Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

21 Ocak '07

 
Kategori
Kültürler
 

Olmak veya olmamak

Olmak veya olmamak
 

Öyle portreler, öyle çerçeveler, öyle 'İz' bırakan olaylar vardır ki, tadından yenmez. Anıldıkça, yayıldıkça nesilden nesile geçen olaylar dizisi, söylemlerle dile 'Pelesenk' olur. Kuşaktan kuşaklara geçer. Nesilleşirler. Şimdi, birisi diğerine soruyor: 'Adın ne? ' Diğeri: 'Terzi Memet' der.. 'Ne iş yaparsın? '.. Nihayet diğeri: 'Demin ikisini birlikte söyledim ya!' diye cevap verir. O hesap işte!.. Bizim milletimiz, tekrarı sevmiyor. 'Çok laf, yalansız olmaz!' Buna inanır.. Velhasıl 'Uyur' gözükür.. 'Uyutur' Sağ duyusu kuvvetlidir. AB bile 'Manevi değerlerimiz adına ne varsa elimizden almağa çalışılıyor... Daha da bu 'Sağduyumuzu' el atmak için henüz bir formül keşfedemediler. Şimdi, böyle bir şey dayatmıyorlar.

Bir memleketin, bir mahalli yörenin, o çevrenin kendine özgü hasletleri arasında bir 'Bağ' birliği vardır. Bunu, yedi düvel bir araya gelse, yıkamazlar. 'Novaro'nun topları bile... Yıllar yılı aynı çerşevelerini korurlar. O örfler, o gelenekler... Ve onun salçası, biberi olan 'Lakapları' da... Tazeliklerini, zindeliklerini günümüze kadar sürdürenler de vardır. Çizilen o portreler, o cinsinden, ağırlığından hiç bir şey kaybetmemecesine hem!..

'Lakaplar' önemlidir . Adlar, san'lar, yakıştırmalar her yörede apayrıdır. Her biri o yöreden renk almıştır. Ses almıştır. Biçimlere girmiştir.. Motiflenmiştir. Mesala: 'Hacıların Davud'u.. "Gevreklerin Rauf"u dendiğinde, isimlerin başına muhakakk 'Lakap' gelecektir. Tek başına bu isimler, bir mana ifade etmez. Her yerlerde Davut var. Yakup var.. Ama sorulur: 'Hangi davut? '.. 'Hangi Rauf? '.. Şöyle sorarlar bunu: 'Siz, kimlerden siyiz? '

Takma adlar, ailenin geldiği yeri, soyunu, sopunu gösterir. Aileler o isimle çağrılır, anılır, hatırlanır. Sıfatlar, isimler, iç içedirler. 'Pamukçu'ların Rıdvan'ı.. Tek Damarların Ziya'sı... Temizler'in Şeref'i.. Gevrek'lerin Raufu.. Esmerlerin Mustabey'i ve yanında da: 'Kestaneci Memiş, Tabutçu İbram, Çık cık Hasan.. Kahveci Asım ve Kara Şaban' gibi..

Dünyanın neresinde bir 'Bartın'lı' görseniz, tanışırken muhakkak sorar: 'Kimlerden siyiz? ' Yani, size 'Kim' derler? demektir bu!. Lakap olmayınca tanımak, zor.. Hem Bartın'lılar, kendi dilleriyle konuşmayı severler. Kendileri gibi konuşan dışarlıklıları da bağırlarına basarlar. Kendilerinden sayarlar..

Oranın meşhur 'Kavşak Suyu'ndan içmeyenleri, 'Bartın'lı' saymazlar. 'Garılar Pazarı'ndan alışveriş etmeyenleri de. 'Berberin solumazı.. Tellağın terlemezi... 'Tellal'ın seslisi makbuldür' derler. Bartın'lılar da birbirlerini bu lakaplarla tanırlar ancak. Gerisi yavandır. Lakabı yoksa bir insanın, anlarlar ki o yabancıdır. Dışardan gelmiştir yani... 'El'dir.

