Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

11 Haziran '18

 
Kategori
İnançlar
 

Ölen İnsanlar, Bir Gün Dirilecek mi?

Ölen İnsanlar, Bir Gün Dirilecek mi?
 

Bankada iki genç bayan yan yana oturup işlemleri için sıralarını bekliyorlar. Ben de oturmak için bir yer aradım. Bana aralarını açıp yer vermek istediler. Ben, aralarına değil de yanlarına oturdum.”Ölen kişiler bir gün dirilecek mi?”dediler. Ben, nesnel, somut verilere dayanmıyorsa inanmam, dedim.
 
Peki, dostluğa, kardeşliğe, barışa inanır mısınız ”dediler. Buna, kim inanmaz ki… Deyince o zaman neden dünyada savaşlar olduğunu, sordular. Ben de ülkeler, özellikle de emperyalist ülkeler-dünyadaki enerji kaynaklarına sahip olmak istediklerini belirttim. Onlarsa dünyayı şeytansı güçlerin yönettiğini belirttiler. Söyledikleri de yanlış değildi; ama dillerinin altında gizledikleri başka bir şey olduğunu sezinledim. Bu arada elime tutuşturdukları broşürün başında “Ölen kişiler bir gün dirilecek mi” yazısının altında,”Nasıl cevap verirdiniz?” sorusunun seçenekleri şöyle:
•Evet.
•Hayır.
•Bilmiyorum.
 
Siz, ne dersiniz? Ben, bu soruları yanıtlamakta zorlandım; çünkü bayanların gizli bir amaçlarının olduğunu sezinledim. Konuşma uzayınca bayanlar, Tanrı’nın yaratmasıyla Âdem’in ve Hava’nın da yoktan var edildiğini söylediler. Tevrat, Zebur, İncil’de; insanların öldükten sonra dirileceğinden söz ederek elime küçük bir broşür tutuşturdular. Kuran’dan söz etmemeleri, misyoner olduklarının kanıtıydı. Bu genç kadınlar, yabancı değil; Türk’tüler. Ne var ki Hıristiyanlık propagandası yapıyorlardı.
 
Bu broşürde de şunlar yazılıydı:
 ‘Mezarlarda olan herkesin çıkacağı zaman geliyor’ (Yuhenanna 5:28).
 
Kutsal kitabın cevabına neden güvenebiliriz?
 En az üç nedenden dolayı:
Yaratıcımız hayatın kaynağıdır. Kutsal Kitap Yehova Tanrı’nın “hayatın kaynağı” olduğunu söyler (Mezmur 36,9; Elçiler 17.24, 25). O tüm canlılara hayat verdiğine göre şüphesiz ölen birini de tekrar hayata döndürebilir.
 
Geçmişte de bazı kişiler diriltilmişti. Kutsal Kitap diriltilen sekiz kişiden bahseder. Bunların kimisi genç, kimisi yaşlı, kimisi kadın, kimisi erkekti. Bazıları öldükten kısa bir süre sonra diriltildi. İçlerinden biri ise öldükten tam dört gün sonra diriltilmişti! (Yuhanna 11:39-44).
 
Yaratıcımız ölen kişileri tekrar diriltmeyi arzu ediyor. Tanrı ölümden nefret eder, onu bir düşman olarak görür (1. Korintoslular 15:26). Bu düşmanı yok etmeyi çok istiyor. O, ölen kişileri dirilterek ölümü ortadan kaldıracak. Hafızasındaki kişileri diriltmeyi ve onların yeryüzünde tekrar yaşadığını görmeyi özlemle bekliyor (Eyüp 14.14, 15).
 
Bunu bilmek bizi nasıl etkiler?
Sevdiğimiz birini kaybettiğimizde teselli buluruz (2. Korintoslular 1:4).
Ölüm korkusundan kurtuluruz (İbraniler 2:15).
Ölen sevdiklerimize yeniden kavuşma ümidine sahip oluruz (Yuhanna 5:28, 29).
 
