Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

25 Ağustos '08

 
Kategori
Spor
 

Olimpiyat ruhu

Olimpiyat ruhu
 

Amaç en iyisini yapabilmek.


Bu bloğu yazmamın amacı beklentilerin üstünde bulunan ama bu beklentileri bulamayanlara hitaben yazılmış olup yalnızca kendi fikrimi beyan etmekteyim. Yazdıklarım uygulandığı takdirde başarı her zaman gelecektir. Bundan hiç kuşkum yok. Benden başka daha değişik fikirleri olanlara da elbette saygı duyarım.

Başbakan Tayip Erdoğan geçen günlerde bir laf etmiş. Hatırladığım kadarı ile demiş ki: “Olimpiyatlarda adamın biri geliyor 8 adet altın madalya alırken bizim bir tane bile altın madalyamız yok.” Dediğin de gerçekten o ana kadar 1 tane bile altın madalyamız yoktu sonra nispeten dışarıdan ithal ettiğimiz Ramazan Şahin adlı güreşçimiz tarafından alınan 1 adet altın madalyamız oldu ve 4 gümüş, 3 bronz toplam 8 madalya ile olimpiyatları kapattık. Fakat alınan bu madalyalar acaba yeterli mi? Sormak lazım acaba Türkiye’de Olimpiyat kelimesinin ne anlama geldiğini bilen var mı?

Adamın biri geliyor 8 altın madalya alıp gidiyor derken bizim aldığımız madalyaları az bulan bir başbakan acaba bizim sporculardan ne bekliyordu. Bu damdan düşer gibi madalyalar gelmiyor. Olimpiyatlara çok az zaman kala çalışmalara başlayarak madalya da kazanılmıyor.

Madalyalar biten bir olimpiyatın ardından sabırla, belirli bir program dahilin de her gün yeni gelecek olimpiyatlara kadar olan sürede yani 4 yıl boyunca özveri ile çalışılarak gelmektedir.

8 adet altın madalyayı alan adam 4 yıl önce zaten 6 altın 2 bronz madalya almış. O günler de bu başarıya doymayıp kendine hedef seçmiş. O 2 bronz madalyayı altına çevirmek. İşte o günden itibaren başlamış çalışmaya. Üşenmeden, sıkılmadan kafasında ki hedefe ulaşmak için çalışmış, çalışmış ve çalışmış.

İşte o Jamaikalı atletin kırdığı o muhteşem rekorlara ne demeli. Adam sanki uçuyor ve uçarken de eğleniyor. Müzik dinliyor.

Birde şu dikkatimi çekti. Yarışlardan sonra dereceye girenlerin madalya sonrasında sergiledikleri davranışlar olimpiyat ruhunu simgeliyor adeta. Yarışmalar bitmiş madalyalar alınmış ama o insanlar biraz önce sanki yarışanlar onlar değil birbirlerine sarılıyorlar. İşte fair play çerçevesi içersinde beklenen davranış bu. Nasıl olmasın ki. Kilometrelerce uzağında yaşayan rakibini geçmiş ya da geçilmiş dili, dini ya da ırkı ne olursa olsun belki o ana kadar birbirinin yüzünü görmeyen bu insanlar farkında olmadan dostlukların kurulmasına vesile olmuyor mu?

Son iki haftanın gündemimde olimpiyatlar vardı. 8 Ağustos da başlamış bir rüya göz açıp kapanıncaya kadar çabuk geçmişti. Bizler için ne başarısız ne başarılı bir olimpiyat geçirdik. Çin, Amerika gibi ülkelerin yanında bizler onlar gibi madalyalar alamadık ama 1 altın, 4 gümüş, 3 bronz madalya ile 8 toplam madalyayla ülkemize dönüyoruz. Başarılı değiliz bizden fazla madalya alan ülkelerin yanında ama madalya alamayan o kadar ülkelerin yanında başarlı olduğumuzu söyleyebiliriz. Mesela müslüman ülkelerin yanında pekala başarılıız.

Daha fazlasını beklemek haksızlık mı olurdu? Bence daha fazlasını kazanmalıydık diyenlere söyleyeceğim söz “Madalyam gel boynuma kon” diye beklemektense gereken çalışma özveri ile yapılsaydı eğer o kadar dünyalının önünde birincilik kürsüne kendiliğinden çıkar bayrağımızı göndere çıkartır milli marşımızı dinlettirirdik.

Yaptığınız spor ne olursa olsun onu bir gün bile bırakmaya gelmiyor. Formunu korumak için her gün çalışmak gerekiyor. Bir disiplin içersinde olmalı. Aman bugünlük bırakayım bunun yarını da var dersek olmaz. Sporcu demek disiplinli olmalı ve idmanını kendi kendine yapmalı. Hem de belirli programlar içersinde. Disiplinli derken birazda asker gibi… Gevşemeden.

