Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

12 Temmuz '08

 
Kategori
Sosyoloji
 

Ömür dediğin!

Ömür dediğin!
 

Şu internet ortamı da çok farklı bir olay…

Attığımız taş yerine gidiyor mudur. Bizi kim okur, ne için okur. Şu bizim sitelerde birileri bir şeyler karalasa da okusak deyip mi okurlar yoksa farklı amaç için mi okurlar. Bizim memleketin seçim yazıları en fazla okunur. Kıran kırana geçer yazılarımızda seçimlerimiz gibi… Ya ben diğerlerini ne için okurum. Ya da ne için yazarım.

Herkesin bu sorulara cevapları farklı farklıdır.

Bu sefer attığımız taş yerine oturur mu bilmem ama bugün üniversite sınav sonuçlarının açıklandığı gün diye bende üniversiteye girdiğim yıllardan bahsedeyim.

Şimdi resimlerde başkalarına nasıl görünürüm bilmem ama tam 21 yıl önceden bahsediyorum. Az önce imiş gibi bir taraftan… Ve arkadaşlarımla telefon ya da karşılıklı görüşmemizde o kadar yıl geçmesine rağmen aynı gençlik (ya da geyik ya da mavra) sohbetlerini yapabiliyoruz.

Benim üniversiteye gittiğim dönemde çevremizde pek bize yol gösterecek kimseler olmayınca kendi yolunu mum ışığında bulmaya çalışanlar gibi idim. Sınava girerken denize atılan bir olta gibi nereleri kazanmak istiyorsak tercihimizi yapmak zorunda idik. Sınav sonuçları 2 ay sonra gazeteden yayınlanırdı. Ve Adana’dan gazetelerin gelmesini beklerdik. Üzerinden zaman geçmiş olduğu için ben burayıdamı işaretlemişim ki kazandım diye düşündüğüm de oldu. Sonuçta bilmediğimiz bir deryaya dalmak zorunda kaldık tabii ki…

Öğrenciler için hayat sınavdan çıkıp sınava girmektir. Bitmeyen maraton yarışması gibi ipi göğüslediğini düşündüğünde yeni bir yarışın başlangıcındasın. Çünkü çocukluktan çıkıp ta ilkokula başlandığında sorumluluk alınmıştır bir defa… Orası biter bitmez hayat devam ediyordur, orta okula ve liseye devam edilir, sorumluluk ağırlaştıkça, yüklenilir insanoğluna… Oda artık yüksünmez bu tür işleri… Yüklendikçe daha fazla yükte ister hani… Sonuçta üniversite ve daha fazla yük tabiiki… İşi biliyorlar aslında, yükü yavaş yavaş yüklüyorlar ki farkında olunamasın… Hepsinden daha fazla yükü olan okulu üniversite gördüm ben neme lazım… Çift dikişli derslerimde çok olmuştur. Hele bir statik dersim vardı ilk yıl; Allah muhafaza bir ondan kaldın mı ön şartlı derslerin hepsini engelliyordu ve ben ondan kaldım. Ve ben, rüyalarımda hala bocalarım sınavlarda…

Ve sonrasında hayat kavgası… Araştırmadan tercih edilen mesleğime ettiğim küfürler… Okulda sınavlardan dolayı, okuldan sonrada çalışma hayatında mesleğime ettiğim küfürlerin bini bir paradır. Okuldan mezun olduktan sonra verilen derslerin hiçbirinden faydalanamadığımı hatırlarım bir matematik dersi haricinde… Ta ki ne zaman mesleğimden zevk almaya başladıysam ki bu 6-7 yıl sonrasıdır, derslerin faydasını görmeye başladım. Bankamatik gibi 7 gün 24 saat çalışmanın karşılığını alabildiğini düşünmeye başladıktan ve piyasa tecrübesi oluştuktan sonradır, kağıt üzerindeki çizgilerin dile gelip yol gösterdiğini anladığım zaman… Kağıt üzerindeki 3. boyut nasılda canlanmıştır. Bir tarladan başka bir şey olmayan toprak parçası zaman içerisinde üzerindeki bina yeşerip yetiştikten sonra mühendisliğin güzelliğinin farkına varıyor insan… Başka mesleklerde nasıldır bilemem ama bizim meslekte veya benzer mesleklerde iş bittikten sonra değmeyin keyfine insanın… Çektiği bütün sıkıntılar eziyetler unutulur.

Bu sınav sonuçlarına göre inşaat mühendisliğini seçmek isteyen var mıdır bilemem ama bütün meslekler gibi zoru seçmiştir diyebilirim. Hem zaten şunu söylemek isterim hep; meslekler konusunda her kime sorarsanız sorun ve bana da, kendi mesleğinin zorluklarından bahseder. İstisnasız. Dünyanın en zor işinden bahseder gibidir hep…

Sınavlar, okullar, ekmek derken bir taraftan da yaşlanıyorsunuz.

Ve son söz : Okullu ya da değil helalinden ekmeğinizi kazanabiliyorsanız ne mutlu size…

Saygılar

 
Toplam blog
: 37
: 557
Kayıt tarihi
: 28.09.06
 
 

2006 itibarıyla 36 yaşında, yolun yarısını geçmiş bir inşaat mühendisiyim. İşim ve ailem herşeyimdir..