Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

07 Mart '15

 
Kategori
Deneme
 

Ölüm yaşamın karşıtı değil parçası olarak vardır

Ölüm yaşamın karşıtı değil parçası olarak vardır
 

'Her kütle sürekli hareket halindedir; yeryüzü, zaman, kavramlar, aşk, yaşam, adalet, iyilik, kötülük.. her şey ama herşey akışkan bir geçiş anındadır. Tek bir yerde tek bir şekilde sonsuza kadar kalabilen hiçbir şey yoktur.'*
 
Öyle midir, aynen öyledir. Gerçekliğin acımasız varoluş biçimi dönüşümü içerdiğinden elimizden kayıp gider her şey. Kalan etkidir; herşeyden sana, varlığına ulaşan etki... Ve gerçeğin kendisi bu etkinin içinde değiştirdiği şeydir, dönüştürdüğü şey...
 
Yaşam bir labirent misali. Dışarda bir dünya var; algıladığımız, algılayabildiğimiz çerçevede anlayabildiğimiz bir dünya. İçimizde ise başka dünyalar, potansiyeller var; açığa çıkmamış belki, gün yüzüne çıkmamış, çıkamamış...
 
'Bizim yaşadığımız dünyanın yanıbaşında başka bir dünya mutlaka vardır. Oraya bir ölçüde ayak basabilirsin. Hiçbir şey olmadan geri de dönebilirsin, dikkatli olursan tabii. Fakat belirli bir noktayı geçecek olursan bir daha geri dönemeyebilirsin. Dönüş yolunu bulamazsın. Labirent gibidir. '* Labirent kavramını ilk bulanlar eski Mezopotamyalılar. Onlar hayvanların bağırsaklarını çekip çıkararak fal bakarlarmış. Elbette o karmaşık şekil dikkatlerini çekmiş olmalı. İşte bu yüzden labirentin o şeklinin temeli bağırsağa dayanır. Labirentin temel prensibi aslında senin içindedir. Üstelik dış dünyadaki labirentlerle paralellik gösterir. Karşılıklı metafor. Senin dışında olan bir şey içinde olan birşeyin yansıması. Senin içinde olan bir şey senin içinde olan bir şeyin yansımasıdır. İşte o yüzden kendi dışında bir labirente adım atmak yoluyla kendi içindeki labirente de adım atmış olursun.''
 
İşte tam da bu yüzden iç ve dış dünya arasında o müthiş görünmeyen bağ değişik yaşam deneyimlerinin bir sebebi ve sonucudur. Hem içerde hem de dışarda labirentin içindeyiz. Ölüm ise... Ölüm nerededir. Nihai bir son olarak ölümden bahsetmek niyetinde değilim. Zira ölüm yaşamın karşıtı değil parçası olarak vardır. Herşey bu devinimin, dönüşümün içinde bir an yaşayıp bir an sonra ölmekte. Bir varmış bir yokmuş gibi. Diğer yandan zaman tüm insanlardan azar azar ömrünü alır gider. İnsanlar bir an gelir de pat diye düşüp ölmezler. İçten içe aşama aşama ölürler. Nihayet sonunda hesapları kapama zamanı geliverir. Labirentten çıkış...
 
O an geldiğinde hissedilen nasıl bir şey olabilir; bir yön yok, yeryüzü yok, gökyüzü yok.  Ölüm nasıl birşey ki deneyim yok, katalizör yok, ayna yok. Salt bir hissediştir belki de.. İnsanın an be an kendine yabancılaştığı, kendinden daha da uzaklaştığı; kendi bildiği kendinden. Diğer yandan gerçek varlığına yaklaşmasıdır belki de kim bilir! Çaresizce teslimiyet gereken bir an. Açılan bir büyük boşluk. Büyük bir kapı ve alması gerekeni aldığında kapı kapanacak. 
 
'Uzun zaman boyunca kök salan şeyler hiçliğin içinde o kadar kolayca yitip gidemezler'. * Ve hiç şüphe yok ki o koyu karanlıkta bir süre daha insan kendine ait bir bilinci korumaya devam edecektir. Zaman... Ölü bir insan ile yaşayan bir insan arasında zaman akışı farklılaşır elbet. Gerçekte zamanın düz bir çizgi halinde ilerlemediğini, dairesel bir zamanın olduğunu biliyoruz. Ama bilip de uygulamadığımız pek çok şey gibi bu düz çizgi üzerinde yaşıyormuş gibi yapmayı seçtik. Tam da burada başlıyor gerçek.  Öldükten sonra tüm bu uydurma şeyler bitiyor. İnsanın varoluşsal yanılgılarının sonu. 
 
