Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

08 Eylül '09

 
Kategori
İnançlar
 

Ölmeden ölmek Yüce Yaratıcı'yı anlamak

Ölmeden ölmek Yüce Yaratıcı'yı anlamak
 

Güneşin doğuşu ve batışı, insanın doğumu ve ölümü. Evren döngüler içinde gelişir, değişir. Döngülerde sarmallar daima, O'na çıkar... Ruh yükseldikçe ona akar... Bilinç açıldıkça, akıl da, ona doğru yönelir. Sonunda muhteşem, eşi benzeri olmayan bir sevgiye ulaşılır. Herşeyin üzerinde; anne, baba, çocuk, eş, dost, arkadaş, "çılgıncasına seviyorum" dediğiniz herşey, onun gölgesi gibi kalır. Işık, yücedir, güç verir. Işık sevgidir, ilham, mutluluk verir. Işık, yükseliştir, O'nun yüreğine giden yolu aydınlatır. Yürekten yüreğe bir yol vardır. Ruh rehberlik eder, Işık aydınlatır, yürekler birleştiğinde, yüce bir dağa tırmanılır. Işık, o dağın zirvesine ulaşanları daha ötelere taşır... Yollar uzun, yollar zorludur. Bu yollara düşmek yürek ister, her şeyden önemlisi "aşk" ister. O'na duyulan aşk, herşeyi kolay kılar. En büyük zorluklar bile, sevginin ve ışığın yardımıyla, kolayca yıkılan kağıttan kulelere dönüşürler. Işık, sevgidir, onun sevgisine ulaşanın, yaşamında aşamayacağı engel yoktur...

Peki, " O" nedir?.. Ulaşılmaz bir ilah mı?... Kendini gökyüzüne hapsetmiş, bizleri, korkularımızla ürküten bir hükümdar mı? O'nun ismini anarken, korkudan tir tir titrememiz mi gerekir?... Ona kurbanlar vermezsek, ona inanmayanları cezalandırmazsak, onun sevgisini yitirir miyiz? Bunları düşünmek bile, O'nun o muhteşemliğini hiçe saymak olmuyor mu? En büyük günah, O'nu anlayamamak değil mi? O'nun sevgisinde kin yok ki, bizi cezalandırsın, O, sonsuz affediciliğiyle daima affeden ama ders almamızı bekleyen, O, kader yolumuzda, saparak, yanılarak, düşe kalka yürürken, bize şefkatle gülümseyen, bazen elimizden tutan ve yol gösteren... O, sevgi... O alemlere sığmayan, ama yüreklerimize sığan... O, en çaresiz zamanlarımızda ellerimizi açıp, yanımıza gelmesini dilediğimiz, O içten dualara daima gelen, O en amansız dertlerimizde sığındığımız en yakın dost, O, onun adıyla başlanan her işi en güzel en kolay kılan, O yüreğimizdeki sevgi, O çocukların gözlerindeki saf ışıltı gibi bize coşku veren, O tanımlanamaz bir güzellik...

Peki, O'nun bizden beklediği nedir?.. Gece gündüz tapınmamız mı? İbadetlerimizi en küçük ayrıntısına kadar eksiksiz yapmamız mı? Boş boş oturup, bütün "an"larımızı onu düşleyerek geçirmemiz mi? O'nun istediğini, İncil şöyle anlatıyor: " Kalıcı olan üç şey vardır: İman, ümit ve sevgi. Bunlardan en üstün olanı da sevgidir." O'nun istediği nasıl bir sevgidir?.. Bu soruya yine, İncil şöyle yanıt veriyor:"Sevgi sabırdır, şefkatlidir. Kıskanmaz, övünmez, böbürlenmez. Sevgi kaba davranmaz, kendi çıkarını aramaz, kolayca öfkelenmez, kötülüğün hesabını tutmaz. Sevgi herşeye katlanır, herşeye inanır, herşeyi ümit eder, herşeye dayanır. Sevgi asla son bulmaz. " O, nerededir?.. O, en umutsuz anlarda okuduğumuz dualardaki, yürek çarpıntılarımızda, O, en dışlandığımızı hissettiğimiz anlarda, bize dönük sıcak bir gülümsemede, O, yavrunuzun size sımsıcak sarılışında ve bir annenin kalbindeki şefkatte. O, bir babanın yavrusunu kötülüğün elinde almak isterken haykırdığı bir feryatta, O, bazen herhangi bir şeye duyduğunuz sevgiden, gözlerimizden dökülen gözyaşında... Aslında, O her şeyde. O, biz de, biz onda... O, tüm evren, tüm evren O... O, bizi var eden... O, bizde kendini gören... O, bize kendinden en güzelleri veren... O, daima ona dönmemizi bekleyen... O sabır, şefkat, affedicilik, cömertlik, sevgi, merhamet... O, tüm bunlara ulaştığımızda bizi kutsayan... Her kutsayışında bizi mutluluk ve huzur gözyaşlarına boğan... O, evrenlere sığmayan, ama inananın, yüreğine sığan... Kalpte, ona açılan bir kapı var... Çalın kapısını, size sevgiyle açılacaktır... Dileyin... Daima iyilik dileğin ki, size de sunulan bereketli iyilikler olsun. Tüm kötüleri, haksızlıkları affedin. Affedin ki, onun kalbi sizinle bir olsun... Yüreğinizdeki, ona giden yolun kapısını, daima açık tutun, yolunu şaşırmışlara, ilham olsun... Onu anlatmanın sonu yok... O'na giden yolda, sevginin sınırı yok... Sanatçıların kalbi ona doğuştan açık... O, ressamın fırçasında, müzisyenin notasında, sesin tınısında, yazarın öyküsünde... O, şiirlerde...

