Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

20 Kasım '07

 
Kategori
Aile
 

Ölüm mü? Canından can kopması mı?

Her insanın hayatında acılar vardır tarif edilmez ancak yaşanır.Tıpkı mutlulukların olduğu gibi.

İçinizi karartmazsam eğer ve yazımı sonuna kadar okursanız belki bir çok şeyin ne kadar anlamsız olduğu konusunda bana hak vereceksiniz.
Sondan beş gün önce........: "Biliyormusun kardeşim diyordu sonbaharı cok severim dört mevsimin içinde adı iki tane olan bir tek mevsim var oda sonbahardır.Güz de deriz ona.O sarı yaprakların üzerinde yürümeyi özledim bir çok şeyi özledim aslında ama sağlığım el vermiyor artık biliyorsun.
Biliyordu... hepimiz biliyorduk o hain dertten kurtulan olmadığını ama tıpkı babası olmayan bir çocuğu avutan anne misali hani çocuk sorar annesine babam ne zaman gelecek diye de anne onu avutmak için gelecek yavrum az kaldı der onu o an için avutur ya işte tıpkı öyle.

Ama her seferinde onu avutma yoluna gittik bak bu illeten kurtulan da var yıllarca yaşayan da, bak bu üç aylık dönem tahlil sonuçların daha iyi çıktı diye.Aslında avuttuğumuz kendi benliğimizdi.Yalanlarımız kendimize idi ve o da bunu bile bile sanki inanıyormuş gibi yapar çocukca bir saflıkla gözlerimize bakar inşallah derdi bende atlatacağım.

O gün artık iyice güçsüzleşmiş ellerini tuttum buz gibiydiler.Gözlerinin ışığı kalmamış yüzü sapsarı idi yılların yorgunluğu artık iyice belli ediyordu kendini.
"Birde ilk baharı severim ne güzel açar çiçekler acaba bir kez daha görebilecekmiyim ilk baharı?"
"Saçmalama dedim o nasıl söz öyle daha nice baharlar görüp daha nice kardeş kavgaları yapacağız seninle".

Güldü ama sanki gülmekten öte bir ifade vardı yüzünde adını dilimize bile getirmek istemediğimiz.Sesi iyice cılızlaşmıştı artık o güç yoktu ses tonunda.İyi değildi ama durumunu kabul etmiş insanların o soylu edasını hiç yitirmemişti ."kızımı düşünmüyorum evlendi ve durumu iyi ama küçük torunumu büyümüş olarak görmek isterdim, birde oğlumun evlendiğini göreydim o bana yeterdi çok şeymi istiyorum?"Birde pembe geleydi..(Pembe kardeş gibi büyüdükleri aynı yaşta oldukları teyzesi idi ve pembe durumun bu kadar vahim olduğunu bildiği halde gelemeyeceğini daha önceden bize bildirmiş biz de ona duyurmamıştık.)
"Hayır" diyebildim sadece "hayır" ayağa kalkıp pencerinin önünde dışarı bakar gibi yapıyordum dudaklarım ısırıyor gözlerimin ıslanışını görmesin istiyordum.
Sondan dört gün önce.....; Bu gün kan vemek gerektiğini söyledi doktorları , Ankaranın göbeğinde kan bulmanın bu kadar zor olduğunu söyleseler inanmazdım ama yaşayınca anladım gerçekten büyük bir dertmiş kan bulmak.Aranan kan buz gibiydi ve kendi vucut ısımızla istenilen sıcaklığa gelmesini sağladık koltuk altımızda ısıtarak göğsümüze bastırarak.Ama kan verilecek damar bir türlü bulunamıyordu.

Üç gün önce..............; Gene Ankara da sonu gelmiş bir hastanın hastanelerce kabul edilmeyişini yaşadık taki torpille bir hastaneye lütfen yatırana kadar.Makinaya bağlanmış olmasına rağmen beynine şıçrayan bu lain illetin görme melekelerini yok etişine tanık olduk.Birde hafızanın sık sık gidişine.
İki gün önce...........; O gece yaşlı ve çileli anamız başucunda sabahladı. Ama o artık sadece bir hırıltı idi , göğsüydü inip kalkan.Doktorları evine götürün dediler yapacak birşey kalmadı kendi yatağında olsun olacak.
Ambulans hastanenin önünden onu o hali ile evine doğru götürürken çöpe atılımış ona ait dosyaları gördüm bir tomar , yıllardır tüm tahlil ve sonuçları biriktirip dosyalamıştık gidip o dosyaları çöpten aldım, hepsini aldım "buda gececek biliyorum buda geçecek belki bu tahliller lazım olur doktorlara"
Gene kandırıyordum kendimi bu konuda yıllardır yaptığımız gibi.Dosyaları sımsıkı bastım koltuğumun altına.
Son gün...........; bitmişti yılların acısı onun için bitmişti.Ama bizim için yeni başlıyordu ve yaşadığımız sürece içimizde kalacaktı o acı.Tıpkı iyi ve kötü anılar gibi.

Altı yıl geçti ablamın ölümünün üzerinden.Şimdi o günler kötü bir acı içimden çıkmayan.Torunu daha da büyüdü, oğlu ise hayata tutunmaya çalışıyor kızkardeşi ile.Ha birde onun beklediği pembe son gün geldi ama görüşemediler.Gene onun beklediği mevsimler ise hep gelip geçiyor.Şimdi ne zaman sonbahar gelse o düşen sarı yaprakların üzerinde ne zaman yürüsem gül yüzlümü anıyorum.

 
Toplam blog
: 104
: 618
Kayıt tarihi
: 01.08.07
 
 

Merhaba. Ben Mustafa Kaçan. Ankara'dayım. Doğayı, yaşamı, şiiri, güzel sözleri ve yalanı ..