Olimpiyatlar yapılırken bir anda rekor üstüne rekor kıran bu sporcuların hayatlarını objektif altına almak istedim. Onlar çocuk yaşlarda nasıl keşfedildiler. Nasıl çalışıyorlar. Onların elbette özel gıdalar vardır. Bunları kimler tarafından sağlanıyorlar. Okul durumları nasıl? Okuyorlar mı? Yoksa zengin aile çocukları mı ya da devletin bu sporculara bir katkısı var mı?

Bizim çocuklara bakıyorum da maşallah bitmek bilmeyen enerjileri var. Bir koşuşturmaca yaz tatillerin de akşam olur artık içeri gir deriz girmezler ha bire top peşindeler. İşte bu yaşta bu çocukları sokaklardan kurtarmak gerekir. Her okulun bünyesinde spor salonları olmalı. Her çocuk bu spor çalışmalarına katılmalı burada bulunan beden öğretmenlerin nezaretin de çocukların ne sporla ilgileneceği tespit edilmeli. Okul içersinde yarışmalar tertip edilebilir ve hatta okul tarafından konulan ödüllerle olimpiyatın ruhu çocuklara aşılanabilir. Okullarda ki beden öğretmenlerin gözetiminde dereceye giren öğrencileri belirli sınıflardan itibaren spor okullarına alınarak çocukların sporcu olmaları sağlanabilir. Yani spor okulları ilkokul üçüncü sınıfından itibaren mevcut olmalı ve tıpkı askeri liseler de olduğu gibi yatılı olmalı. Seçmeli olarak alınan bu çocuklar bir yandan derslerini yeni spor okullarında görüp geri kalmayacaklar ve orada ki hocaların nezaretinde çocuğa sporcu hüviyeti kazandırılacaklardır. Bir atlet, bir yüzücü ya da güreşçi vb bu spor okullarında çıkacaktır. Dolayısıyla olimpiyata götürülecek sporcular buradan çıkacak. Kulüpler sporcularını bu okullardan temin edeceklerdir. Ve dahası spor akademisi bu spor okullarından çıkan öğrencilerin ÖSS sınavına girmeden bu okullara girişleri sağlanacaktır. Böylece üniversiteye girme korkusu yaşamadan meslek sahibi olacak o da beden öğretmeliği ya da antrenör sıfatı verilecektir. Daha ileriki zamanlarda yöneticilik sıfatıyla sporumuzu daha ileri götürmek için çalışmalarda bulunan yöneticiler olacaklardır.

Olimpiyata katılmış hatta madalya almasalar bile bu sporcuların okullarda okuyan öğrencilerine hocalık yapıp yaşadıklarını olimpiyat ruhunu o yaşlarda aşılayıp 4 veya 8 yıl sonra ki olimpiyatlara hazırlayacaklarından eminim. 2012 Londra, 2016, 2020, 2024, 2028’da ki olimpiyatlara bu zihniyetle hazırlanmalı.

Üniversiteye girme uğruna ve bir meslek sahibi olma uğruna gençlerimiz spordan uzaklaştırılıyor. Okumalı ve bir meslek sahibi olmalı. Anne ve babalar bunu istemektedir. Benim oğlum doktor olacak ya da mühendis. Onlar için hayat mücadelesi bir şekilde başlamak zorunda. Yani sporu bırakıp üniversiteye girmek için derslerin başından kalkmayacaklardır. Spor akademisi için de bu geçerli. İlk önce ÖSS puanı aranmaktadır. Bence sporcunun aldığı derece bakılmalı sonra ÖSS puanı gelmelidir.

Spordan gelen bir anne ve babanın çocuklarına olan etkisi elbette fazladır. İlk önce her şeyi anne ve babalardan öğrenmekteler. Hayatları buyunca spor yaptıkça gelişmekte ve dünyanın en iyisini yapan bir birey olarak karşımıza çıkmaktadırlar. Ve yine aynı sporcular bu sefer zirveden inmemek için formları korumak adına idmanları sürdürmelidirler.

Amaç daha önce yaptığının en iyisini yapabilmektir.

Mesela herkes 100 metre koşar da 9.69 saniyelik derece yapamaz.

Yine herkes maraton da koşar da 2 saat 6 dakika 32 saniyelik derece yapamaz.

Yine herkes sakız patlatır ama bizim Ayşe Bacı gibi sakızı patlatamaz.

Amaç yetenekli çocukları bulup ortaya çıkarmak ve onları askeri disiplin ve olimpiyat ruhu ile yetiştirmek ve ülkemize madalyalar kazandırmaktır.

 
Toplam blog
: 540
: 3176
Kayıt tarihi
: 02.01.07
 
 

Hiç bir motorlu araca binmeyi sevemedim. Daha doğrusu sevdiremediler. Onun yerine iki tekerlekli ..