Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

17 Mart '12

 
Kategori
Gündelik Yaşam
 

Ölümleri öylesine kanıksadık ki...

Ölümleri öylesine kanıksadık ki...
 

Ölümlere alıştık, kanıksadık. Yüreği yaralı insanların kıyısından usulca bakıp geçer olduk. Arkamızda bırakmayı yeğledik. Yeni ölümler gelinceye kadar önümüze. Onlara da biraz üzüldük sonra hayatımıza devam ettik. Biliyoruz ki bu coğrafyada ölümler çok kolay. O kadar kolay ki her gün yeni bir ölüm şeklinin haberlere düşmesine alıştık. Ve hep bekler olduk. Nasıl bir şekle bürünüp gelecek de içimize işleyecek diye.  

Bir yanda minik Kardelen’in annesinin yoksulluk açmazına girip kendi cinayetini işlediğine tanık olduk. Oysa o kadar çoklar ki minik Kardelen’ler ve anneleri etrafımızda. Onların romanları dolduracak hikayelerini merak etmedik hiç yaşarlarken, üstelik hemen yanı başlarında, yaşamlarının kıyısında biz de yaşadık. Ancak onlar öldükten sonra hikayelerini duyduk. Ve acıdık.    

Bir yanda zengin insanların rahat rahat para harcamaları için durmadan sayıları çoğalan dev AVM şantiyelerinde sigortasız çalışan işçilerin ayaz geceleri naylon çadırlarda geçirmelerine şaşırmadık da içlerinden bir tanesi yandı da içindeki insanlarla, o zaman haberimiz oldu. Ve üzüldük. Oysa o şantiyenin yanı başından her gün işine ve evine giden ya da gezmeye çıkan bir sürü insan hepimiz o çadırları görmedik miı? Merak mı ettik, bu insanlar bu kışta kıyamette bu çadırlarda mı yaşıyorlar diye.

Onların ölüm haberleriyle biz de dağlandık. Bakın etrafınıza her şantiyede böyle çadırlar görürsünüz. Ya da soğuk ve içlerinde rüzgar esen prefabrik kulübeler. Biz ise bir an evvel o binanın bitmesini bekleriz, estetiğimiz bozulmasın, çamurlar janjanlı alanlara bürünsün diye. Ama orada insanlar çalışıyor, insanlar yaşıyor, üşüyorlar, hasta oluyorlar, sigortaları olmadığı için hastaneye bile bir başkasının kimliği ile gidiyorlar. Ortaya çıktığı zaman da ya hapis ya da ödeyemeyecekleri para cezası alıyorlar.

İstanbul’a iş bulma umuduyla gelen yaşları 18-23 arası değişen genç insanların bir göz odada yaşamaya çalışırken yanarak ölmelerini kim hatırlıyor. Ya inşaatlarda okul harçlığı için çalışan öğrencileri. Bir lise inşaatında günlük 30 lira yevmiye için çalışırken inşaatın çatısından düşüp ölen üniversite öğrencisini hatırlıyor muyuz? Ve daha yüzlerce ölüm şekli. Ne kadar basit, ucuz ve kolay değil mi? Hepsinin buluştuğu yer ise yoksulluk. Simsiyah bir örtünün altında yaşar gibi.  

İstanbul’a iş umuduyla geldiklerinde, kaçağa çıktıklarında, fındık toplamaya gittiklerinde, ucuz işçi olduklarında, dağa çıktıklarında, çocuğunu doyuramadığında, ısıtamadığında, çöp toplayıp ekmek aldıklarında,  her şekilde yaşamlarından dirhem dirhem veriyorlar. Onların hepsi insan. Ve hepimiz gibi.

Ah benim zavallı ülkem. Daha nelere gebe kim bilir. Yolları dikenle kaplı bir ülke burası.  Düşleri talan edilen, insanlarının kıymeti olmayan bir ülke. İnsanları ölüyor, ormanları yanıyor, hayvanları yok oluyor.  Yaşam anlamsızlaşıyor. Ölünce adına şehit denilen canları birer birer eksiliyor.

Elimiz yüreğimizde, kulağımız seste yolunu gözlediğimiz çocuklarımız adı konulmayan bir savaşın ortasında kalmışken, bir de yoksulluk savaşında heba olup gidiyorlar. Sözün bittiği yerde hakların ne önemi var. Her ölenin bir annesi var zira.

Şükran Demirtaş

 
Toplam blog
: 249
: 3042
Kayıt tarihi
: 19.03.11
 
 

Doğup büyüdüğüm şehirde, İstanbul'da yaşıyorum. Emekliyim. Gezmeyi, görmeyi, keşfetmeyi sevdiğim ..