Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

09 Ocak '07

 
Kategori
Blog
 

Ölümüne Kankayız!

Ölümüne Kankayız!
 

Ağustos ayının sıcak günlerinden biriydi, internette surf yaparken Milliyet Blog hakkında bir yazı okudum. O zamana dek Milliyet Blog hakkında bir bilgim yoktu. Heyecanla Milliyetin internet sayfalarına geldim, blog adresine girdim, o günkü heyecanımı kelimelerle anlatmak pek olası değil. İşte karşımda bana sunulmuş koskocaman bomboş beyaz sayfalar, dahası yazdıklarımı paylaşabileceğim, tepkileri anında görebileceğim bir yazı dünyası vardı. Senelerdir ufak tefek yazılar, hikayeler yazardım ama sanal dünyanın beni bu kadar çok heyecanlandıracağını bende hiç düşünmemiştim. Bu bizlere sunulmuş bir davetti ve bu davete icap etmek gerekiyordu. Heyecanla ilk yazımı yazdım ve sonrasında sayfamı hazırladım. Ekranda kendi sayfamı ve yazdığım yazıyı görmek ne büyük bir mutluluktu. Hıncal Uluç bir yazısında hayatta en büyük keyfinin her sabah evine gelen gazetedeki yazısını okumak olduğunu anlatmıştı. O zaman onun ne demek istediğini pek anlamamış ve belki de -herkesin onu eleştirdiği gibi- megalomanlıkla eleştirmiştim. Ancak gün gelip benimde yazılarım Milliyet gazetesinin hafta sonu ekinde yayınlandığında onun ne demek istediğini çok iyi anladım.

Benim için her cumartesi sabahı bir adrenalin maratonu, heyecan fırtınası. Her cumartesi sabahı koşa koşa gidip milliyet almak ve nefesimi tutarak Fatih Türkmenoğlu’nun sayfasını bir çırpıda açıvermek. Ahhhh bir de o sayfada kendi yazımı gördüysem, işte o an, o an muhteşem bir an.( Milliyet gazetesinde yayınlanan yazılarım: http://blog.milliyet.com.tr/Blog.aspx?BlogNo=16965 ve http://blog.milliyet.com.tr/Blog.aspx?BlogNo=14280 )Milliyet gazetesinde basılan her yazım, benim küçük dünyamın Nobel Ödülü! Bu sebeple tüm gazetecilerin çok şanslı olduğunu düşünüyorum, çok şanslısınız çooook!Şüphesiz ki bunlar biz bloggerları daha iyi yazmaya ve daha da yüreklendirmeye sebep oluyor. Korkarım ki uluslararası ilişkiler ve siyaset bilimi (fransızca) lisans eğitimi görmeme rağmen yazmanın beni bu kadar mutlu etmesi ister istemez rotamı kendi alanımdan çok yazıya çevirmeme neden olacak galiba! (Ben bu yazıda neler anlatacaktım yine başka şeyler anlattım.)

Ağustos’ta başlayan bu serüven süresince Milliyet Blog adına etrafımda gördüğüm en önemli sorun blog hakkında konuştuğum insanların –eğitimli olsalar da- blogun ne olduğundan, nasıl bir işlevi olduğundan haberdar olmadıkları. Efkar-ı umumiye, ya da Mehmet Ali Birand’ın tarifiyle ‘sokaktaki adam’, blogun tanımından, bloggerlıktan dahası Milliyet Blog’dan pek haberdar değil. Bu konuyla ilgili olarak umarım editörlerimiz, yazı işleri müdürleri Milliyet Blogun okunurluğunu daha da arttırmak için Milliyet Blog’u anlatan röportaj ya da başka bir proje geliştirirler. Belki okunurluk artınca arkasından bir reklam geliri de gelebilir.

Blog buluşmamıza sayılı günler kala, durum değerlendirmesi yapmak gerekirse; bu süre zarfında birçok yeni arkadaş tanıdım, yeni fikirler, yeni bilgiler edindim, yeni bakış açılarıyla tanıştım. Bazen biz blog komşuları arasında tartışmalar, fikir ayrılıkları oldu. Ben kişisel olarak herkesin bakış açısına saygı göstermek taraftarıyım, blogda mutluyum, blog benim için bir çekişme, polemik ya da bir ürik asit yarışı değil. En …blogger olmak gibi bir kaygım hiçbir zaman yok. Ve günahıyla sevabıyla burada olmaktan, blog komşularımdan ve şüphesiz ki editörlerimden çok memnunum. Her gün bu sayfalarda kendi gündemimizi oluşturuyor, kendi penceremizden dünyayı yeniden keşfediyoruz. Her yeni yazıda daha da büyüyor, daha iyi yazılar çıkarıyoruz. Milliyet Blog sayesinde, yaşam sayfalarımızda yer alan çocukluk arkadaşı, asker arkadaşı, okul arkadaşı gibi dostluklara blog arkadaşlığımızı da ekleyeceğiz artık. Milliyet Blog ailesi benim küçük dünyamın yeni üyeleri ve kucaklaşmamıza beş kala çok iyi biliyorum ki biz Milliyet Blog ailesi artık: Ölümüne Kankayız:)

Editörlerime Not: Acaba blog buluşmasın kaç kişinin geleceğini bize açıklayabilirler mi?

 
Toplam blog
: 44
: 1522
Kayıt tarihi
: 22.08.06
 
 

Hayat akıp giden upuzun bir ırmak, bu ırmakta bazen bir akıntıya koyveriyoruz kendimizi, nereye çarp..