Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

20 Aralık '08

 
Kategori
Kültür - Sanat
 

Ömer Usta ve Sihirli Saray

Ömer Usta ve Sihirli Saray
 

Mimar Sinan


Başında sarığıyla sarayın kapısına gelen adam elindeki cetvel ve garip maketleri bir kenara bırakıp ceplerinde saraya girmek için gerekli izin belgesini aramaktaydı. Kapıdaki Yeniçeri onu dikkatle süzerken bir başka Yeniçeri yanına geldi.

“Kimsin sen? Ne ararsın Sultan’ın Sarayın’ın önünde?”

“Ben Ömer Usta, Mimar Ömer. Sultanım beni emretmişti. Onun için üç gündür yoldayım. Gelip eteğini öpmek isterim.”

Yeniçeri onu tekrar süzdü ve bir kahkaha patlattı.

“Yedi cihanı baştan yaratan, taşa hayat veren Ömer Usta sensin öyle mi? Hadi be adam, git yoluna”

Ömer Usta etrafında gülüşenlere aldırmadan kağıdını aradı ve sonunda buldu. Kağıdı çıkarıp Yeniçeri’ye uzattı.

“İşte, Sultanım’ın mührü vardır.”

Yeniçeri kağıdı dikkatle inceledi ve bir el hareketiyle kapıdaki arkadaşına işaret etti. Saray’ın dev kapıları yavşça açıldı. Sarığıyla içeri yürüyen Ömer Usta bir sanatçı gibi görünmese de gerçek bir mimardı o, hem de en iyisiydi. Ünü Kahire’ye kadar gitmişti ve ülkenin dört bir yanında bakanı hayran bırakacak, içi ayrı dışı ayrı büyüleyici binbir türlü eser inşa etmişti. Elindeki cetvelini ve garip maketlerini Sultan’ın huzuruna çıkmadan önce saray görevlisine emanet etmişti. Sıkı sıkı da tembihlemişti onlara iyi bakması için.

Sultan Makamı’nın kapıları açıldı ve içeri girip dizlerinin üzerine çöktü. Sultan tam karşısında onu süzdü. Daha sonra pencerenin yanına gidip dışarıyı izlemeye koyuldu. Ömer Usta Sultanın ününü duymuştu. Sanatçı dostu derlerdi ama biraz hayalciydi. Hoş, kendisi de hayalciydi ama Sultan için avare de derlerdi.

“Sultanım beni emretmiş”

“Gel Ömer Usta gel, kalk ve yanıma gel”

Ömer Usta ayağa kalkıp pencereden dışarı bakmakta olan Sultan’ın yanına gitti.

“Ne görüyorsun Ömer Usta, anlat hele?”

Ömer Usta İstanbul’u izledi bir süre. İnce sakalını şöyle bir okşadı.

“Sultanım, dünya üzerindeki en güzel yedi tepeyi görüyorum.”

Sultan gülümsedi.

“Ben sadece bir yığın yapı ve insan görüyorum. Sana boşuna sihirbaz demiyorlar demek.”

“Haşa Sultanım, bu garip kulunuz sizin gibi göremez.”

Sultan tahtına doğru yürüdü, kaftanını toparlayıp oturdu. Hizmetkarlarını bir el hareketiyle dışarı gönderdi. İçeride sadece vezirleri ve kendisi kalmıştı saray ahalisinden.

“Bugüne kadar ülkenin dört bir yanında eserler yaptın. Camiler, köprüler, hanlar, hamamlar, çeşmeler inşa ettin. Ünün bu cihanı aştı. Şimdi sende yeni bir eser istiyorum, ama bu öyle büyük öyle görkemli olacak ki yıldızlara kadar uzanacak. Yapabilir misin?”

Ömer Usta şaşırdı. Sultan gerçekten söyledikleri kadar avareydi. Yıldızlara kadar uzanan bir yapı? Mümkün müydü? Matematik kurallarına göre hayır.

“Sultanım...”