"Anladım işi, sanat Allah'ı aramakmış;

Marifet bu,

gerisi yalnız çelik-çomakmış... (Necip Fazıl Kısakürek)

Sanat, şairin kaleminde bu şekilde anlatılırken, Yunus'un dilinde, O'na duyulan aşk, bir başka biçem ve ahenk bulmuş; "Aşkın aldı benden beni Bana seni gerek seni Ben yanarım dünü günü “Bana seni gerek seni ...

Eğer beni öldüreler

Külüm göğe savuralar

Toprağım anda çağıra

Bana seni gerek seni

Cennet cennet dedikleri

Birkaç köşkle birkaç huri

İsteyene ver onları

Bana seni gerek seni"

Sanatçının, bilinçli veya bilinçsiz onu arayışı hiç tükenmez... O, bazen bir ses olur yankılanır kulaklarda...

“Geceleyin bir ses böler uykumu,

İçim ürpermeyle dolar:- Nerdesin?

Arıyorum yıllar var ki ben onu,

Aşıkıyım beni çağıran bu sesin.

Gün olur sürüyüp beni derbeder,

Bu ses rüzgarlara karışıp gider.

Gün olur peşimden yürür beraber,

Ansızın hayrırır bana:- Nerdesin?

Bütün sevgileri atıp içimden,

Varlığımı yalnız ona verdim ben.

Elverir ki bir gün bana derinden,

Ta derinden bir gün bana:- Gel desin. (Ahmet Kutsi Tecer)

O, bazen, bir şarkının sözünde de şekil bulur...

"Uç yalnız uç alaca tüylü kuş

Uç yalnız uç başında bulut sevdalı bulut

Seni hiç anlamadan

Şaşkın seyrettiler olağanüstü renklerine bakıp,

Işıklı semalarda uçucu masumluğun

Sonsuz diyarlara kanat açıp süzülen

Uç yalnız uç alaca tüylü kuş

Uç yalnız uç başında bulut sevdalı bulut

Asla pes etme! Sarıl hayata

Sımsıkı sarıl yalnızlığına

Tek gerçek olan sensin

Yedikat göklerdesin

Ötelere ötelere! Uç yalnız uç..."(İlhan-Hansu İrem)

Bu aşka, sadece sanatçılar değil, büyük düşünürler de kapılmışlardır. Mesela, Mevlana... Mevlana, bu aşkı şöyle anlatıyor; "Gece oldu ama benim geceden gündüzden haberim olmadı. Benim gecem, o gündüzlere ışık veren sevgilinin yüzünden zaten gündüz olmuştur. Ey gece! Sen ondan habersiz olduğundan gecesin! Senin yüzünü gören hiç bağı düşünür mü? Aşkına düşen hiç mumu, ışığı düşünür mü? Derler ki, dimağın gıdası uykudur. Ama aşık olan dimağı düşünür mü?"...

Şükretmek, ve teşekkür etmek, belki de O'na duyulan aşkın, en güzel anlarıdır. Bir babanın çocuğu için yazdığı dizeler şöyle: "Kayıp çocuklarını arayan anne ve babaları düşüneceğim Yatak odaları yerine çocuklarının mezarlarını ziyaret edenleri ve hastane odalarında donuk bakışlarla, daha fazla içlerinde tutamadıkları çığlıklarıyla Hasta çocuklarını seyreden anne babaları düşüneceğim ve bu gece yanağına iyi geceler öpücüğü kondurduğumda Seni biraz daha sıkı ve biraz daha uzun tutacağım kollarımda Tanrıya, Senin için teşükkür edip, bize yalnızca bir gün daha vermesi için yakaracağım..."

"Yaradılanı severim, yaradandan ötürü" diyebilmek... Bunu söyleyebilmek ve başarabilmek, O'nun katında ne büyük bir değerdir. Bir insan için, sadece, yakınlarını değil, tüm yaradılmışları sevebilmek sonsuzluk kapılarının anahtarıdır. O, bu bilince ulaşanları, derin huzur alemlerine de kavuşturur... Hz. Muhammet'in dediği gibi, "Ölmeden evvel ölün"... Yani egonuzdan, dünyasal zevklerinizden, hırslarınızdan arının, sonsuz sevgiyle dolun... İşte o zaman, vaad edilen cennete, yaşarken de kavuşursunuz. Yüce Yaratıcı, huzura kavuşan varlığına şöyle seslenir: "Ey huzura kavuşmuş can! Dön Rabbine, hoşnut edici ve hoşnut edilmiş olarak. Gir kullarımın arasına, gir Cennetime." (Kur'an-ı Kerim- Fecr 27-30)

O cennet size, kalbiniz kadar yakın. Yeter ki, isteyin, dileyin. Cennetin kapıları size ardına kadar açılacaktır. Unutmayın, "Cennetin tüm ırmakları, akar 'Allah, Allah' diye diye"... O ırmaklarda, bir damla da neden siz olmayasınız??? Sevgiyle, hoşçakalın...

 

Kaynaklar: Kur-an'ı Kerim, İnci,l İlhan İrem- "Seni Seviyorum" albümü, www.antoloji.com

twitter.com/ozlemsuyev

www.istanbulajansi.com/yazarlar

 

 

 
Toplam blog
: 65
: 722
Kayıt tarihi
: 18.07.09
 
 

Marmara Üniversitesi İletişim Fakültesi Radyo- Televizyon Bölümü'nü bitirdi. 1987 yılından bu yan..