İnsan,ölümsüzleşmek ister. Ölümsüzlüğün olmayacağını bilir; ama gene de ölümsüzlüğün peşinden koşar. Din, insanın nasıl var olduğunu irdeler. Tüm dinler, bu konuya eğilmişler; insanın varoluş sırrını çözmeye çalışmışlar; ama bir sonuca ulaşamamışlar. Semavi dinler, ilk insanın Âdem ve Hava olduğu konusunda birleşiyor, o kadar… 
Neden yaşlanıp ölüyoruz?
 
Cevap için şu ayetlere bakabilirsiniz: Başlangıç 3:17-19 ve  Romalılar 5:12.
 
Mezarlarda olan herkesin çıkacağı zaman geliyor.” (Yuhanna 5:28). Yuhanna ’ya göre ölen kişilerin  bir dirileceği yaklaşımı,bir inaç. İnaçlar,  tartışılır mı? İnanan insan, inandığı kavram ya da varlığın-soyut olsa da-tartışılmasını istemez; çünkü tartışılması onu rahatsız eder. Ne var ki geçmişte de günümüzde de inaçlar da tartışılmaktadır. Sözgelimi, İncil’in hangisinin gerçek olduğu tartışılmaktadır; ama İsa’nın semaya çıktığı inanan bir Hıristiyan, bu konuyu tartışmak istemez.
 
İncil’in dört nüshası var: 1.Matta,    2.Markos,3.Luka,4.Yuhanna Bu dört İncil’den Dördüncüsü Yuhanna olup, İsa, semaya çıktıktan kırk beş sene sonra yazmıştır. Bu dört İncil birbirine uymayan ihtilaflarla doludur. Hâlbuki asıl İncil, İsa’ya indirilmiş olup, tek bir kitaptı. İçinde birbirlerine uymayan, hâdiselere ters düşen bir şey olmadığı muhakkak idi. Kuran’ın bildirdiği Allah kelâmı olan bu İncil'in bu dört tarih kitabından başka olduğu anlaşılmaktadır. (Abdullah Abdi bin Destan Mustafa) 
 
Binlerce yıl öncesine dayanan Hint felsefesinin “tenasüh”, yani ölümü tadıp, biyolojik beden yaşamından ruh beden yaşamına geçtikten bir süre sonra yeniden bir biyolojik bedene girerek dünyaya geri dönme görüşü, günümüzde yeni bir olguymuşçasına pazarlanmaya çalışılmaktadır.
.
Bilim dünyası “var olan hiçbir şey yok olmaz” ilkesinin kesin olduğunu kabullenmiştir; öyle ise var olan benliğinizin de yok olması asla düşünülemez!.. Bu da insan bilincinin-benliğinin asla yok olmayıp; ölüm olayının hemen sonrasında da hiçbir kesintiye uğramadan sürdüğünün açık göstergesidir...
 
İnsanın “benliği” bu aşamada bu biyolojik bedenle var olduğuna ve bununla yaşamın sürdüğünü; bu benlik, var olması nedeniyle asla yok da olamayacağına göre; öyle ise ölüm sonrasında da kesinlikle bellidir ki bulunduğu ortamın türünden bir bedenle yaşamına devam edecektir.
 
Madde ötesi boyut, mikrodalga (holografik ışınsal) boyut olduğuna göre... İnsan beyni biyoelektrik enerjiyi mikrodalga yapıya dönüştürdüğüne göre, demek ki insanın ölüm ötesi bedeni de mikrodalga beden olacak ve bu bedenle mikrodalga boyutta yaşamına devam edecektir...
 
Peki, madde dünyasında yani atom üstü boyutta biyolojik bedenle var olan ve beyniyle de biyoelektrik enerji kökenli zihinsel fonksiyonlarını, mikrodalga yapıya dönüştürdüğü kesinlikle belirlenen insan, ölüm yani mikrodalga boyuta geçiş sonrasında tekrar Dünya’ya geri gelecek midir?
 
Reenkarnasyon ya da ruh göçü, ruhun sürekli olarak yeni bedenlerle dünyaya döndüğüne inanan spiritüalistlerin bu olaya verdiği isimdir.
 
