Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

27 Şubat '08

 
Kategori
Deneme
 

Ölüm aslında hiç kaybetmez dimi..

Ölüm aslında hiç kaybetmez dimi..
 

BÖLÜM:1
Şizofreni

—Canım... Telefonun çalıyor.
—Ne... Tel. mi —Bakacak mısın
Nerdeydim yine ben ve bana seslenen kişi kimdi. Ah bu uyku sarhoşluğu ve sen Tunç ne zaman bırakacaksın orospuluğu… Tanıdık gelen tek şey bu parfüm kokusu.. .

Bu koku....


-Aloo
-Tuncay ben ...ben…şey...ben.
-Nerdesin.?
-Ne..!
-Nerdesin?... Geliyorum.
-Gelme…Ben sadece...
-Sus artık kelimeleri tüketme… Anlatmaya gelince başlarsın…
-Sahildeyim..
-Tamam...
Kimliksiz bir gecede bu adresini bilmediğim evden kaçmak için bir neden bulmuştum işte... Zaten kalsam da sabahın ilk ışıklarında gitmelisin diyecekti. Bu hoş parfüm kokusunu hatırlayarak sokağa atmalıydım kendimi, o küf kokusunu hissetmeden önce....
Dağınık bir yatak ve sırtını dönerek tekrar uykuya dalmış bu kadın.

Sırtını dönerek, ne hoş bir sırt... Ne kadar çekici...

'Hadi adamım sana seslenen kişiyi hatırla ve onun sesini duyduğunda hissettiklerini'


Ah bu içimde konuşan kimliğim... Sen ne vakit sustun ki... Haklıydın çıkma zamanıydı.
Başımdaki ağrı…
Şarap içerek başlamışız geceye...
Gece...
Gecedeki ayrıntı… O an hatırlamıyordum, ki giyinirken tek aklımda olan şey gelen telefondu....
Artık…
Burnuma ne parfüm nede küf kokusu geliyordu.. Ölüm kokuyordu... Yine...

-Çıkıyor musun
-Umursuyor musun ...
-Ne demem gerekiyor umursamalıyım mı?... Defol Tunç...Seni böyle seviyorum...
-İyi uykular kadın
-Sana da iyi orospuluklar…

Sırtını dönmemişti bile... Bakışlarını göremedim o an…
Ağlıyor muydu ..
Sanmıyorum.
O ağlamazdı. Peki kızgınımıydı...
O yataktan çıkıp başka bir kadına gitmeme…

Sabahında gelecek kişiye erkeğim diye sesleneceğini düşünürsek sanmıyorum....

'Hadi çık artık şu evden...yaşlanıyorsun adamım, gereksiz sorgulara düştün yine.Ne bu, egonu mu tatmin etmeye çalışıyorsun.Çık ve bir an önce sahile git.'



O an yine tahammül edilemez bulmuştum bu sesi…
Artık kontrolden çıkmaya başlamıştı ki ilk zamanlar güzeldi, aynadaki ters yansımam yada bulduğum bir oyun gibiydi.. Ama ne zaman konuşmaya başlasa kendimi deli hissediyordum..

Sahile git..
Ah...
Olur, Süpermen kostümümü de ütüledin mi...
Neden açmıştım ki ben telefonu…

Odadan çıkarken ayrıntılara takılmaya başlamıştım.. Siyaha yakındı duvarların renkleri ama o kadar iyi bir ışıklandırma yapılmıştı ki, duvarlardaki bu siyaha yakın renk sanki ışığı yansıtıyordu... Fazla makyaj malzemeleri yoktu… Kadın sade güzeldir diyen biri olduğunu hatırlamıştım..
ve fazla sigara içtiğini, dolu kül tablasına bakarken...
Duvardaki nü resim..Ne kadar sade ne kadar baştan çıkartıcı... Eteğini sıyırmış çamaşır yıkayan bir köylü kadını. Dolgun bacakları, giydiği elbisenin göğüslerini taşırması..

Islak saçları...

Geniş bir dolabı vardı , iyi giyinmeyi seven hatun... Kokoş diye takıldığım zamanlar geldi aklıma.. Kadınlar kiyafetlere ne kadar çok para harcıyorlar... Alışveriş merkezleri kadınların delice harcama yaptıkları rehabilitasyon merkezleridir belki...
Kendi kendime gülümseyerek çıktım odadan... Ne bir veda içerek cümle kurdum, nede çıkarken dudaklarından yada alnından öptüm... Ne sessiz nede gürültülü... Gidişimi hissettirerek çıktım sadece...
Uzun koridor ve açılası zor çelik kapı... Hırsızlardan korunmak için mi bu kapılar, bu parmaklıklar ... Kendi cezaevlerimizde yaşıyoruz belki diyerek çıkıyordum ki, yine başlamıştı işte...


BÖLÜM:2
Kaos.


