Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

25 Kasım '09

 
Kategori
Müzik
 

Ölümsüz nağme Teşrik Tekbirleri ve ITRÎ

Ölümsüz nağme Teşrik Tekbirleri ve ITRÎ
 

ITRÎ-resim: arbuz.com


ÖLÜMSÜZ NAĞME TEŞRİK TEKBİRLERİ ve ITRÎ

Ayten DİRİER

İ’dil İkbir, yani Büyük Bayram…

Mardin’de Kurban Bayramı böyle anılır. Bir yandan Kurban, öte yandan Hac olgusu bayrama farklı bir nitelik kazandırırken; Arefe günü sabahı başlayıp, dördüncü gün ikindi farzında sona eren Teşrik Tekbirleri, bayramın manevî havasını yoğunlaştırır.

Teşrik; sözlükte, eti sıcak günlerde taşların üzerine serip kurutmak demektir. Özellikle kesilen kurbanların etlerinin kurutulduğu Kurban Bayramı günlerine de teşrik günleri adı verilmiştir. .

Teşrik Tekbiri şöyle getirilir:

“Allahû ekber, Allahû ekber, lâ ilâhe ilâllâhû vallâhû ekber, Allahû ekber ve lillâhi’l hâmd.”

(Allah en büyüktür, Allah en büyüktür, O’ndan başka ilâh yoktur, sadece o vardır, Allah en büyüktür ve her türlü övgü Allah içindir.)

Kurban ibadeti yerine getirilerek nasıl Allah’a bağlılık ve teslimiyet fiilen gösterilmiş oluyorsa, Teşrik Tekbirleri de bu bağlılık ve teslimiyetin sözlü bir ifadesi olmaktadır.

İslâm Dünyasına estetik kazandıran Türkler, musıkî alanında da ince duygular kattılar. Ezanın farklı makamlarda okunmasının yanı sıra, Segâh Kurban Bayramı Tekbirini de, Türklerin Klâsik Dönemin son demlerini yaşadığı XVII. asırda Buhurizade Mustafa Itrî kazandırdı.

Beş gün boyunca her farzın ardından makamlı okunan tekbir, ruhumu kanatlandırır, kâinat üstü yüceltir ve sonunda birer inci tanesi halinde yanaklardan süzülüp, günlük yaşantıya döndürür. O sırada ruhum Mavi Tuna kıyılarından kanatlanır, İstanbul Topkapı Sarayında Itrî’yi dinledikten sonra, Ağrı Dağı’nın doruklarına konar; Nil deltasından boydan boya Akdeniz’in güneyini katedip, Atlas Okyanusu dalgalarına dalar. Ardından yavaş adımlarla, zamanı çatlatırcasına istemsiz gerisin geriye aynı rotada çekilmeye başlar. En umutsuz anlarda bile Çanakkale siperlerinde, Doğu’da, Güney’de, Sakarya boylarında, İzmir’in Kordon rıhtımında o ölümsüz nağme duyulur hep…

Bugün “biz-siz” söylemiyle aramıza nifak sokmaya çalışanların aksine, üçyüz yıldır üç kıtayı birbirine kenetleyen ölümsüz nağme Teşrik Tekbirleri’nin sonsuza dek ruhları kanatlandıracağı nice bayramlara erişilmesini dilerken; bestecisini anıp, ruhunu şad edelim…

Buhurizade Mustafa ITRÎ (1640?-1712)

<ı>*Hayatı:

Itrî adıyla Müzik Tarihi’ne geçen Buhurîzade Mustafa Efendi, XVII. asrın 2.çeyreğinde İstanbul’da doğdu. Zamanına göre iyi bir öğrenim gördü. Hâfız Post, Nasrullah Vâkıf Halhalî, Derviş Ömer Efendi Kasımpaşalı Koca Osman Efendi, gibi XVII.asır bestecilerinden ders aldı. Yenikapı Mevlevihanesi'nin o zamanki şeyhi Câmî Ahmed Dede'ye kapılanmış, müzik sevgisiyle Mevlevi olup, Mevlevi tekkelerinde okunmak üzere bir ayin ile bir naat bestelemiştir.