Bartın'da kanunlar gibi değişmez kalıplar, kaideler vardır. Protokol gibi. 'Bartınlı' denilince, kendilerinden olan, olmayan şeyler, 'Ossat' sorgulanır veya sınavdan geçirilir. Hele Bartınlı olmak öyle kolay değildir. Her Bartınlı, Bartınlı'lığı ile övünür. En başta, 'Kavşak Suyu'ndan içmeyenler, Garılar Pazarından alışveriş yapmayanlar, Asker Suyu'nda kafa çekmeyenler, futbolda Kara Şaban'dan kötek yemeyenler, Meyhaneci Rüştü'nün rakısını içmeyenler, Uncu Naci'den 'Dübek taşı' almayanlar, Tatar'ın elinden Ekspres'te yemek yemeyenler, BARTIN'lı sayılmazlar, Bartın'lı olamazlar. Bu gün, bu müessese ve şahıslar ya vardır ya da yoktur. Fakat namları anılmaktadır.

Bir kasabada. 'Deli İbrahim' diye birisi mi var? Çok mu yardım alıyor? Alır elbet. O, ''Kasabanın delisi"dir. Tek adamdır. Üstüne başkası gül kokllanmaz... Kendisine, derin hoşgörü ile bakılır, sevilir. Eeee, biri bunu duyar. O'nun yerini almak için soyunur. Kalkar gelir civar yerlerden aynı yere. Maksat, 'Bedava' geçinmektir. Kasabalılar, 'Aynı yerde iki deli olmaz!' derler. Ve devamla: 'Bizim Deli İbram, banknot kabul etmez. Tırtıllı kuruş ister. Sense banknotları havada kapıyorsun. Sen bizim Deli İbrahim olamazsın' derler. Öbürüne de, tası tarağı toplayıp gitmek düşer. Öyle ya! Herkesin deli'si kendisine!.. Hakikisi, kenarı tırtıllı kuruşlara düşkündür hakikaten..

Her şeyler anlatılır Bartın'da hala... 'Kimler Baratınlı olamazlar? ' diye. Şartlar şöyle sıralanır: "Çil Süleyman'ın ozancılığını, Arnavut Davut'un dondurmacılığını, Deve Turan'ın kalıbını, Kodoğlu'nun ahçılığını, Deli İbramın tırtıllı kuruşlarını, bilmeyenler... Muşuk Hakkı'nın sirkesinden içmeyenler.. Karabaş'tan balık almayan, Somaklı'dan torpil istemeyen, Kahveci Asım'da pişpirik oynamayan, Gevrekler'in Rauf'unun muskasını takmayanlar, BARTINLI olamazlar"

Dahası var. "Öğretmen Ertuğrul Öder'in bastonunun zulasında kaması olduğunu bilmeyenler, Garılar Pazarın'da satın aldıkları yoğurdun bakracını boşalttırmak için satıcı kadını peşinden evine kadar getirmeyenler.. Matematikçi Hazım Ayata'dan 'Sıfır' almayanlar, Işık'ların evinde tepsiyle pişmaniye çevirmeyenler, Bartın Gazetesi okumayanlar, Asma'daki Çakırbeyler'in elma bahçelerini taşlamayanlar, polisin elbiseleri topladığının bilinmesine karşın, cıscıbıldak ırmağa girmeyenler BARTIN'lı sayılmazlar..."

Eşek yularından, insan sözünden tutulur... Burada edilen sözler, yıllardır değişikliğe uğramayan sözlerdir. Bu an'anelerin elbirliği ile arkasında olmak, söz birliği etmişcesinedir. Bartın'lıların kadirşinaslığı, hoşgörüsü, güzelliği bu hasletlerinden gelir zaten. İyiyi, güzeli tanırlar, bilirler.. . Hayranlıkları kalitedir. Sevmediklerini de sevmezler.

'Bartın'. Türkiyenin en küçük ili.. En büyük laflar burada üretilir. "Olmak veya olmamak'' Önemli olan budur.

RESİMALTLARI: Bartın'dan muhtelif enstantane'ler.. En sonunda Bartının ve Amasra'nın sayfiyelikleri..

 
Toplam blog
: 1616
: 918
Kayıt tarihi
: 13.08.06
 
 

Hayatın dikenli yollarından geçmenin  sırrı, aralarından çabuk geçmektir. Ümit, naylon çorap giyd..