Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

13 Eylül '07

 
Kategori
Felsefe
 

Ölüm

Ölüm
 

“Ten fanidir, can ölmez

Gidenler geri gelmez.

Ölür ise ten ölür,

Canlar ölesi değil.” Yunus Emre

Ölüm, aslında düşünmediğimiz ya da düşünmek istemediğimiz bir gerçekliktir. Kimileri ne yazık ki bu tip kavramlardan ömür boyu kaçarak yaşamayı seçerler. Dante bir eserinde şöyle der: “Yaşayanlara, yaşamın ölüme doğru bir koşu olduğunu öğret.”

Büyük İskender’in mezar taşında şunlar yazılıdır: “Bir zamanlar dünyaya sığmazdı, şimdi şu küçük mezarda yatıyor.”

Ölümlüler sahip olduklarını kaybetmekten korktukları için ölümden korkarlar. Değişime doğru ilk adım ise kabul etmektir. Kendimize sormamız gereken soru şudur: “Kendi kendimizi fethedebilir miyiz?”

Ölüm bir son değil, yeni bir başlangıçtır. Yaratanın eşsiz eseri ile baş başa kalıp tek vücut olabiliyor muyuz? Bu noktada ölümden çok uzağız demektir. Ölüm korkusundan kurtulmuş bireyler özgür yani “Öz” ‘leri “hür” olmuşlardır. Amaç yaşarken ölümü öldürmek, kendi gölgelerimizi yok etmektir. Ölüm ve hayatın birleştiği noktaya varmak için taassup, aşırı ihtiras, bağımlılık gibi baskılardan sıyrılmak gerekmektedir.

“Gerçek” denilen nesne İbni Arabî için hayalden başka bir şey değildir. Aynadaki surettir. Gerçek, hayalden başka bir şey değildir, sadece bir sembole delalet etmektedir. Bütün insanlar bu âlemde uykudadır, ancak öldüklerinde bu uykudan uyanırlar. Asıl olan sevgidir ve o, bu hayatın ruhudur.

Birçok öğretiye göre ölümün anlamı yok oluş değil, yeni bir âlemde var oluştur. Yeniden doğuş prensibi olsun ya da olmasın; kişi, eğer kusursuz çalışabilir ve zamanını değerlendirebilirse, önce kendini sonra etrafını bir güneş gibi aydınlatacaktır. Bu, onun ölümsüz eserlerinin ve adı anıldığınca yaşayacağının simgesidir. Bu aydınlanma insanlığın ruhuna ve vicdanına nüfuz edecektir.

Tamer Ayan şöyle der: “Hakikat'i gönlünde arayıp, bulanlar ölümsüzdürler. Aranacağı yer ise insanın gönlüdür. İnsan ancak gönlünü arındırarak ve arınmış gönlünün safiyetini ömrü boyunca koruyarak Hakikat'in gönlünde gizli olduğunu keşfedebilir ve ölümsüzlük sadece ruh için geçerlidir.”

Evrensel sistemdeki en temel öğelerden biri evrim yasası gibi süreklilik kavramıdır. Ruhun ölmezliği kavramına bu bakış açısından bakılması gerekmektedir. Enerjini devamlılığı ilkesinin yanında, Prof. Dr. Fred Alan Wolf’a yeniden doğuş hakkında sorulan bir soru üzerine kendisi şöyle cevap verir:

“Yeniden bedenlenmenin olduğuna dair birçok kanıt var. Zihnin tekrar ortaya çıkma gibi bir eğilimi vardır, nedenini henüz çözemedik.”

Ölüm bir ayrılıştır ancak aynı zamanda bir kavuşmadır. Mevlâna’ya "Şeb-i Aruz" dedirttiren ölümün Tanrısal birleştiriciliğidir.

Tamer Ayan şöyle devam eder: “Hayat bir anlık düştür. Onun için her dem ölüme hazırlıklı olmamız gerekir, bilemeyiz ki ölümün kapımızı ne zaman çalacağını. Hayat kısacık bir düştür, bu düşün sonun da aldanmamak için “Ölmeden evvel ölmek” gerekmektedir.” Hz. Mevlâna ne kadar güzel söylemiştir: “Öldüğüm gün benim düğün gecemdir.” diye.

“Ölmeden evvel ölmek” deyimi, iradi ölümü yani kısa bir an için bulunduğumuz dünya misafirhanesinden “öz” ‘e dönüşü ifade eder. O kontrolün, iradenin, farkındalığın, tevazunun ve cesaretin simgesidir. Can Yücel: “Ölümü unutarak yaşıyoruz.” der.

Yeniden doğuş sadece ölümden sonra değil, her an gerçekleşmektedir. Vücudumuzda milyonlarca hücre her gün ölmekte ve yerlerini yeni hücrelere bırakmaktadır. Yaşam boyunca tüm hücrelerimiz değişime uğramaktadır. Birliğe kavuşabilmesi için önce insanın kendisiyle sonra insanoğluyla sonrada Yaradan ile bütünleşmeyi sağlaması gerekir.