Itrî beş padişah dönemi gördü. Sultan IV. Mehmed zamanında tanındı. Sarayda düzenlenen fasıllara hanende(şarkıcı) olarak katıldı. Bestelediği eserlerle padişahlardan büyük yakınlık gördü. XVII. asra şiirleri ve müzik sevgisiyle damga vuran Kırım Hanı I. Selim Giray'ın da ilgisini çekip, yakınları arasına katıldı.

Saraya girmeden önce bahçe işleriyle uğraşan Itrî, padişah IV.Mehmed’ten, kendisine ‘Esirciler Kethüdalığı’ görevinin verilmesi dileğinde bulundu. Bu dileğinin temelinde, İstanbul'a getirilen esirlerin ülkelerinin müziği üstüne bilgi edinmek, içlerinden müziğe yeteneği olanları da yetiştirmek yatar. .

Itrî uzun yıllar Enderun'da müzik öğretmenliği ve hanendelik ettikten sonra, elli yaşına doğru emekli olarak saraydan ayrıldı. Ancak, müzikteki ünü XVIII. asırda Lale Devri'nde doruğa tırmandı.

Meyvecilikle çiçekçiliğe meraklı olduğudan, emekli olunca kendi adıyla anılan ünlü Mustabey armudunu yetiştirdi. Itrî mahlası da, bu merakından kaynaklanıp, esrik kokulu Itır çiçeğini çok yetiştirmesine bağlanır. Divan şairlerinden Şeyhî'nin yazdığına göre, ölümünden sonra Mevlevihane Yenikapısı dışına gömülmüştür.

<ı>*Eserleri:

Itrî devrinin tanınmış şairleri arasında yer alır. Divan ve âşık tarzlarında şiirleri vardır. Naatlar, gazeller, tahmisler, nazireler, tarih düşüren beyitler ve şarkılar dışında, hece ölçüsüyle türküler de yazmıştır. Bestelediği eserlerde şiirlerinin pek azını güfte olarak kullandı. Buna karşılık Bakî, Nâbî, Nailî, Nef'î gibi tanınmış şairlerin şiirlerini besteledi. Günümüzde de çok seslendirilen “Tûti-i mûcize-gûyem ne desem lâf değil” eserinin güftesi şair Nefî'nindir. Şiirlerine şuara tezkirelerinde, yazma şiir derlemelerinde rastlanır. Şiirlerini topladığı Divan'ı kayıptır.

Itrî aynı zamanda tâlîk(askılık) yazı yazan bir hattattır. Yazdığı tâlik yazı örnekleri, Hâfız Post'un güfte derlemesine eklediği güftelerde görülür. Saz eserleri bestelemesi, Mevleviliği nedeniyle ney ya da başka bir saz çaldığını gösterir.

Asıl ününü besteciliğiyle kazandı. Kaynaklarda, kuramsal müzik bilgisinin çağdaşlarına göre çok üstün bir düzeyde olduğundan söz edilir. Eserleriyle bir çığır açmış, Klâsik Türk Musıkisinin kurucusu olmuştur. Ondan önceki bestecilerde, bir ölçüde de olsa, Orta Doğu müziklerinin izleri sezilir. Bu etkiler onda bütünüyle silinmiş, Klâsik Türk Musıkisi diye adlandırılan, Osmanlı-Türk üslubu en belirgin çizgileriyle ortaya çıkmıştır. Itrî, Abdülkadir Merâgi ve Hammâmîzade İsmail Dede Efendi'yle birlikte, Türk müziğinin gelişimini yönlendiren üç önemli besteciden biri olmuştur. .

Itrî'nin din dışı eserlerinin başında gelen Nevâ Kâr, Hâfız Şirazi'nin bir gazeli üzerine bestelenmiştir. Bu yapıt çeşitli makam ve usul geçişleri uygulanarak birbirine bağlanmış ezgilerinin zenginliği yanında, kuruluşu ve titiz işçiliğiyle de özgünlük taşır. Aynı zamanda, Klâsik üslubun niteliklerini de en iyi yansıtan, en özlü örneklerinden biridir. Çeşitli makamlardaki, büyük formlu öbür din dışı yapıtları, ilgili fasılların ilk akla gelen parçaları arasındadır. Din dışı küçük formlarda bestelediği hiçbir yapıtı günümüze ulaşmamıştır. .

