Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

10 Mayıs '07

 
Kategori
Aşk - Evlilik
 

Olgun kadın- genç erkek ilişkisi...

Olgun kadın- genç erkek ilişkisi...
 

Bir kadın olgunlaştıkça gençliğinin ve güzelliğini daha bir farkına varırken, genç erkek için de olgun kadının gücü, tecrübesi onu mıknatıs gibi çeker.

Psikiyatrist ve evlilik psikoterapisti Doç. Dr Armağan Samancı, olgun kadınların kendilerinden yaşça küçük erkeklerle yaşadığı ilişkileri şöyle anlatıyor: "Bu, yaşlı ve güçlü erkeklerin genç bayanlarla ilişkisinden çok da farklı değil. Gücün herkes için çekici bir yanı vardır. Tıpkı mıknatıs gibi birbirlerini çekiyorlar. Bu tarz ilişkiler, güçsüz olanın güç kazanmak için içine girdiği bir ilişki olursa uzun süreli olmaz. İlişki duygusal temel üzerine kuruluysa sorunsuz yaşanır. Erkeğin kadından yaşça büyük olduğu ilişkilere nazaran bu tarz ilişkiler toplumda dezavantajlıdır. Kadının gücü erkek için sorun olabilir."

Buna göre genelde "pasif" bir baba yapısına sahip ailede büyüyen kadınlar yaşlı erkek tercih ederken, ana kuzusu erkekler de yaşlanınca genç kadınlara yöneliyorlar.

Yani doğanin yin ve yangı sürekli olarak birbirinin tersine akıyor.

Günümüzde kendilerinden onlarca yaş büyük erkeklerle dolu dizgin aşk yaşayan veya evlilik yapan genç kadınların sayıları da giderek artıyor. Psikologlar, kadınların yaşlı erkeği seçmelerindeki en büyük etkenin, içgüdüsü ile birlikte geleceği garanti altına alma olduğunu söylüyorlar. Alman Bunte Dergisi, psiko-sosyoloji uzmanlarının bu konudaki görüşlerini geniş bir şekilde yayınlamış. Araştırmaya göre, "pasif bir babaya sahip olan kadınlar kendilerinden büyük erkekleri tercih ederken, yoğun anne şefkati ile büyümüş erkekler de kendilerinden çok daha genç kadınlarla ilişki kuruyorlar".

Araştırmalara göre her beş kadından biri yaşlı erkeği, genç erkeğe tercih ediyor. Çoğu kadın, genç erkeğin, "iltifat etmeme", "yıldönümü veya doğumgünü gibi özel günleri hatırlamama" gibi olumsuz özelliklerinin olduğunu düşünüyor.

Acaba bu ne kadar doğru?

Türk Sinemasının sultanı Türkan Şoray, son yıllarda sıkça rastladığımız ünlü kadınların genç erkeklerle olan aşklarının giderek artması yönünde sorulan soruya şöyle cevap vermiş: “Aslında çok normal. Hiçbir şaşırtıcı yanı yok. Aşk bu. Nasıl, ne zaman kime geleceği belli mi olur? Ayrıca erkeklerin genç sevgililerinin olması nasıl normal karşılanıyorsa, kadınların da genç sevgililileri olabilir. Dünyada da bunun örnekleri çok. Olgun kadın, aşkı daha iyi bildiği için, genç sevgilisine çok farklı, güzel duygular yaşatır. Daha anlayışlı ve fedakardır. Kaprisleri azdır. Genç erkeğini çok mutlu eder. Bu nedenle bu ilişkileri eleştirmek gereksiz.”
Son zamanlarda sanat dünyasında genç sevgili bulan ünlüler: Seda Sayan-Nihat Doğan, Pınar Altuğ-Yağmur Atacan, Ceyda Düvenci-İsmail Hacıoğlu, Nurseli İdiz-Fatih Gülnar… gibi isimler sayılırken, hiç dikkat ettiniz mi? Hep erkeğin kendinden kaç yaş küçük olduğu bilhassa vurgulanıyor. Niçin?

Genelde toplumsal baskı söz konusu. Özellikle yaşlı erkekler böyle ilişkileri ayıplarken, genç kızlara yönelmekte sakınca görmüyorlar. Toplumsal bu ikiyüzlülükte, yine baskı uygulanan, ayıplanan kadın oluyor!

Size dün okuduğum bir hikayeyi aktarayım: "37 yaşında, 2 yıllık evli bir kadınım. Başım belada. Birine aşık oldum. O biri, 22 yaşında. Yani bir çocuk. Hani gazetelerde okuyoruz ya: "Öğrencisiyle yatan öğretmen", Allah akıl fikir versin diyoruz, büyük konuşmamak lazımmış, insanın başına gelebilirmiş. Geldi. Üstelik, kardeşimin arkadaşı. Kardeşim, haftada 2 gün bendedir, kalması için yalvarırım çünkü eşim, hep yurtdışındadır. O da bana şart koştu, arkadaş getiriyor. Bu defa o arkadaş başıma iş açtı. Mutfakta, salonda, koridorda, banyoda yanımdan geçerken bana değmeye çalışan hali, o vurdumduymaz edası, gözlerini çakmak çakmak bana dikip kardeşimin yanında taciz etmesi, sandviç yaptığımda bana yardım ederken belimi tutması, hepsi, neşesi, keyfi, enerjisi bir araya geldi ve arkadaşlarıyla dışarıda olmayı seven, sportmen, dinamik ama hep çok çalışan ve hep yurtdışında olan kocama rağmen, onu istedim birden. Kardeşim aramızda yaşananları henüz bilmiyor ama öğrenmesi an meselesi. İşte o zaman yanacağız. Şu anda onunla içerideler. Ben akşam yemeğinde, onun sevdiği salçalı köfteleri, patates böreklerini döktürdüm, onun sevdiği müzikleri çalıyorum ve sadece ondan söz etmek istiyorum. O ise içeride çocukça bağırıp, gülüyor. Tamam, bu anlattıklarımda mantık yok, ahlak da, biliyorum ama kim bilir belki de aşk böyle bir şey, mantığın ve ahlakın bittiği yerde başlıyor. Ne dersin?" [1]