Reenkarnasyon kavramı Asya dinlerindeki tenasüh kavramından daha farklı olmakla birlikte, bazı benzerlikleri de yok değildir. Günümüzde reenkarnasyona inanan kişilerin sayısı bir milyarı aşmaktadır. Batı tarihinde ise ilk kez Pisagor ve Platon gibi bazı eski Yunan bilgin ve filozofları tarafından dile getirilmiş olan reenkarnasyon kavramı, esasen çok eski zamanlardan beri, antik Mısır, Kelt, Maya ve İnka uygarlıkları gibi birçok uygarlıkta bilinen ve kabul görmüş olan bir inanç sistemidir. İskandinav mitolojisinde de reenkarnasyona ilişkin anlatımlar vardır. Platon reenkarnasyon fikrinden özellikle “le Phedon”, “le Banquet” ve “Er’in Öyküsü” eserlerinde bahsetmiştir. Eski Yunanistan’dan sonra Gnostiklerce de kabul edilmiş ve Roma Uygarlığı’nda özellikle Mitraizm misterlerinde benimsenmiş bu kavrama Kabbala’da ve belirgin ifadelerde bulunan Ferideddin Attar, Bahram Elahi gibi sofilerin sayısı az olmakla birlikte Tasavvufta da rastlanır.
 
Günümüzde de reenkarnasyonu kabul eden birçok inanç sistemi, tarikat ve felsefi akım mevcuttur. Reenkarnasyon fikrini kabul etmiş eski ve yeni inanç sistemlerinin mensupları arasında, Hindular, Katharlar, Eseniler, Caynacılar, Sihistler, Umbanda’cılar, Yezidiler, Dürzîler ve Arap alevisi olarak bilinen Nusayrileri de kapsayan birçok mezhep sayılabilir. Bu kavram Asya’nın Gök Tanrı inancı hariç Şamanist toplumlarının birçoğunda ve birçok Kızılderili kabilesinde de mevcuttur. Kimi zaman Budist yeniden doğum anlayışı da reenkarnasyon olarak nitelenmektedir. Ünlü İngiliz biyolog Thomas Huxley reenkarnasyon fikrinin makul bir fikir olduğunu düşünmüş “Evrim ve Etik” adlı kitabın da bu fikri tartışmalı olarak ele almıştır.
İslamiyet
 
Reenkarnasyon yani ruh göçüyle ayrıldığımız bu Dünya’ya geri gelme görüşünü ancak, İslam’ın açıkladığı yaşam sistemi ve “Allah” kavramını; ve bu kavramın doğal sonuçlarını fark ve idrak edemeyenler kabul edebilir. 
 
Tanrı” ile; İslam dini ve Kuran’ın açıkladığı “Allah” kavramı arasındaki farkı idrak edemeyen; “Allah” kavramını ve bu kavramın içeriğine dayanan evrensel sistemin işleyişini bilemeyen insanların, hayal ettikleri “ruhların gelip bedenlere girmesi” varsayımı tamamıyla asılsız bir görüştür!.. Niçin?
Şunu öncelikle bilelim ki; insanların ruhları yukarıdaki bir Tanrı tarafından, geçmişte herhangi bir zamanda ve herhangi bir yerde toplu olarak yaratılmış da; sonra da peyderpey dünyaya gönderilmekte değillerdir!.. Ne, yukarıda herhangi bir yerde oturmakta olan Tanrı vardır; ne de yukarıdan dünyaya gelme sırası bekleyen insan ruhları!..Tanrı her yerdedir. Bu sebepledir ki, ruhun dışarıdan gelip bir bedene girmesi asla söz konusu değildir...
 
Tek Tanrılı diğer inanışlarda olduğu gibi, İslam'da da ruh göçüne yönelik doğrudan bir şey yoktur. Ancak Bâtınî' lere göre, Kuran'da bazı ayetlerde ruh göçüne yönelik üstü kapalı ifadeler yer aldığı söylenmektedir. (Batıniler, ayetlerin aslında göründüklerinden daha da derin anlamlara sahip olduğunu düşünen, ayetleri buna göre yorumlayan bir akım).
 