Itrî müziğe yepyeni bir hava getirmiştir. Dinî içerikli eserleri, cami ve tekke müziği örnekleri olarak ikiye ayrılır. Teravih namazı sırasında makam değiştirme kuralıyla, camilerde müezzinlerin uyguladıkları çeşitli kuralların Itrî tarafından konulduğu söylenir. Bayram namazlarında okunan Segâh Kurban Bayramı Tekbiri(Saltanatlı Tekbir), kutsal emanetlerin ziyareti sırasında okunan Segâh Salât-ı Ümmiye, Mâye Cuma Salâtı, Dilkeşhâveran Gece Salâtı, üçyüz yıldır etkilerinden bir şey yitirmemiş yapıtlardır. Özellikle ilk ikisi çok kısa birer cümle içinde oluşturdukları etkinin yoğunluğu bakımından Türk müziğinde benzersiz bir sanat gücü taşırlar.


Mevlevihanelerde, sema törenlerinde, ayinden önce okunan, Rast Naat-ı Peygamber, Itrî'nin Mevlevi müziğine en kalıcı katkısıdır. Sözleri Mevlânâ'nın bir şiirinden alınan eserde, güfte ile beste yetkin bir biçimde bütünleştirilmiştir. Bu naatın, bestelenmesinden sonra Mevlevihanelerdeki her sema töreninde okunması bir gelenek haline gelmiştir. Segâh Ayini ise, bu türün ilk güçlü örneklerinden biridir.

Günümüze ulaşan eserlerinin çoğunda mistik bir hava vardır. Bu yönü bir ölçüde, Mevlevi olmasına bağlanabilir. Seçtiği formlar için en uygun anlatımı bulan Itrî, cami müziği olarak bestelediklerinde, derin bir dindarlık duygusunu; Mevlevi müziği eserlerinde tasavvufî bir içe dönüş heyecanını dile getirmiş; din dışı yapıtlarında ise, yoğun müzik cümleleri arasında beliren düşünceli ve düşündürücü bir tavrı benimsemiştir. .

Sanatı değerlendirilirken, üslubunun niteliği ile yapıtlarındaki teknik özellikler birbirine bağlı iki düzey olarak ortaya çıkar. Itrî'nin müziği XVII.asırda henüz oluşum aşamaları içindeki bir müzik üslubunda "klasik" diye nitelendirilebilecek özellikler taşır. Müziğinin dengeli, oturmuş bir yapısı vardır; yapıtlarının en dokunaklı bölümlerinde bile, duygusallıktan, abartamadan, gereksiz süslemelerden kaçınmıştır, cümleleri açık seçik ve berraktır.



Eserlerinin ezgi yapısındaki özellikler ise, sanatının ancak teknik bir inceleme çerçevesinde değerlendirilebilecek başka bir yönüdür. Hiçbir bestesinde alışılmış ezgi örneklerine rastlanmaz. Belli bir makamdaki eseri, başka bir bestecinin aynı makamdan bir eseriyle karşılaştırıldığında, o makamı çok farklı buluşlar, taklit edilmeyen, benzersiz deyişlerle işlediği görülür. Bir makama bağlı müzik cümlelerini sadece komşu perdelerden yararlanarak geliştirme kolaycılığından kaçınmış, en uzak perdelere dek uzanarak, zor olanı gerçekleştirmeyi başarmış, böylece ezgilerini dar bir ses alanı içinde kalmaktan kurtarmıştır. Onun müziği bu bakımdan makam ve geçki zenginliği taşır. Bu zenginlik, kullandığı usuller için de geçerlidir. Notasıyla günümüze ulaşamamış parçalarının güfteleri ile usullerini veren eski kaynaklarda, çok ender kullanılmış usullerde bile eser bestelediği görülmüştür.


Itrî, Şeyhülislam Esad Efendi'nin belirttiğine göre, bini aşkın beste yapmış olan çok verimli bir bestecidir. Bunların büyük bir çoğunluğu unutulmuş ya da kaybolmuştur; bugün ancak kırk dolayında eseri bilinmektedir. Günümüze kalan pek az eseriyle bile bugün de Klasik Türk Musıkisi’nin en başta gelen birkaç ustasından biri kabul edilmesi, sanatındaki olağanüstü özelliklerin bir sonucudur.

