ve algıları oluştuğunu düşünüyorum. Kitapta benim bu yönümü gıdıklıyor. Yazarla ortak payda da buluşmanın, beni anlayan tek insanı okumanın keyfini yaşatıyor. ( tabi ki beni tek anlayan yazar değil, eserlerini alan yüzbinlerce insan daha)

Sonuç olarak Adam Fawer ilginç konular yakalayan, kurgusu sürükleyici olan, insanı düşündüren, ateş başında iyi hikâyeler anlatan adamlar soyundan. Tek bir şerh koyuyorum, her iki kitapta da beni rahatsız eden. Kurgulardaki boşluklar, empati ve olasılıksız, her ikisinde de bazı söylediklerini unutuyor yazar, ucu açık kalıyor o noktalar. Ya da kaybediyor bir ipin ucunu sonra da yakalayamıyor. Toparlayamayacağını anladığı için de çaktırmadan bizi başka bir yöne sürüklüyor Kitabı bitiripte üzerinde düşünürken yakalıyoruz bu açıkları. Çünkü dediğim gibi hikâyeler öylesine çekici ki detayları yakalayamıyoruz. Tıpkı günlük hayat gibi. Tabi tüm bunları benim gözümde büyüten çevirisi de olabilir. Çünkü ben çeviri dilini de sevmedim. Birazcık kötü Amerikan filmleri tadında.

Ama yaz da geldi, şezlonglar ve güneş şemsiyeleri mevsimi. Alın Adam Fawler kitaplarınızı doğru sahillere. Güneş altında zamanın nasıl geçtiğini anlamayacaksınız. Ben plajda yatmam diyenleri çay bahçelerinde çınar ağaçlarının altında bekliyoruz okumalara. Mutlu bir yaz olsun…

 
Toplam blog
: 6
: 1047
Kayıt tarihi
: 22.04.09
 
 

Edebiyat fakültesini bitirdim, işletme yüksek lisans yaptım. Lisans eğitiminden itibaren kitaplar..