Sultan elini kaldırdı ve Ömer Usta sustu.

“Bana bir saray yapacaksın, her daim yıldızları görebileceğim, gece onlarla uyuyabileceğim bir saray.”

“Emriniz başım üstüne Sultanım fakat...”

“Çalışmalara hemen başla. Ne gerekiyorsa hazine emrindedir.”

Ömer Usta Sultan’ın eteğini öptü ve yavaşça huzurundan ayrıldı. Gece hiç uyumadı. Biraz şarap içti, daha sonra çıkıp bir Rum Taverna’sında tütün ve kahve içti. Sabahı sabah etti. Bunun sonu yoktu. Sultan’ın emrine karşı gelmek ölüm, emrini yerine getirmemek yine ölümdü. Eve döndü ve uyuyana dek İstanbul’u izledi.

Uyanır uyanmaz toparlandı. Eski kaftanını ve her yanı yırtılmış eski iş kıyafetlerini giydi ve birşeyler çizmeye başladı. Sanki zihninden görüntüler geçiyor ve o da hepsi kağıda akıyordu. Eli ondan bağımsız çalışıyor gibiydi. Yeni bir saray, yıldızlara kadar uzanan bir saray... Çizdi, karaladı, yırttı, yeniden çizdi. Bir gün daha geçti. Odanın içi karalanmış kağıtlarla doluydu. Ölçtü, biçti, hesapladı ve sabah olur olmaz İstanbul’un en güzel tepesinde çalışmalara başladı. Kahire’den özel mermerler, Fas’tan özel taşlar sipariş etti. Altın kaplı saray kapısını da siparişlerine ekledi.

Sultan Ömer Usta’nın nasıl birşey yapacağını merak ediyor, yeni sarayından herkese övgüyle bahsediyordu. Öyle ya, Ömer Usta onu yıldızlara ulaştıracaktı. Bir sihirbazdı bu adam!

Devamı http://blog.milliyet.com.tr/Blog.aspx?BlogNo=151828


Başında sarığıyla sarayın kapısına gelen adam elindeki cetvel ve garip maketleri bir kenara bırakıp ceplerinde saraya girmek için gerekli izin belgesini aramaktaydı. Kapıdaki Yeniçeri onu dikkatle süzerken bir başka Yeniçeri yanına geldi.

“Kimsin sen? Ne ararsın Sultan’ın Sarayın’ın önünde?”

“Ben Ömer Usta, Mimar Ömer. Sultanım beni emretmişti. Onun için üç gündür yoldayım. Gelip eteğini öpmek isterim.”

Yeniçeri onu tekrar süzdü ve bir kahkaha patlattı.

“Yedi cihanı baştan yaratan, taşa hayat veren Ömer Usta sensin öyle mi? Hadi be adam, git yoluna”

Ömer Usta etrafında gülüşenlere aldırmadan kağıdını aradı ve sonunda buldu. Kağıdı çıkarıp Yeniçeri’ye uzattı.

“İşte, Sultanım’ın mührü vardır.”

Yeniçeri kağıdı dikkatle inceledi ve bir el hareketiyle kapıdaki arkadaşına işaret etti. Saray’ın dev kapıları yavşça açıldı. Sarığıyla içeri yürüyen Ömer Usta bir sanatçı gibi görünmese de gerçek bir mimardı o, hem de en iyisiydi. Ünü Kahire’ye kadar gitmişti ve ülkenin dört bir yanında bakanı hayran bırakacak, içi ayrı dışı ayrı büyüleyici binbir türlü eser inşa etmişti. Elindeki cetvelini ve garip maketlerini Sultan’ın huzuruna çıkmadan önce saray görevlisine emanet etmişti. Sıkı sıkı da tembihlemişti onlara iyi bakması için.