<ı>*Eserleri:

1-Segâh Kurban Bayramı Tekbiri;

2-Segâh Salât-ı Ümmiye;

3-Dilkeşhâveran Gece Salâtı,

4-Mâye Cuma Salâtı,

5-Segâh Mevlevi Ayini,

6-Rast Darb-ı Türkî Naat ve Sofyan Tevşih,

7-Nühüft Durak,

8-Nühüft İlahî,

9-Nühüft Tevşih,

10-Nevâ Kâr,

11-2 Pençgâh Beste,

12-Hisar Devr-i Kebir Beste ve Aksak Semai,

13-Mâhûr Ağır Aksak Semai,

14-Rehavî Berefşan Beste,

15-Buselik Hafif Beste ve Yürük Semai,

16-Segâh Ağır Semai,

17-Segâh Yürük Semai,

18-Bayatî Çember Beste,

19-Bestenigâr Darb-ı Fetih Beste,

20-Dügâh Hafif Beste,

21-Isfahan Zencir Beste ve Ağır Aksak Semai,

22-Nikriz Muhammes Beste,

23-Râhatu'l Ervah Zencir Beste,

24-Irak Aksak Semai,

25-Rast Aksak Semai,

26-Nühüft Aksak Semai,

27-Acemaşiran Yürük Semai,

28-Rehavî Peşrev,

29-Nühüft Peşrev ve Saz Semaisi.(1)

*100 TL ÜZERİNDEKİ ITRÎ RESMİ

TBMM. Başkanı Toptan ile Suriye Başbakanı Itri arasındaki görüşmede, ilginç bir diyalog da yaşandı.
Suriye Başbakanı Itri 100 TL'lik banknot üzerinde fotoğrafı bulunan Itrî'nin (Buhurizade Mustafa Efendi) dedesinin dedesi olduğunu söyledi.
Itri'nin bunu söylemesi üzerine heyette bulunan AK Parti Gaziantep Milletvekili Mahmut Durdu, cüzdanından çıkardığı 100 TL'yi Başbakan Itri'ye gösterdi.

Itri'nin ''Bu resmi görmek bana büyük mutluluk verdi'' demesi üzerine TBMM Başkanı Toptan, ''Bizim büyük sanatçılarımızdan biridir'' dedi.
Suriye Başbakanı Itri de ''Aynı geçmişten, aynı kökten geldiğimizi bu bile gösteriyor'' karşılığını verdi.(2)

Buhurîzâde Mustafa Itrî Efendi, Türk müziğinin doruğunda yaşayan bir şaheseri, Nevâ-Kâr'ı bestelemiş; Yahya Kemal de Türk şiirinin ihtişamını gösteren Itrî şiirini yazmış.(3)

I T R Î

Büyük Itrî'ye eskiler derler,

Bizim öz mûsikîmizin piri;

O kadar halkı sevkedip yer yer,

O şafak vaktinin cihangiri,

Nice bayramların sabah erken,

Göğü, top sesleriyle gürlerken,

Söylemiş saltanatlı Tekbîr'i.

Yahya Kemal Beyatlı (4)

Muhteşem bir medeniyeti meydana getiren ruha sahip olmak için; Itri gibi san'atkârları yakından tanımak ve tanıtmak gerek…

“Avâzeyi bu aleme Davud gibi sal,

Bâki kalan bu kubbede bir hoş sâda imiş” dense de eski değerler için; Itrî’nin ölümsüz nağme Teşrik Tekbiri ruhlardan

gökyüzüne dipdiri yükseldikçe; adı yaşayacak, ruhu şad olacaktır.

***

*Dipnotlar

1-http://www.turkmusikisi.com/bestekarlar/itri.html

2-http://www.biyografi.net/kisiayrinti.asp?kisiid=1739

3-Doğan Hızlan: Ses ikliminde Itrî ve Yahya Kemal

-http://hurarsiv.hurriyet.com.tr/goster/haber.aspx?id=-45828&yazarid=4

4-http://kitap.mollacami.com/tarihimize-san-verenler/buhurizade-mustafa-itri-efendi.html

 
Toplam blog
: 214
: 5488
Kayıt tarihi
: 03.08.08
 
 

Emekli eğitimci, araştırmacı yazar, şairim. Ülkemin cennet ile cehennemi bir arada yaşadığı bir zama..