Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

05 Mart '09

 
Kategori
Deneme
 

Olumlu Ön Yargı ve Yapıcı Eleştiri üzerine...

Olumlu Ön Yargı ve Yapıcı Eleştiri üzerine...
 



Eleştiri yaparken ,çoğu zaman ''olumsuz önyargılı '' olduğumuz bir gerçektir...

Eleştiriyi, yergiyle,hicivle;karalamak ve kötülemekle karıştıranlarımız çoğunluktadır...

Halbuki eleştiri yapabileceğimiz konuda, derinlemesine bilgi sahibi olmamız gerekmez mi ?..

Yoksa acımasızca ,yerden yere vurduğumuz kişi, tersini kanıtlarsa, ''Hem kel ;hem de fodul '' durumuna düşmez miyiz ?..

Sonra eleştiri, her zaman yapıcı olmalıdır; yıkıcılık eleştiri değil ;aksine kargaşa çıkarmak, toplum huzurunu bozmaktır. Kişinin çalışma ve düşünme azmine,'' takoz koymaktır...'' Bu eylem, saldırgan bir tutumdur...

Eleştiride, pozitif bir ön-yargı esastır...Önce, kişinin yarattığı eserinin ya da davranışlarının olumlu yönlerini sergilemek gerekir...Çünkü ortada, bir emek vardır...

Sonra da bilgilerimizi,deneyimlerimizi paylaşarak, eleştirdiğimiz kişiye yön verecek;daha verimli hale getirecek söylemlerimizi yapmak yapıcı bir tavır değil midir ?..

'' Başakların içi dolu olanıdır ki boynu bükük durur...Boş başak, dik durur...''

Tahsil,akıl ve vicdanla, şuurla birleşmezse,insanın cehâleti bâki kalıyor...

'' Boş çuval , dik durmaz...''

İnsan ,önce kendini yargılayacak güce erişmelidir...

''Cahil ile etme sohbet kızdırırsın ;cam kırığıyla silme yüzünü (?) çizdirirsin .''

* * * * * * * *

'CÂHİL İLE SOHBET ETMEK, ZORDUR BİLENE,

CÂHİL;NE GELİR İSE SÖYLER DİLİNE!

ÂLİM İLE SOHBET EDERSEN, ALIRSIN MERTEBE;

CÂHİL İLE SOHBET EDERSEN, DÖNERSİN MERKEBE !!..'
..........

Âyinesi iştir kişinin ;lâfa bakılmaz...

Şahsın görünür,rütbe-i aklı eserinde...(Z.Paşa )


'' Bana bir harf öğretenin kölesi olurum '' sözüne nazire olarak; '' Beni, bilerek eleştirenin elinden öperim '' diyesim geldi...

Cühelânın tenkidi;boş tenekenin tangırdamasıdır...

İyi bir eğitimci de olumlu ön yargılarıyla ve yapıcı eleştirileriyle, topluma, ''adam '' kazandırır...
........


Yıllar önce,bir tiyatro çalışmamı,çantama koyup Ankara Devlet Tiyatrosu'nun yetkin bir dramaturg'undan , kitabımı eleştirmesini rica etmiştim.

Kitabım, Nasrettin Hocanın,özgün fıkralarından oluşturduğum :''Ye Kürküm Ye !..'' isimli oyunumdu...

Yıllarını tiyatroya vermiş olan ünlü dramaturg,kitabımın her sayfasındaki, en az iki,üç satırımı kırmızı kalemle çizerken mahcubiyetle karışık bir sevinç yaşamıştım.

Üstâd, ''Neden çizdiğini '' anlatarak eleştirdiğinde,çok haklı olduğunu söyleyip teşekkür ederek mutlulukla oradan ayrılmıştım...

Deneyimlerinden yaralandığım sanatçının eleştirisi sonunda, hatalarımı düzeltip oyunumu sahnelediğimde,çok önemli ve olumlu eleştiriler almıştım...Kısacası,çok mutlu olmuştum...

Biraz da iletişim kazalarına yol açan, sorunların çözümünü engelleyen, doyumlu birlikteliklerin düşmanı olan önyargılardan söz edelim...

Duyguların düşüncelerden kaynaklandığı gerçeğinin ışığında, insanlara yaklaşmamızı ya da onlarla sağlıklı ilişkiler kurmamızı engelleyen, olumsuz duygulara yol açan önyargı dediğimiz şeyin de bir inanç ve düşünce olduğunu belirtmek gerekir...

Nasıl ,tüm olumlu ya da olumsuz duygular düşünce ve inançlardan kaynaklanıyorsa ;diğer insanlara karşı yaşadığımız tüm duyguların nedeni de önyargı dediğimiz düşünce ve inançlardır...

Önyargıları ,olumlu ve olumsuz önyargılar olmak üzere iki kategoride düşünmek doğru olur.

Önyargı dendiğinde aklımıza hemen olumsuz önyargılar gelir, aslında olumsuz önyargılar kadar; olumlu önyargılar da bazen zararlıdır.

Önyargılar, değişmez gerçeklikler değildir ve sürekli olarak denetlenmeleri ve sorgulanmaları gerekir. Önyargılar bazen somut gerçekliklere dayandığı gibi tamamen geçmiş yaşantılarımız ve paradigmalarımızdan da kaynaklanabilir.

Önyargılar, çoğunlukla hatalı öğrenmelerden kaynaklanır...

Yanlış veriler; yanlış sonuçlara yol açar...