Ruh göçü ve dolaylı bir şekilde reenkarnasyonun İslam'la ilişkilendirilebileceğini öne sürenlerin Kuran'dan referans verdiği ayetler; Allah’ın varlığını nasıl inkâr ediyorsunuz ki, sizi ölü iken O diriltti, sonra yine sizi O öldürecek, yine sizi O diriltecektir; nihayet ahrette yalnız O’na döneceksiniz. (Bakara, 28)
Sizin yerinize benzerlerinizi getirmek ve sizi bilemeyeceğiniz bir şekilde yeniden yaratmak üzere aranızda ölümü biz takdir ettik. (Bu konuda) bizim önümüze geçilmez. (Vakıa, 60-61)
 
Bu sebepledir ki Kuran, ölümden sonra her ne şekilde olursa olsun dünyaya geri gelmenin mümkün olmadığını pek çok ayette vurgulamış; Hz. Muhammed de bu konuda açıklamalar yapmıştır... İşin sır yönünün bilincinde olan İslam bilginleri ve mutasavvıfları da, “İnsan ruhunun beden yaratılmadan önce var olmadığını, bedenin var oluşundan sonra ruhun oluştuğu” yolundaki düşüncelerini birçok defa açıklamışlardır...
 
Üstelik bu olay, İslâm Dini’nce kabul ediliyormuşçasına bazı ayetlere dayandırılmakta; çeşitli yorumlar uydurularak, âdeta İslamî bir gerçekmişçesine- Ölüm olayının sonrasında yaşamın değişik bir bedenle devamı kaçınılmaz bir gerçektir!- inananlara yutturulmak istenmektedir
 
Musevilik
Musevilik'in geleneksel yapısında ruh göçü kavramı yer almaz. Ancak farklı yorumlarda, reenkarnasyona yönelik izler olduğu görülebilir. Özellikle Kabala'da ruh göçü kavramının geçtiği görülür. Bazı Museviler, Hz. Adem'in önce Nuh, sonra İbrahim sonra da Musa olduğuna inanır. 
 
Hıristiyanlık
Reenkarnasyon, Hıristiyanlıkta ciddi şekilde tartışılan konulardan birisidir. 19. yüzyıldan sonra ortaya çıkan Hıristiyan akımlarının önemli bir kısmı ruh göçüne, reenkarnasyona inanır. Bu spritüel akımlara göre ilk Hıristiyanlar reenkarnasyona inanmaktaydı, ancak sonradan kutsal metinlerdeki bozulmalar sonucunda bu inanış yok edilmişti. Katolik teologların şiddetle karşı çıktığı bir konu olsa da, reenkarnasyon günümüzde birçok Hıristiyan mezhep ve kurum tarafından kabul görüyor. 
 
Sonuç
Öldükten sonra dirilme olmayacağı, Kuran’da pek çok ayette belirtilmiştir.Öldükten sonra dirilmek,usun da kabul etmeyeceği bir durumdur.Musevilik ’te  de reenkarnasyon (ruh göçü)ne yer verilmemiş
 
. İlk Hıristiyanlar reenkarnasyona inanmaktaymış. Hıristiyan misyonerler, insanları, ilk Hıristiyanlığa döndürmek için barıştan, dostluktan, kardeşlikten söz ederek kendilerine çekmek istiyorlar. Oysa bu kavramlar, tüm dinlerde vardır. Bu insancıl kavramları benimsemek, içselleştirmek için Hıristiyan olmaya gerek yoktur. İnsanların öldükten sonra dirilecek olasılıkları tartışıladursun. Yahya Kemal'den bir dize ile bitirelim.
           
Cihana bir daha gelmek hayal edilse bile
 Avunmak istemeyiz böyle bir teselliyle
 
Okurlara soralım. Reenkarnasyona inanıyor musunuz?
           Evet          
          Hayır
 
 
 
 
 
 
Toplam blog
: 391
: 2555
Kayıt tarihi
: 04.12.12
 
 

Hüseyin BAŞDOĞAN, 1942'de Malatya- Arapgir'de doğdu.Arapgir Ortaokulunu, Diyarbakır Öğretmen Okul..