Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

01 Nisan '07

 
Kategori
Hızlı Tüketim
 

Olmasa mektubun...

Olmasa mektubun...
 

Sütbeyaz kağıdın göğsünü yara yara önce inceden bir hal hatır edilir.Hasretliktir kolay mı? Kimse unutulmaya gelmez, herkes nasibini alsın diye tek tek sorulur.
Yazan bilir ki, yolu gözlenen bu satırlar sesli okunacak. Yine malumdur ki birisi satırlarına ses düşürürken baba belki metanetli olup büst gibi duracak ama anası bağrına vurup vurup, sevdalısı gizli köşelerde ağlayacak. O sebepten
kendi halini üstünkörü geçiştirmek gerekir.Kısacası onu soracak olursanız, çok şükür (olmasa da) iyidir, öyle
olması adettendir.Bu hasret elbet dinecek, ibibikler öter ötmez kavuşulacaktır.Olmasa da başka bahara canım, ne kaldı şuracıkta...Böyle böyle yine kendisine el sallayanlara, ardında bıraktıklarına dönülür.Herkes daha daha nasıldır? Yolunda mıdır herşey? Sonra ikinci kez başa döner satırlar; selam sabah faslının bitimi iyilik, sağlık güzelliktir.
Sonunda kestane kebap, acele cevaptır!

Askerin hasrettir nöbetini çektiği.Başka nesi vardır ki, tutar "tek dal" cigarasını koyar zarfın içine, sonra da ayrılığın okla delip geçtiği kalbini çiziktirir kağıdın sırtına; öylece yollar yavuklusuna.Asıl, sonrası zordur.Ne zahmetli iştir şu "hasretin kançanağı gözleriyle" bir ses, bir soluk gibi gelecek cevabı beklemek. Er'dir, gönderdiği 'görülmüştür'.Yanıp kavrulan gönül, ucu yakılmış mektupla gelir dile.Yanık da bir türküdür eşlik eden hüznüne;

Yarim mektubun ucunu yakmış,

Tüketmiş ömrünü de yoluma bakmış...

Ya mahpus damındaki...?! Onun da çiçekli, desenli zarflar, kağıtlar düşer payına.Çocuğu varsa emekleyişini
görmemiş, bari kağıt üstünde acemi resmedilmiş yumuk yumuk ellerini görsün.O kağıtlar ki yaman sevda sözleri, şiirleri, manileri taşır; bir de ateşten dudakları... Kurutulmuş gülü, saçından tek teli, türlü türlü kokusu da zarfa konur. El üstünde tutulur, göğse bastırılır koynunda saklanır.Yastık altından çıkarılıp gecelerce okunur...okunur...

Mektuplar...Kaç zaman oldu hatırlayan var mı, "gözleri yatırıp ıraklara" mektup beklemenin o yakıcı hazzını.Kaldı mı artık postacının düğün havası gibi karşılanışı? Aileden sayılırdı, uzakların kokusu çantasında dururdu.Otursun bir soluklansın ama önce kime ne getirmiş, beklediğimizin elinin dokunduğu, gözünün değdiği mektubunu hemen tutuştursun elimize!

Şimdilerde, kimse bakmıyor pek postacının yüzüne, getirdiğine.Daha çok kredi kartı ekstreleri, faturalar, resmi tebligatlar...gönderiliyor adreslere.Gül cemalli sevdiğin resmi değil taşınan, sevimsiz ayrıntılar.O yüzden Postacının hatırası da tarih oldu o güzelim okul şarkısı gibi.

Zaman bu zaman. Kanatsız kuşa benzer zarfı pulla öpücüklendirip şöyle döküle döküle iki satır yazılmıyor, uğraşılmıyor artık.Böyle bir şeye kalkıştığında mazallah deli yaftası da yapıştırılır, teknolojiden nasibini almamış cahilin biri de olabilirsin.

Mektuplar...Nasıl da yenildi zamanın öğütücü akışına.Ne onun özenli dili kaldı, ne bekleyişin tadı. Maillere, fakslara, mesajlara, sanal sohbetlere... yenildi siyah beyaz yılların ince nağmesi ve çekildi gitti hayatımızdan.Yolunu gözleyen yok.

Üzücü olan kendi hayatımız bir yana artık edebiyat alanında da "mektup" gibi zevkle okunan, yazanın daha farklı pencerelerden tanınmasına olanak veren, döneminden detaylı izlenimler sunan bir türün yokolduğudur.
Bugün, şair yazar tayfasının, devlet adamlarının, tarihçilerin... bıraktıkları, bir de yırtıp atmamışsanız sizin yazıp aldıklarınızdır geriye kalan.

Artık kitaplarda teselli bulur, kendi arzuhallerimizin kekremsi tadıyla avunuruz.

 
Toplam blog
: 80
: 1644
Kayıt tarihi
: 02.12.06
 
 

..