Düşünmeden konuşmak; okuduğumuzu iyice algılamadan saldırıya geçmek insanı küçültür...

Elimizde somut veriler olamadan ;yani bilmeden düşünmek çok hatalı bir alışkanlıktır...

''Yargısız infazların '' kitle psikolojisinin bozulmasında ve toplumsal çöküşte rolü çok büyüktür...

Bilim ve felsefe kuşku temellidir. Düşüncelerimize her zaman biraz kuşku ile bakmalıyız.

Yazımı,konumuzla ilgili güzel bir öyküyle bitirmek istiyorum...
.........

''SEDEF ÇİÇEĞİ...''

''Mahkeme salonunda, seksenlerindeki yaşlı çiftin, durumu içler acısıydı...

Adam inatçı bakışlarla suskun, Nine`nin ağlamaktan iyice çukurlaşmış,gözleri ve keskin çizgileriyle bıkkın bakışları süzüyordu etrafını...

Hakimin tokmak sesiyle sustu uğultu ve o ,tok sesiyle, sözü yaşlı kadına verdi...

"Anlat teyze, neden boşanmak istiyorsun...?"

Yaşlı kadın derin bir nefes çektikten sonra baş örtüsüyle ağzını aralayıp, kısılmış sesiyle konuşmaya başladı...

"Bu herif yetti gari, 50 yıldır bezdirdi hayattan..."

Sonra uzunca bir sessizlik hakim oldu mahkeme salonunda...

Sessizlik ,bu tür haberleri her gün manşet yapan gazetecilerden birinin flaşıyla bozuldu...

Kimbilir nasıl bir manşet atacaklardı, yaşanmış 50 yılın ardından...

Çok sayıda gazeteci izliyordu davayı, kadın neler diyecekti..Herkes onu dinliyordu..

Yaşlı kadının gözleri doldu...Ve devam etti...

"Bizim bir sedef çiçeğimiz , çok sevdiğim...O bilmez...50 yıl önceydi..

O çiçeği bana verdiği çiçeklerin arasından kopardığım bir yaprağı tohumlamıştım, öyle büyüttüm..

Yavrumuz olmadı,onları yavrum bildim... Bir süre sonra çiçek kurumaya başladı.

O zaman adak adadım... Her gece güneş açmadan önce bir tas suyla sulayacağım onu diye...

İyi gelirmiş dedilerdi... 50 yıl oldu, bu herif bir gece kalkıp bir kere de bu çiçeği ben sulayım demedi...

Ta ki geçen geceye kadar...

O gece takatim kesilmiş..uyuyakalmışım... Ben, böyle bir adamla 50 yıl geçirdim...

Hayatımı, umudumu herşeyimi verdim... Ondan hiçbir şey göremedim.. Bir kerecik olsun, benim bildiğim görevlerden birisini yapmasını bekledim....

''Onsuz daha iyiyim, yemin ederim."

Hakim, yaşlı adama dönerek ;

"Diyeceğin bir şey var mı baba" dedi.

Yaşlı adam bastonla zor yürüdüğü kürsüye, o ana kadar suçlanmış olmanın utangaçlığını hissettiren yüz ifadesiyle hakime yöneldi.

"Askerliğimi, Reisicumhur Köşkünde bahçevan olarak yaptım, o bahçenin görkemli görünümüyle büyümesi için emeklerimi verdim...

Fadime'mi de orada tanıdım... Sedefleri de...

Ona, en güzel çiçeklerden buketler verdim...

O çiçeklerle doludur bahçesi... Kokusuna taptığım çiçekler...Perişan eder yüreğimi...

İlk evlendiğimiz günlerin birinde, boyun ağrısından onu hekime götürdüm...

Hekim :''Çok uzun süre uyanmadan yatarsa boynundaki kireç sertleşir, kötüleşir'' dedi..

Her gece uykusunu bölüp, uyansın, gezinsin dedi... Hekimi pek dinlemedi, bizim hatun...lafım geçmedi...

O günlerde tesadüf bu çiçek kurudu... Ben ona gece sularsan geçer dedim..

Adak dilettim... Her gece onu uyandırdım.

Ve onu seyrettim... O sevdiği kadının yavrusu bildiği çiçekleri sularken seyrettim...

Her gece o çiçek ben oldum... Sanki... Ona bu yüzden tapabilirdim..." dedi adam o yaştaki bir adamdan beklenmeyecek ifadelerle...

"Her gece O yattıktan sonra uyandım... Saksıdaki suyu boşalttım... Sedef gece sulanmayı sevmez, hakim bey..

Geçen gece de... Yaşlılık.. Ben de uyanamadım.. Uyandıramadım...

Çiçek susuz kalırdı amma , kadınımın boynu yine azabilirdi... Suçlandım.. Sesimi çıkartamadım..."

O an, mahkeme salonunda herşey sustu...

Ertesi sabah gazeteler: "Sedef ,susuz kaldı" diye yine yalnızca ,neticeyi haber yaptılar...

..........

Unutmayalım ki her düşünce ve inancımız doğru değildir...

Günlük gazetelerde ,konunun içeriğini algılayamadan yazılan onlarca habere tanık oluyoruz ...



 
Toplam blog
: 1521
: 1639
Kayıt tarihi
: 23.06.07
 
 

İnsan yontmakla geçti ömr-ü baharı... Güzel ve canlı heykeller yaptı... Kimisinin içi çabuk boşal..