'Yine başladın adamım. Her ayrıntıda yapıyorsun aynı seyi.Nedir sendeki bu basit ayrıntılarda anlam yakalama telaşı anlamıyorum.Her şeyin bir nedeni olmalı yaşamın anlamı vs vs.Şu bar kenarında oturan entel orta yaş kimliğinden sıyrılsan da acele etsen artık.Geç kalıyorsun.Ki bu kokuyu duymuşken.'


Bu kokuyu duymuşken.

Neden ben ve nasıl oluyor da uyarıcı bir siren sesi gibi aptal şeyler hissediyorum..
Tanrının kutsal şakaları.Yine başlamıştık işte. Bakalım bu sefer neyle karşılaşacaktım.

6.hismi.
Medyumluk
Ayrıcalık

Adlandıramadığım bu şey , bu his garipti ama bildiğim bir şey varsa bu hissi devamlı olur olmaz konuşan içimdeki ses gibi sevmiyordum..
Asansörden çıkıp dış kapıya doğru yürürken birinin beni seyrettiğini hissettim.Durup önünden geçtiğim kapının merceğine baktım.ışık yansıyordu ve ben müstehcen bir parmak işareti yaparak yürümeye devam ettim

Sonunda sokağa attım kendimi.Kemiklerime kadar soğuk havayı hissetmiştim. Biraz önce bulunduğum yeri özledim... Kadını yada yatağı değil, kiyafetletlerinden sıyrılmış özgür yatan bedenimin o halini.
Taksi durağına doğru koştururken, kar yağdığını fark ettim.Ama durup seyretmek için oyalanmadan taksiye bindim, hemen ve beni sahile götürmesini söyledim.
Kıvırcık saçlarına dağın yamaçlarına.Uslan be Halil İbrahim.
Tesadüf müydü taksicinin radyosunda çalan bu türkü.Eh yok artık... Tanrı her an bana bir şekilde gönderme yapmak için uğramazdı herhalde.Ki adımda İbrahim olmadığına göre.
Deliriyorsun Tunç. Deliriyorsun…
Köprüye vardığımızda orta hızda gidiyorduk..
Kar yağışı, tekrar bedenimin ısınmaya başlamasından belki, o kadar hoş gözüküyordu ki...

Yukardan şehre doğru baktım. Karanlıkta parlayan ışıklara, boğazdan geçen gemilere… Kar yağısını ve şehri seyrederken, aklım yine düşsel yolculuklardaydı ve sanki ruhum yine bir kapıyı aralayıp kaybolmuştu... Başka bir mekândaki yaşam manzarasını seyre dalmıştı...Düşüncelerime engel olamıyordum artık...
Neden aradı ki bu hatun şimdi... Ağladığını hissettim hatta daha ukala olayım ağladığını biliyorum su anda. Hatta ölümden korktuğunu. Hadi tunç bunu nasıl anladın iki kelimede doğru dürüst konuşmadınız bile. Ama hissettim işte...

O ağlıyor ve havada ölüm kokusu var...

'Bu yüzden acele etmelisin işte...'


Sessizliğin beni tedirgin etmeye başlamıştı zaten..Neden acele etmek zorundayım..Ne oluyor gene beni nasıl bir işe sürüklüyorsun. Mızmız bir hatunun aşka dair kaprisli gözyaşlarını silmek için beni çıkarttın yataktan. Bu buz gibi havada sahil kenarında onunla konuşup hey hayata dön, kendine gel, ruhunu dinle, muhabbetimi yapacağım yine...

Ben sıkıldım sen sıkılmadın mı artık bu muhabbetlerden...

'onun yanında olmalısın su anda..ben sana acele et dedim... Ben bir şey söylemesem de sen o yataktan çıkacaktın zaten. Yalan yeminlerle, kimliksiz sevişerek, sürekli neyin tadını alıyorsun. Boktan bir yaşamın var hiç değilse bir işe yara ne dersin.'



Lanet olsun

Sen ve beni sürekli eleştiren bu boktan ukala konuşmaların... Sus.... Anlıyor musun sus. Seni duymak istemiyorum..

İşte yine deli olduğumu düşünmeye başlamıştım. Belki de deliriyordum. Böyle kaç kişi, içersinde birden fazla kimlik yaratarak konuşur, hatta tartışırdı. Öyle kaptırıyordum ki kendimi o an zamanın içersinde kaybolmuş buluyordum...

Yine olmuştu ben deli bir sekılde içimdeki sesle tartısırken kilometreleri aşmış, zamanın geçişini fark etmemiş, geleceğimiz adrese varmıştık..
Kaç dakikadır bekliyorduk acaba …

Konuşmadan bana bakan şoföre ücretini uzatırken, o konuşmadan ayrıntısına takılmıştım..Belki de geldik buyrun, yada ücretimi alabilir miyim, gibi bir şeyler söylemişti ve ben duymamıştım...
Arabadan indiğimde, yine kemiklerim donmaya başladı..Tanrım ne soğuk vardı böyle.Hızlı adamlarla sahile doğru yürümeye başladım..Çay bahçeleri kapalıydı, sokak lambalarının aydınlattığı kordonda kimseler yoktu.

