Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

21 Kasım '07

 
Kategori
Güncel
 

Ölüm insana yakışmalı

Ölüm insana yakışmalı
 

Bir gece, canı sıkılan bir çiftin, can sıkıntısını giderme çabasının sonucu olarak dünyaya geliyoruz. Birileri sürtünüyor ve sen ben oluyoruz. Dünya dediğimiz, dümdüz görünen ama hiç de göründüğü gibi olmayan yuvarlak bir yerde gözlerimizi açıyoruz. Daha ne oluyor demeden götümüzde bir şaplağın yangını ile ağlamaya başlıyoruz. İşte o zaman çevremizdekiler sevinmeye başlıyor. Hayat ilk mesajını veriyor, "sen ağlarken başkaları mutlu olabilir."

Hayatımız koşuşturmalarla geçiyor, ne olduğunu anlayamadan büyüyüveriyoruz. Annemizin elini tutarken hiç tanımadığımız birilerinin elleri araya giriyor. Her geçen günde insanın tarihinden bugüne kadar aradığı şeyi düşünüyoruz. Acaba ölümsüzlük var mı?

Merak ettiğim bir şey var insan acaba ölümsüz olsa ne yapacak? Savaşları nasıl kazanacak? Şu kısacık ömürlerinde kardeş gibi geçinemeyenler o zaman nasıl yaşayacak? Kimse hayattaki amacının ne olduğunu bilmiyor. Lotodan çıkmış bir hayatı yaşıyoruz, kimimize amorti kimimize büyük ikramiye çıkıyor fakat neredeyse hiç kimse neden ve ne amaçla yaşadığının farkında değil.

Ölmekten korkuyoruz. Neden biliyor musunuz? Çünkü ölürsek bir daha yalan söyleyemeyeceğiz, kimseyi kandıramayacağız, kimseyi öldüremeyeceğiz, kimseye bir kötülük ya da iyilik yapamayacağız. Yalnız şunu belirteyim ölen insanın beraberinde götürdüğü kötülük iyilikten her zaman daha fazladır. İşte sırf bu yüzden insan ölür ve beraberinde kötülüklerini götürür.

Ölmek bence sanıldığı kadar kötü bir eylem değil. Mesela Hitler’in hala yaşadığını düşünün... Şimdi diyeceksiniz ki hiç mi iyi kimse olmadı? Elbette olmuştur ama o iyileri var eden bizim kötülerimiz.

İnsan bir gün mutlaka ölecek, yaşı ne olursa olsun. Maddi veya manevi durumu da ne kadar iyi olursa olsun bu durum başına gelecek. Bir şiirde şöyle diyor “ölüm kapına geldiği vakit ah edip vah edip inleme, çünkü o geldiği zaman, sen gitmiş olacaksın”. Yani korkuyoruz ama neyden korktuğumuzu bilmiyoruz. Orada ne olduğunu da bilmiyoruz. Ne inan bir ölü çıkıp cenneti gösterebildi, ne de inanmayan bir ölü bakın tanrı diye bir şey yokmuş diyebildi. Herkes bu bilinmezlikten korkuyor olsa gerek.

İnsan zaten eninde sonunda öleceğini biliyor öyle değil mi? Öyleyse insan buna göre yaşamalı, yani ölüm, insana ölürken yakışmalı. Adı bir yerde kalmalı, ama bu bir yer kötülerin içinde olmamalı. Ölümden korkmayın, korksanız da korkmasanız da bir gün öleceğiz, Orhan Veli’nin Meçhule giden gemisinde yolcu olcağız. İnsanın yedisinde ölmesi ile yetmişinde ölmesi arasındaki tek fark hatırlayabildikleridir ve hatıralar sadece hüzün verir insana.

Sonucunu bildiğimiz eylemlerde nasıl hareket etmemiz gerekse öyle yaşamalıyız. Çünkü yaşamak eyleminin sonucu belli öyleyse kendimize bir iyilik yapalım, mesela cennette huriler var diye orada sağlıklı bir cinsel hayatı düşünerek iyilik yapmak yerine içimizden geldiği için, insanların ihtiyacı olduğu iyilik yapalım. Ölürken bu eylemi kendimize yakıştıralım. Her canlının yaşayıp öldüğünü ve sınıflara ayrıldığını unutmayalım. Hangi sınıfta yer almayı istiyorsanız ona göre yaşayın ama ölürken bu eylem size yakışsın.

Bir gün ölürsem,

Denize bakan bir uçurumda gerçekleşmeli

Bu eylem,

Tanrıya inat,

Benim seçtiğim bir zamanda

Benim seçtiğim bir yerde,

Elimde bir şişe şarapla olmalı,

Dünyaya geldiğim günü seçememiş olsam da

Gideceğim günü ve yeri ben seçmeliyim,

Ağzımın tadıyla yaşayamadım belki

Ağzımın tadıyla ölmeli

Tanrıya bırakmamalıyım bu zevki

İstediğimde istediğim gibi

Gidebilmeliyim

Öyle değil mi?

 
Toplam blog
: 11
: 689
Kayıt tarihi
: 31.08.07
 
 

15.02.1983 doğumluyum. Türk Dili ve Edebiyatı bölümü mezunuyum. "Mavi düşler" adında bir kültür sana..