'Görünüş sizi aldatmasın, gerçek daima tektir.'* Yaşamdan ölüme açılan kapıda belki de yazan budur eğer birşey yazıyorsa. Kafamızın onca karışık haliyle yaşarken algılayamadık da öldükten sonra mı algılayacağız sanki. Yaşarken de olduğu gibi öldükten sonra da kişiden kişiye değişir!
 
'Belirli bir yaşa geldiğinde insanlar dünyanın gerçekliğini daha iyi anlamazlar!'* Anladıklarını sananlar bile ağır bir bataklığa çekilmek gibi kollektif bir algı tarafından yutulma tehlikesiyle karşı karşıya kalır. Bu tehlike her zaman için herkes için vardı! Ne kadar uyanığız! Arada uyuyoruz çünkü. Başka tehlikeler de var. Bitmedi. Varlıksal gelişim adına tarihimizde herşey özellikle karmaşıklaştırılmış!  'Gerçek tarihi gasp etmek insanın kişiliğinin bir kısmını gasp etmekle aynı şeydir. Bu suçtur. Doğada insanın kendisinden aşkın bir varlık olması gerekirken, kendisinden aşağı bir varlık olması kadar ağır bir suçtur.'* 
 
Yaşam ve ölüm arasındaki bağ insanlık tarihi boyunca bir dönem anlaşılmıştır belki ama bu bizlerden saklı! Yaşam ve ölüm arasındaki devinim insanın varlığının bilgisi kadar anlaşılamamış bir şey olarak kalmak zorunda bırakılmış. Ve ortada bir suç varsa suçlu da vardır. Bu perdeyi aralamayanlar olarak, gerçeğin peşine düşmemişler olarak eksik yaşayıp eksik öleceğiz. 
 
'Nerede olursa olsun insan kendisinden başka bir insan olamaz. Kendine özgü sorunları, kendine özgü nitelikleri olan aynı ve tek kişi..'* Yaşarken böyleydi ya öldükten sonra. Belki bir süre daha sürdürülebilen bir şey. Ama elbet sonrasında dağılma ve çözülme başlayacaktır. Evrenin değişmez yasası olan dönüşümün gereği... Kim bilir bazı ayrıntılar yaşamlar boyu öz varlıkta saklı kalacaktır yine de. Bana öyleymiş gibi geliyor.
 
'Bir gün gelir ölüm bizi ister istemez kollarına alır. Ama buna karşılık o günden önce bize hiç dokunmaz. Yaşam bu yanda, ölüm öte yanda.. Oysa anladım ki ölüm daha hayatımın başlangıcından beri yaşamımın bir parçasıydı, istesem de istemesem de. Bilmezlikten asla gelemeyeceğim bir olgu.'*
Ve yavaş yavaş birşeyler kurmak için çabaladığımız bir sürecin sonunda herşey kısa bir süre içinde biter. Herşey bir anda silinir. Ölüm çıplak alır bizi. Bu dünyaya geldiğimiz andaki gibi..
 
'İnsanlar ölülere karşı doğal bir saygı gösterirler. Karşılarındaki kısa bir süre önce ölmek gibi kişisel, yüce bir aşamayı geçmeyi başarmıştır çünkü...'* Rakamlarla hesaplanamayacak kadar uzaklıkta bir yerdedir o; bir insanın yüreğini bir diğerinin yüreğinden ayıran mesafe gibi...
 
'Sen bir yabancıysan insanlar da yabancıdır.'**
 
Bir yabancı gibi gideriz anlaşılmayan topraklardan anlaşılmayan ölüme doğru...
 
*Haruki Murakami
**Jim Morrison
 
Toplam blog
: 118
: 631
Kayıt tarihi
: 07.10.13
 
 

İnsanın kendinden bahsetmesi meselesi benim için zor konuların başında gelir. Bu anlamda söyleneb..