İlerdeki banktaki karartı dışında.Yakşalmaya başladığımda onu tanıdım.

Denize bakarak oturuyordu
titriyordu.
Ağlıyordu…
-İstanbul u seyretmesini inan senden çok seviyorum.Ama böyle soğuklarda ve bu şekilde kar yağarken fazla keyifli olduğunu söyleyemem..
-Neden geldin.
-Neden aradıysan. Sen bir şekilde hayatımdasın ve ben aradığında yanımda olmam gerektiğini hissettim ve geldim.



BÖLÜM:3
Panikatak.


Korku.
Ve erken gelen zafer kutlaması.
Konuşmuyordu. Bana bakmıyordu. Denize bakarak o kadar derinlere dalmıştı ki. Vücudumun titrediğini hissettiğimde, onunda üşüdüğünü hatırladım. Titriyordu işte ve ağlıyordu… Bir erkeğin yapması gereken şeyi yapmalıydım, yanına oturup önce üşüyen parmaklarını tutup sonra ona sarılarak hey sakın ol her şey geçti demeliydim. Yanındayım canım hadi sıcak bir şeyler içelim diye kaldırarak bir mekâna taşımalıydım...

'hey kendine gel ve basite alma onun bu halini. Elleri, ellerine bak.'



Lanet olsun. Ne! Ellerine bak üşümüş mü, titriyor mu

Elleri…
Elindeki...

-Neden geldin Tunç. Neden. Ben senin gelmeni istemedim ama sen her zamanki gibi ağladığımı hissederek geldin. Ne yapacaksın beni kurtarmak için mi koşturdun. AKUTTTT. Herkese koşar. Ben seni aradım evet… Bir kaç kelime söylemek için sadece. Son kelimelerimi…
-Onu nerden buldun.
-Önemi var mı … Sen haddini aşarak geldin Tunç... ve bu görüntüyü görmekle cezalanacaksın...
-Bunu yapacağını sanmıyorum…
-İzle o zaman… Elindeki metal makine, ölüm emrini bekleyen kurşun askerlere sahipti. Sadece dokunması yeterdi o an. Namlusunu kafasına dayadı ve çevirdi gözlerini… Gözyaşlarıyla ıslanmış kirpiklerine rağmen, ölüm kadar soğuk bakıyordu...

Korkmaya başladım …
Ne kadar zamandır hayatımdaydı bu kadın…
Neler paylaşmıştık… Neden buradaydım ben…

Lanet olsun ya bunu yaparsa, kafası dağılmış uzun boylu bir vücut. Morttaki görevli vücudunu seyrederken belki yanındakilere kesin mankendi oğlum bu diyecekti. Belki hayranlıkla belki sıradan bakışla yıkılacaklardı vücudunu. Ben boktan bir sorgu odasında, ne arıyordun adam orada sorularını cevaplarken…

'Korktuğun bumu adamım. Onun ölümüyle başlayacak sorgular. Polisler aileler... İnsanların sorularından korkacağına yada başının belaya gireceğinin korkusuna kapılmadan onun hayatta kalmasını sağla hadi…'


Hayatta kalmasını, oğlum kadın uçmuş işte belki beni duymayacak kadar sarhoş

Lanet olsun !
neden buradayım ben…

Neden ben… Bok vardı o yataktan cıkmasaydım, şu an birinin ölümünü seyrediyor olmazdım… Kaç Tunç arkana bakmadan Kaç…

'Hadi adamım kendine gel..Bir şeyler söyle, bunu yapmayacaksın diyerek tetiklemektense bir şeyler söyle.'


Gözleri o kadar derin bakıyordu ki o an onunla nasıl tanıştığımızı hatırladım. İlk sarhoş olduğumuz geceyi, harika omlet yaptığını hatırladım.

Ve harika gülümsediğini… Karmaşık hayatına dair hiç soru sormamıştım ve o hiç anlatmamıştı. Ama ölmesi beni korkutmayacaktı, üzülmeme neden olacaktı…

Onu özleyecektim...
Bunu yapmasına izin veremezdim bir şey yap tunç bir şey de hadi!...

