Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

14 Ekim '08

 
Kategori
Gündelik Yaşam
 

Oltama gelen büyükbaş...

Oltama gelen büyükbaş...
 

Ters çevrilmiş fiber kayığa sırtımı verdim, kumun nemli olduğuna aldırmadan ayaklarımı öne doğru uzatıp oturdum…

Sahilden benden başka kimse yok...

Oltalarda da bir hareket yok…

Kurtları ( yem) Rıdvan ağabeyden aldım, sabah sekiz gibi ofisine gittiğimde, klimayı sıcağa ayarlamış, kanepede kıvrılmış yatıyordu...

Rıza; “ Kaçta geldi Rıdvan ağabeyin?”

“ Sabaha karşı dört gibi”

“ Yine uyuyor muydun yoksa?”

“ Yok… Uyumuyordum…”

<ı>Rıza insanın adı çıkacağına canı çıksın bakışı attı ama görmezden geldim…

“ Balık var mıydı elinde?”

“ Yoktu… Görmedim.”

O saate kadar beklediyse eli boş gelmez bu adam… Uyanana kadar bekleyeceğiz mecburen…

Arabanın anahtarlarını çaktırmadan alıp bagajındaki kovaya bakmak geldi içimden… Tam tekrar ofise girecekken, vazgeçtim…( <ı>Uyanır muyanır<ı>!)

İki gece önce saat ona kadar levrek bekledim fakat oltayı mırmırlardan başka ziyaret eden olmadı...

Yağmuru yiyip, üzerine yeni aldığım sarı çizmelerin içine su girince üşüdüm daha fazla dayanamadım...

Islak çorapları ister istemez attık tabii...

Paçalar ıslak, kösele ayakkabıları da mecburen çıplak ayaklarıma geçirdim, süzüle süzüle eve gittim…

Bir sonraki gün pişirdik mırmırları...

<ı>Aklınızda olsun yolunuz düşerse yaz aylarında denize girdiğiniz sahilleri bir de kış aylarında gidip görün.

İçiniz acısın! Karpuz kavun kabukları gazeteler ve naylon torbalar nereye gidiyor bilmem ama şişeler ve alüminyum bira kutuları olduğu gibi duruyor…

Neresinden bakarsanız bakın insanın canı sıkılıyor…

Yaklaşık bir saat sonra

Rıdvan ağabeyi uyanmış, kahvesini içerken yakaladım…

“ Var mıydı balık?”

Drum tütünü sigara kâğıdının içine koyup tükürüğü ile yapıştırdı umursamaz bir tavırla cevap verdi.

“ Bir tane levrek”

“ Dörtte gelmişsin”

“ Hava lodostu bekledim… Hep mırmır …”

“ Kurt kaldı mı?”

“ Var biraz.”

“ Bu akşam balığa gitmeyeceksen alayım kurtları”

“ Olur...”

Sigarası bitince dışarıya çıktık, hem kovadaki balıkları aldım( Balıkları derken, mırmırları adam yerine koyup saymıyor sorulduğunda sadece levrek sayısını söylüyor, büyük balıkçı ya!) hem kurtları…

<ı>Levreği mahalle bakkalında tarttırdım sonra bir kilo sekiz yüz gram geldi... Bakkala balığı kimin yakaladığı ile ilgili açıklama yapmadım...

İşte yine sahilde balık bekliyorum…

Her defasında balığa gelirken pilli radyomu da yanıma alayım diyorum, unutuyorum…

Yağmurluğum iç cebinde tükenmez bir kalem ve not defterim var.

Defter yaprakları rutubetleniyor biraz da, olacak o kadar yahu…

Güneş batıyor, tükenmez kalemin ucunu tükürükleyip karalamaya başlıyorum…

Dalmışken iki kız iki oğlan dört genç, kaçak inşaat gibi dikiliyor tepeme…

İkisi sevgili de, ikisi daha çok yeni tanıştırılmış gibi.( <ı>Kızın yanında ellerini nereye koyacağını bilemeyen delikanlının espri yapmak için bana sorduğu sorudan anladım)

“ Köpekbalığı yakaladınız mı hiç?”

( <ı>Öküz balığı yakalamamıştım sen geldin bu ilk!<ı>)

<ı>“Yakaladım tabii, köpekbalığı yakalamayan adama balıkçı demeyiz biz!”

“ Efendim!”

“ Cam göz köpekbalıkları çıkar buradan”

Çocuk <ı>hadi canım der gibi şaşkın açtı gözlerini ama soruyu da sormuş oldu…

“ Ciddi misiniz?”

“ Evet… Buradan denize girmeyiz biz hiç!!!”

“ Şaka yapıyorsunuz?”

“ Gayet ciddiyim, sordun söylüyorum… Geçen yıl ekim ayında bir arkadaşın Avustralya Terrier’ini parçalamışlar gözünün önünde… Plastik topu suya atmış, köpekte getirmek için denize girmiş… Zavallı hayvan!”

(<ı> Kızın gözüne girmek için benimle alay etmeye çalışan delikanlıya karşı daha acımasız olmaya karar verdim)

“ İnşallah yazlık falan yoktur burada?”

Delikanlı yerine bordo kazaklı siyah uzun saçlı, burnu hızmalı kız cevap verdi... (<ı>Allah için güzel kız nereden bulmuş bu salağı?)<ı>

“ Bizim yazlığımız var şu sitede” parmağı ile arka tarafı gösteriyor…

Çocuklar misafir demek!

<ı>Yazlıkta kimse yok tabi, kızlar çocukları eve atmış! Vay zilliler vay…

<ı>Benim burada iki balık tutacağım diye yağmur altında anam ağlasın, siz fink atın... Tercih meselesi tabi saygı duymak lazım!

“Bilmiyor musunuz kahverengi bayrak burası!” ( <ı>Kahverengi bayrak var mı? <ı>O an uyduruverdim.

“Kahverengi bayrak mı? Hiç duymadım! Ne demek o?”

Pis pis sırıttım…

Çok gizli bir şey söylüyor gibi fısıldadım…

Lağım akıyor demek!”

Dördü göz göze geldi, kısa bir sessizlik oldu bu defa diğer kız konuştu

“ Tevekkeli değil sürekli sivilce çıkıyor suratımda”

“ Benden söylemesi!”

“ Geldiğimizde bir şeyler yazıyordunuz, ne iş yapıyorsunuz ?”

“ Yazarım ben!”<ı>

“ Atıyorsunuz…”

“ Ya siz hem siz soruyorsunuz hem verdiğim cevaplara inanmıyorsunuz”

“ Kitabınız var mı?”

“ Olmaz mı?”( <ı>Ev kitap dolu da hiç birini ben yazmadım…)

“ Pardon adınızı sorabilir miyim?”

“ Ali”

“ Soyadınız?”

“ Kiremitçi…”

<ı>

 
Toplam blog
: 1280
: 1114
Kayıt tarihi
: 09.08.06
 
 

Deniz tutkunu.Amatör kıyı balıkçısı. Aynı Şarkı ve Ilık Havada Hoşça Kal adlı kitapların yazarı ..