Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

14 Mayıs '09

 
Kategori
Gezi - Tatil
 

Olimpos... Kadir'in Ağaç Evleri...2

Olimpos... Kadir'in Ağaç Evleri...2
 

Gözleme hazırlanıyor...


Kumsaldaki tepenin üzerinde güneşli bir sabah, tatillerden Cuma, saat ise baharı birkaç saat geçiyor sanki…

Bu sabah yine kuş sesleriyle uyandık.
Güneşli bir gün bizi bekliyordu.
Yağmur dinmiş gökyüzü kendini güzel bir kızın kollarına teslim etmiş gibi tebessümlüydü.

Fiks mönü sabah kahvaltısında sebzeli omlet ve kahvaltılıklar, çay ve kahve bizi bekliyordu.
Bugün değişik bir yumurta pişirme yöntemi denendi.
Sıvı yağa 2 adet yumurta kırıp tavanın üstü porselen bir tabakla kapatılıp pişiriliyor.
Sarıları dağılmıyor ve iki kocaman yumurta sarısı size bakıyor ve bu yumurtaların ismi Öküzgözü yumurta oluyor. Bir arkadaşımız yumurtaların sarısını yemiyor, onları bahçede dolaşan tavuklara veriyordu…

Kahvaltı sonrası, Kadir’in cennet bahçesinde akşamdan kalmış, sönmüş ateşin yanı başında ahşap tekerlerden destekli bir bankın üzerinde tavukların etrafımda dönmesinin doğallığı içinde çayımı yudumluyor, voleybol oynayan gençleri seyrediyor, aynı anda da tatil günlüğüme birkaç satır karalamaya çalışıyorum.

Hala içimde dün akşam Adrasan’daki (Olimpos’a 10 km uzaklıkta) nehrin üzerinde, dost muhabbetleri arasında geçirdiğim dakikaların sarhoşluğu var. Adrasan’daki akşamları unutmak zor, sigaramın dumanına sarsam, saklasam seni Adrasan akşamları ve hatırladıkça bir nefes çekebilsem diyorum.

Mayısın güzelliği yüzümüzde bir çiçek gibi beliriyor. Yanaklarımız şehrin renksizliğini üzerinden atmış baharın tazeliğine bürünmüş.

Tika bu sabah ortalarda görünmüyor.
Ooo hatırladım gece 3’ te ülkelerine geri dönmek için buradan ayrılacaklardı.
Portekizli iki yaşındaki sarışın mavi gözlü narin bir papatyayı andıran Tika, herkesi peşinden koşturmayı başararak bahçeye inanılmaz bir neşe saçıyordu, sabah gözlerim onu aradı yine. Fotoğraf karelerimin çoğu neredeyse Tika’yla dolu.

Burası dünyanın çeşitli yerlerinden gelen insanların, bir tebessümü dostluğa dönüştürdüğü ender mekânlardan biri olsa gerek. Endişelerin, tereddütlerin beyinlerde önemini yitirdiği, güven kelimesinin yüreğinizi sardığı bir yer. Oysaki İstanbul’dan gelirken ağırlığına aldırmadan Güven isimli o kalın kitabı yanımda taşıma gereği duymuştum. Şu an içeriği hakkında pek bilgim yok ama kelime anlamı itibariyle gerek duymuyorum burada kitabı okumaya sanki. Bu kelimeyi öylesine yaşadım ve kavradım ki, güvenin anlamı ve yaşantımızdaki gerekliliği üzerine bir kitap bile yazabilirim. İnsan hayatındaki eksikliğini, şehirlerin bizden fark ettirmeden çaldığı bu duyguyu kısa zamanda kazanmak mutlu etti beni. Burada farklı bir sistem içerindeyiz sanki. Yolculuğumu tamamlayıp Kadir’in ağaç evlerinden içeri girdiğimde açıkçası bir hayli şaşırdım. Umut tünelinden geçmiş kendimi farlı bir şehrin ve hatta sistemin içinde bulmuştum.

Beklenen şehirdi.

Kendinizi, bir parçası olduğunuz doğanın kucağına bırakmak.
Şehirde kurallar yok.
Özel kıyafetli görevliler yok.
Şikâyet yok.
Özgürlük var.
İnsanların birbirine ve doğaya, saygısı ve sevgisi var.
Esrarengiz bir ahengin esir aldığı bir şehir.
Herkesin eli kolu bağlı ve farkına bile varmadan huzura teslim olmuş gibi.

Güneşi, şehrin üşüttüğü tenimi ısıtmaya çalışıyor.
Rüzgârı, tatlı esintisiyle kederleri ruhumdan bir bir süzüyor.
Yağmuru, mutluluk iksirini damla damla içime akıtıyor bu şehirde.

İster kırılıp dökülelim, ister yok olup dirilelim ama Kadir’in evine gelmeden ölmeyelim dedirtiyor insana.

FOTOĞRAFLAR VE DEVAMI İÇİN



http://blog.milliyet.com.tr/Blog.aspx?BlogNo=179971

http://blog.milliyet.com.tr/Blog.aspx?BlogNo=179973


Tatil günlüğünden notlar…2

 
Toplam blog
: 106
: 1384
Kayıt tarihi
: 21.02.07
 
 

Bir yaz gecesi hatırasıyım. Haziran doğumluyum. Bilirler haziran doğumlular. Hele ki haziranın tam..