Ölüm kaçınılmazdır ancak insanlık ölümsüzdür. Sınırlı yaşam süresini en iyi şekilde değerlendirip taş üstüne taş eklememiz ve bizden sonraki nesillerin daha ileriye götürmeleri için onlara eserler bırakmamız akil bireyler için bir görevdir. Ölüm karşısında ümitsizliğe kapılmamalı ve mücadeleyi bırakmamalıyız. Asıl gayemiz “geleceği aydınlatmak” için çalışmaktır. Okumalı, düşünmeli ve düşüncelerimizi aktarmalıyız.

Yapmamız gereken, “Ölmeden önce ölmek” ‘tir. Bizler bilincin perdelemesi ile adeta uyku içinde yaşarız. Birliği içimizde hissetmemiz ve Tanrı’ya kavuşmayı deneyimlememiz için bu perdeleri ortadan kaldırmamız gerekmektedir. “Ölmeden önce ölmek” biyolojik ölümden önce deneyimlenmesi gereken bir durumdur. Bu “Yeniden Doğuş” , “Aydınlanma” ve “Uyanmak” ‘dır.

Bektaşiler için ölüm hiçbir zaman bir yok oluşu ifade etmez. Ölen bir kişi için “öldü” demek yerine, “kalıbı değiştirdi” ya da “Hakk’a yürüdü” ifadeleri tercih edilir. Ölüm yaşamının bir parçasıdır, ondan soyutlanamaz, içindedir. Bir ozan şöyle der: “Ölmek değildir ömrümüzün en feci işi, müşkül budur ki ölmeden evvel ölür kişi''.

Tanrının bizler için planı kendimizi bulmaktır. Dünyanın amacı bize birer birey olmayı ve sevmeyi öğretmektir. Doğumdan ölüme uzanan yolculuğun amacı ise tekâmül olmalıdır. Tekâmülün amacı da hakikati aramaktır. Ruhun tekâmülünün ve çıktığı kaynak olan Tanrıya ulaşabilmesinin aracı, aklın rehberliğindeki sezgi gücüdür. “Ruh, Tanrının bir kıvılcımıdır, bu sebeple ölümsüzdür.” denir. Zerdüşt’e göre de ruhlar ölümsüzdür ve bu ölümsüzlük tanrısal öze ortak oluşu yüzündendir. Ayrıca bazı düşünürlere göre ölümsüzlük bir kişilik, düşünce, ilke ve insanoğludur.

Ölüm hakiki hayatın başlangıcıdır. Hakikat ile karşılaşmaktır. Hakikate doğru yolculuğumuz, insanın evrimsel yürüyüşünde de olduğu gibi bir varış değil tümüyle bir gidiştir, yolda olmaktır. Ölümü ardınızda maddi ya da manevi ölümsüz eserler bırakmış iseniz öldürürsünüz.

Ölüm kaçınılmazdır. Ruhlar ebedidir. Ölüm anınızı bir an düşününüz!

Size verilen bu hayatının kıymetini bilerek mi yaşadınız?

Yokluğunuz insanlık için ne ifade ediyor?

Ahenkli, sevgi dolu bir aile ile yetindiniz mi; yoksa evrensel insanlık için de mi çalıştınız?

Yoksa siz de gelip geçen büyük çoğunluk gibi sıradan biri misiniz?

Yarattıklarınızla anılacak ve sevilecek misiniz?

Arkanızdan bıraktığınız yerden devam edecekler gelecek mi?

Varlığınızın gereğini yaptınız mı?

Size verilen en kıymetli değeri yani zamanı en iyi şekilde kullandınız mı?

Maddi ya da manevi insanlığa yaptığınız katkılar yeterli miydi?

“Keşke” leriniz; “İyi ki” lerinizden çok mu?

İsminiz ne kadar daha dört yönde yankılanacak? Yoksa unutulacak mı?

Bu dünyadan gideceğiniz zaman geride ne bırakacağınızı düşününüz!

Düşününüz ki; hiç değilse bugünden itibaren yola koyulunuz!

Bu tekâmül zincirinde yolculuğumuzun amacı yücelmedir. Tabiî ki, "Her nefis ölümü tadacaktır." ve biliyoruz ki, öldüğümüz zaman hiç yaşamamış olacağız ancak faziletin birleştirdiği insanları ölüm dahi ayıramayacaktır!

Berk Yüksel

 
Toplam blog
: 242
: 32770
Kayıt tarihi
: 09.03.07
 
 

21 Aralık 1973, Ankara doğumludur. Lisans ve yüksek lisansını “İşletme” alanında yapmıştır. Araşt..