Sultan Makamı’nın kapıları açıldı ve içeri girip dizlerinin üzerine çöktü. Sultan tam karşısında onu süzdü. Daha sonra pencerenin yanına gidip dışarıyı izlemeye koyuldu. Ömer Usta Sultanın ününü duymuştu. Sanatçı dostu derlerdi ama biraz hayalciydi. Hoş, kendisi de hayalciydi ama Sultan için avare de derlerdi.

“Sultanım beni emretmiş”

“Gel Ömer Usta gel, kalk ve yanıma gel”

Ömer Usta ayağa kalkıp pencereden dışarı bakmakta olan Sultan’ın yanına gitti.

“Ne görüyorsun Ömer Usta, anlat hele?”

Ömer Usta İstanbul’u izledi bir süre. İnce sakalını şöyle bir okşadı.

“Sultanım, dünya üzerindeki en güzel yedi tepeyi görüyorum.”

Sultan gülümsedi.

“Ben sadece bir yığın yapı ve insan görüyorum. Sana boşuna sihirbaz demiyorlar demek.”

“Haşa Sultanım, bu garip kulunuz sizin gibi göremez.”

Sultan tahtına doğru yürüdü, kaftanını toparlayıp oturdu. Hizmetkarlarını bir el hareketiyle dışarı gönderdi. İçeride sadece vezirleri ve kendisi kalmıştı saray ahalisinden.

“Bugüne kadar ülkenin dört bir yanında eserler yaptın. Camiler, köprüler, hanlar, hamamlar, çeşmeler inşa ettin. Ünün bu cihanı aştı. Şimdi sende yeni bir eser istiyorum, ama bu öyle büyük öyle görkemli olacak ki yıldızlara kadar uzanacak. Yapabilir misin?”

Ömer Usta şaşırdı. Sultan gerçekten söyledikleri kadar avareydi. Yıldızlara kadar uzanan bir yapı? Mümkün müydü? Matematik kurallarına göre hayır.

“Sultanım...”

Sultan elini kaldırdı ve Ömer Usta sustu.

“Bana bir saray yapacaksın, her daim yıldızları görebileceğim, gece onlarla uyuyabileceğim bir saray.”

“Emriniz başım üstüne Sultanım fakat...”

“Çalışmalara hemen başla. Ne gerekiyorsa hazine emrindedir.”

Ömer Usta Sultan’ın eteğini öptü ve yavaşça huzurundan ayrıldı. Gece hiç uyumadı. Biraz şarap içti, daha sonra çıkıp bir Rum Taverna’sında tütün ve kahve içti. Sabahı sabah etti. Bunun sonu yoktu. Sultan’ın emrine karşı gelmek ölüm, emrini yerine getirmemek yine ölümdü. Eve döndü ve uyuyana dek İstanbul’u izledi.

Uyanır uyanmaz toparlandı. Eski kaftanını ve her yanı yırtılmış eski iş kıyafetlerini giydi ve birşeyler çizmeye başladı. Sanki zihninden görüntüler geçiyor ve o da hepsi kağıda akıyordu. Eli ondan bağımsız çalışıyor gibiydi. Yeni bir saray, yıldızlara kadar uzanan bir saray... Çizdi, karaladı, yırttı, yeniden çizdi. Bir gün daha geçti. Odanın içi karalanmış kağıtlarla doluydu. Ölçtü, biçti, hesapladı ve sabah olur olmaz İstanbul’un en güzel tepesinde çalışmalara başladı. Kahire’den özel mermerler, Fas’tan özel taşlar sipariş etti. Altın kaplı saray kapısını da siparişlerine ekledi.

Sultan Ömer Usta’nın nasıl birşey yapacağını merak ediyor, yeni sarayından herkese övgüyle bahsediyordu. Öyle ya, Ömer Usta onu yıldızlara ulaştıracaktı. Bir sihirbazdı bu adam!


Devamı gelecek...

 
Toplam blog
: 128
: 1989
Kayıt tarihi
: 03.10.06
 
 

Gözlerini kapat ve düşün: bir cümle kaç kişide farklı etki yaratır? Birbirimizi anlamanın gittikçe z..