-Kendine iyi bak Tunç.
-DUR! bunu yapamazsın..
-...
-Yapamazsın dedim çünkü bana borçlusun.
-Borçlumu sana hiç bir konuda söz vermedim Tunç !
-VERDİN!.. O gün adaya giderken verdin. Karadeniz de bir köy varmış. Bir dağ evi. Dedenden kalma oraya götürücektin beni bu yaz. Söz verdin… Hatırla…
-Söz vermedim !
-Verdin hatta yanımıza hiç bir şey almadan gideriz dedin… ve sabah kahvaltıyı babaannenler de yapacaktık. Babaanneni anlattın bana tonton dünya tatlısı bir kadın diyerek. İhtiyarlamadığından bahsetmiştin… ve eeeee mavi gözlerinden küçükken hep sen kardeşinle, yumurtaları çalarmışsınız, kümesten ve o deli olurmuş… Ayrıca erkek kardeşinle nisanlısı da gelebilir demiştin… Babanı kaybettiğinden beri erkek kardeşinin her şeyi ile ilgilendiğini anlatmıştın… Nisanlısıyla baş başa kalacaktınız hanı ben kardeşini alacaktım bir kaç saat sen konuşacaktın... Hatırla ! bunları konuşmuştuk… Hatta mükemmel manzarasını anlatmıştın bana… GÖRMEK İSTİYORUM !.. ANLIYORMUSUN SÖZ VERDİN... Hatta babannenın harika köy ekmeğinden yemek istiyorum… O kulübe de sabahlamak istiyorum ve erkek kardeşinle yürüyüşe çıkmak istiyorum... Yürüyüş sırasında onun çocukken yaptığını mazurlukları dinlemek istiyorum, yumurtaları nasıl çaldığınızı dinlemek... Bana söz verdin...

Anlıyor musun
söz verdin !
söz verdin…


BÖLÜM:4
Final...



BANA SÖZ VERDİN
ve borçlusun…

-Kardeşim... Babaannem…
-Hadi ver şu silahı bana ve sözünü yerine getir... Yaza fazla kalmadı anlıyor musun ...
-Tunç... Ben ...
-Hadi
-Ben
-Hadi canım ... HADİİ.
-Ben ... Sarılarak ağlamaya başladı o an. Çığlıkları hıçkırıkları şehrin karanlığında kayboluyordu. Öyle bir yerdeydik ki yaşam yoktu ... İnsanlar bu yaşadığımız ayrıntıyı göremeyecek kadar uzakta kalmıştı.

O ve ben vardık…
Ve deniz... Denizden gelen rüzgâr ve bu soğuk...

Kar yağmıyordu artık ama vücutlarımız titriyordu hala... Çıplak elle tutulan bir kartopundan soğuktu tuttuğum silahın, metal kısımları... Kendine gelmesi ne kadar sürdü ne kadar kaldık orada ve nasıl kalkıp onun evine geldik hatırlamıyorum... içimdeki ses hiç konuşmamıştı. Ben hiç konuşmamıştım. O hiç konuşmamıştı...

Eve gelirken bindiğimiz takside taksici hiç konuşmadı… Eve girerken güvenlik görevlisi konuşmadı …
Yatağında uzanmış yatıyorduk… Melekler gibi uyuyordu. Göğsüme sıkıca sarılmış sessizce… Saçlarını okşadığımı fark ettim ... O an düşündüğüm tek şey ölümün kaybettiğiydi ... Evet… Neler söylediğimi nasıl yaptığımı bilmiyordum hatta elime aldığım o silahı nereye sakladığımı…
Ama başarmıştım işte...

Başarmıştım...
O tanımadığım babaanne başarmıştı... Ölümü yenmiştik o duyduğum hissettiğim ölüm kokusunu yenmiştim...

'hadi artık uyu adamım.'


Evet, uyuyacağım çünkü bu gece huzurluyum artık. Korkmuyorum… Ölüm bu gece yenildi dostum…
Tam uykuya dalacakken telefonum çalmaya başladı. Bu sefer bakmayacaktım... Gecenin bu vaktı arayan kim olabilirdi ki. Belki evinde o sakilde çıkmama sinirlendiği için telefon açmıştı, küfür ederek kapatacaktı o kadın.
Yada bu gece bana gel diyecek başka bir kadın. Belki Ahmet, uykusu kaçmıştı yine yada Hakan bir şeylere takmıştı kafasını belki Hakan yada Ersin nerdesin diye aramıştı, hadi şehir dışına çıkalım diyeceklerdi…

'hadi Tunç bak şu telefona. Yoksa uyandıracak bu ses onu'


Susmuyordu… Açmalıydım artık..
-abi
-oğlum bu saatte yatmadınız mı siz daha
-abı...
-nee !
-amcamı kaybettik abı...
-neeee..!
-abii
-geliyorum ben…

.....

Ölüm aslında hiç kaybetmez dimi



Tuncay Toka/Şizofren 2006




 
Toplam blog
: 151
: 911
Kayıt tarihi
: 16.02.08
 
 

İstanbul doğumluyum. İlk öğretim, üniversite, askerlik ve evlilik hazırlıkları sıralamasında stan..