"- Madem bu kadar samimi yazdın, ben de sana samimi cevap vereyim: Ben kadınların kendinden büyük adamlarla aşk yaşamalarını anlıyorum, ama kendilerinden bu kadar küçük adamlara nasıl aşık olabildiklerini anlayamıyorum. Benim kafam basmıyor. Yaşanacaklar, bana heyecan verici gelmiyor. Arada kurulan bağın, cinsellik dışında ne tür renkler getireceğini hayal edemiyorum. Bana ham geliyor. Ama benim ne hissettiğimin ne önemi var? O seviyor diye bir adama yemek yapıyorsan, senin işin bitmiş demektir. Üstelik felaketin geleceğini hissetmene rağmen, kendini alamıyorsun, vazgeçemiyorsun, işte bunun adı aşk. Ve haklısın ahlakın ve mantığın olmadığı yerlerde, daha çabuk yeşeriyor. Allah yardımcın olsun demekten başka yapabileceğim bir şey yok."

Ayşe Arman, bu kişiye böyle yanıt veriyor. Belki siz de okurken o kadını anlamadınız, hatta ayıpladınız. Ancak hiç anlamaya çalıştınız mı? İki yıldır iş peşinde koşan, karsını ihmal eden bir erkek. Genç bir erkeğin sürekli ilgisi... Erkek için "dayanamadı, heyt aslan be!" sözü var da kadınlar da insan değil mi?

Neden sürekli kadınların hırçınca eleştirildiğini söylüyorum? Çünkü kadınlar bunu hak etmiyor. Yulkarıdaki yazının son cümlesini tekrar okursanız, o bayanın bir erkeğin yapamayacağı şekilde kendiyle yüzleştiğini görürsünüz. Yalnızca bir çıkış noktası arıyor ve henüz bulabilmiş değil... Ama bazılarından çok daha dürüst olduğu ortada.

İsim vermek istemiyorum ama nice köşe yazarı var ki, kadını sırf kadın olduğu için yeren, kötüleyen yazılar yazabiliyor ve bunlar gayet yüksek tirajlı gazetelerin köşelerinde bir kara leke olarak yayınlanıyor.

Kadını anlamaya çalışmak yerine ona saldırmak daha kolay geliyor çünkü!

Bana kalırsa bilhassa toplumumuzda hemen her kadın, 30'undan sonra kendini iyice keşfetmeye, aşkı köklerine dek duyumsamaya, cinselliğinin tadına varmaya başlıyor. Bir nevi yasaksız aşk çağı olan 30'lar, aynı zamanda bilim adamlarınca kadınılık hormonu olan östrojenin en sağlıklı çalıştığı dönem olarak kabul ediliyor. Bu yaşlarda kadın, vücudundaki erojen bölgeleri ve partnerini, oyunları iyice keşfederken, cinsel doyuma da daha kolay ulaşıyor. Cinsel tabular yavaş yavaş ortadan kalkarken, yerini okşamalara, öpmelere, isteklerini açıkça dillendirmeye bırakıyor. Bu durumda aşk, iki taraf için de büyük bir zevke dönüşüyor.

Ancak 40'lı yaşlarla birlikte seks hormanlarının düzensizleşmesi, adt dönemi öncesi sıkıntıları, baş ağrıları, huzursuzluk, sinirlilik ve tahammülsüzlük baş gösterebiliyor. Ayrıca her şeyden önce anne olan kadınlarda cinsellik ikinci plana geçiyor.

Her ne olursa olsun, kadın ve yaş, hassasiyet gerektiren bir konudur. Ve her kadın kaç gösterirse göstersin 25 yaşındadır!

Ben bu bilgileri "Kadın Vücudu", "Memenin Tarihi", "Kadın Zekası" gibi kitaplardan ve interntten toplarken, kadınlara daha yaklaştığımı ve kadınlığın kökenlerini sezdiğimi hissettim.

Ve şunu söyleyebilirim: Bir erkek için, dünyada kadından daha güzel bir şey yoktur!


[1] Ayşe Arman, Hürriyet gazetesi, 10 Mayıs 2007

 
Toplam blog
: 353
: 3712
Kayıt tarihi
: 28.02.07
 
 

"29 Temmuz 1980’de İstanbul’da doğdu. Celal Bayar Üniversitesi, İşletme mezunu. Şiir, deneme, öykü, ..