Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

02 Kasım '09

 
Kategori
Gündelik Yaşam
 

ömrümden sadece sen geçtin...

ömrümden sadece sen geçtin...
 


***Yine yağmur yağıyor ...

Hulki baba bugün evine döndü.. tuhaf bir boşluk söz konusu... ev suyu çekilmiş değirmene döndü.

Pencerenin önündeki koltuktayım,

Camlara vurup düşen her bir yağmur damlasını ayrı ayrı gideceği yere kadar uğurluyor, sonra tekrar başa dönüyorum...

Sonra yorulup başka yönlere bakıyorum..

Küçük küçük balıkçı tekneleri geçiyor peşpeşe pop.. pop... pop.... sesler çıkartarak "Bu yağmurda ve bu rüzgarda denizin ortasında iyi cesaret valla" diyorum üzerimdeki kırmızı kareli pikeye daha bir sarılarak... (Çok sevdiğim bu pikeyi de zamanında ablama iki adet salon çiçeği vererek elde etmiştim.. )

Kaloriferden bir sıcaklık yükseliyor hafitten.. " Hay yaşa Şafak! "diyorum içimden.. "Allah dışarıda kalanlara da güç kuvvet versin" diye fısıldıyorum sonra kendi kendime seslice..

Kendi kendime konuştuğum zamanların ne kadar çoğaldığına dikkat ediyorum şaşırarak.. Rahmetli Annem de benim gibi mutfaktayken ya da iş yaparken ya da elinde şiş, pencere önünde örgüsünü örerken kendi kendine konuşurdu bazen.

"Ne oldu anne, ne diyorsun?" diye sorduğum zaman; "Aman be! ben kendi kendime konuşuyorum, sana ne? işine baksana sen! diye çıkışırdı... gülerdim:) insanın güldüğü başına gelirmiş. Herşey parayla değil işte! bazen de sırayla..

Bilmem kaç metre pencere başında yağmuru izleye izleye akşamı ettim nihayet.. Kumbağ'ın ışıkları güneşte parlayan sapsarı cam kırıkları gibi tam karşımda. Uzun zamandır tembel tembel geçirdiğim tek gün... özlemişim!

"Ne aşk? ne ayrılık? ne ölüm? ne de başka bir şey... hiç bir şey insanın midesinin açlığını bastıramaz" derim bana sorulursa eğer... en acılı günlerde bile karın doyurmak mutlak akıla gelir. Ama az, ama çok! Sofralar kurulur sofralar kalkar. yemek şölene dönüşür. Bu böyledir... yemek, yemek bir ihtiyaçtır.

Kırmızı kareli pikemin sıcaklığından istemeyerek sıyrılıp mutfağa gidiyorum. Dolap tamtakır kuru bakır! fareler görse bana acır ve benden aşırdıkları erzaklardan önüme yığarlar.. Dolabın kapısındaki dört yumurtadan ve yarım kutu ""Dağlı" yoğurttan başka pek birşey yok! gerisi ıvır-zıvır.... ne çok tüketiyoruz...ekonomiye ne çok katkıda bulunuyoruz...

Yumurta ve yoğurt.. ve dipfrizdeki tereğağ... malzeme budur!

Ne yemek pişireceğim derken; aklıma "çılbır" geliyor sevinçle!... hiç de yapmadım... ( ablalarım okuyorsa eğer,ki okuyorlar... içlerinden bana bir güzel "yuh!"çekmişlerdir) annem yumurtanın sarısı dağılmasın diye sirke koyardı kaynayan suya ama... dur bakalım!

Su kaynıyor, elma sirkesi damlatıyorum azıcık..

Ve peşpeşe patlatıyorum yumurtaları heyecanla....

Sonuç nefis!

Servis tabağının üzerine tencereden süzerek aldığım kayısı kıvamında pişmiş yumurtaları bir güzel oturtuyorum ve üzerine de çırpılarak inceltilmiş yoğurdu, onun üzerine de kırmızı biber serpilmiş kızgın tereyağını gezdiriyorum.. .

Olay bu'dur..

Evdeki Sherlock Holmes ile beraber kepekli ekmeğe banarak sonlandırıyoruz Çılbırı..


Bugün de sağlıkla bitti, diyebildiğimiz için, başıma, başınıza gelmeyen her bir kötü şeyler için ne kadar şanslı oldugumuzu, oldugunuzu, olduklarını hiç kimse unutmamalı, unutmamalıyız.

Hayat bu! oysa her an her şey olabilir..

"Yaşamdan haberler"i okuyarak

"Daha ne olsun bea!? " dediğinizi duyar gibiyim.

***

bil ki;

ömrümden,

sadece sen geçtin..

ben hep seni izledim,

ve çok sevdim...

 
Toplam blog
: 319
: 1390
Kayıt tarihi
: 29.10.06
 
 

"Ben; hiç yalnız kalmadım... Kalabalık bi ailede yere atılan yataklarda Yan yana, baş başa, el el..