Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

08 Mart '09

 
Kategori
Doğal Hayat
 

Önce anneler ihanet etti

26 - 27 Ağustos 1910 tarihinde Danimarka'nın Kopenhag kentinde 2. Enternasyonal'e bağlı kadınlar toplantısı yapılmaktadır. Almanya Sosyal Demokrat Partisi önderlerinden Clara Zetkin, 8 Mart 1857 tarihinde New York’ta tekstil fabrikası yangınında ölen kadın işçiler anısına 8 Mart'ın "Dünya Kadınlar Günü" olarak kutlanması önerir. Öneri oybirliğiyle kabul edilir.

Böylece grev sırasında ölen işçilerin şahsında kadınlar, yaşadıkları sorunları gündeme getirecek uluslararası bir güne sahip olurlar.

O günden sonra ezilen, yok sayılan, eşitsizliğe ve ayrımcılığa maruz kalan dünya kadınları, yaşadıklarını dillendirecekleri bir gün olarak kutluyorlar 8 Mart’ı.

Bugün ise, yaşanan sorunları gündeme taşımaktan çok uzak kutlanıyor 8 Martlar…

Anneler günü ya da sevgililer günü formatındalar. Günün ismindeki ‘Emekçi’ vurgusu da yavaş yavaş kayboluyor.

Neden? Kadınların onca sorunları çözüldü mü ki?

Tabi ki hayır… Üstüne bırakın çözülmesini her biri her geçen gün daha da büyüyor. Dünyanın her yanında kadınlara karşı yoğun bir ayrımcılık, şiddet, eşitsizlik suçları işleniyor hala.

Peki, yeryüzünün yarısını oluşturan kadınlar bir türlü sorunlarını neden çözemiyorlar? Neden kendilerine insanca yaşamı reva görmeyen karşı cinslerine karşı o nihai zafere ulaşamıyorlar?

Bunun sebebini sadece erkek cinsinin ayrımcı, baskıcı, zalim, zorba olmasına bağlamak ne kadar doğru olur?

Çözümsüzlükteki asıl önemli neden, kadının kendi sorunlarını çözme konusundaki samimiyetsizliği ve bilinçsizliği aslında. Kadınlar, bir yandan tutsaklıktan dem vururken öte yandan kendi tutsaklıklarını içten içe sürdürecek bir mekanizmanın yaratıcıları olarak davranıyorlar.

Erkek egemen toplumlarda daha keskin hatlarıyla yaşanan baskıcı, engelleyici, ayrımcı ERKEK olgusunun ardında maalesef kendini bilmez bir KADIN yaklaşımı yatıyor aslında. Yalnızca kadının değil bütün insanlığın yaşadığı en büyük çelişki de işte bu yaklaşımdan kaynaklanıyor.

Bu büyük çelişki, kadınların kendilerini etkisinden kurtaramadıkları garip bir ironiye dönüşmüş durumda ve bu ironiden kurtulmadıkça kadınların yaşadıkları sorunlardan kurtulmaları mümkün gözükmüyor.

Aslında bu ironi bütün ezen-ezilen ilişkilerinde var olan cinsten. Sorunlarını çözme konusunda samimiyetten yoksun olan her taraf aynı zamanda şikayet edilen sorunların sürüp gitmesinin nedeni değil midir?

Kadını sarmalına alan bu büyük çelişki, istisnasız bütün sınıf ve kesimlerden gelen kadınlarda mevcut… En başta da anne olanlarda.

Anneler, kadın sorunlarına ilgisiz kalan erkek cinsini kendi elleriyle biçimlendirirken yapıyorlar en büyük yanlışı. Bir başka deyişle yaşadıkları çelişki ya da ironinin yaratıcısı kendileri aslında.

Anne, erkek çocuğunu yetiştirirken erkeğe tapınmacı, onu kutsayıcı bir davranış sergiliyor. Daha önemlisi gücün simgesi olan erkeklerden bir başkasını da kendisinin yarattığını düşünüp bundan övünç duyuyor. İşte o övünç kadına karşı işlenen toplumsal suçların çözümünü tıkayan bir duruma dönüşüyor zaman içinde.

Yani korumacı, hatalarını görmediği, yaşama karşı hoyrat davranan bir erkek yetiştirirken, bilinçli-bilinçsiz hemcinsine ihanet eden bir davranış sergiliyor çoğu kadınlar.

Diğer bir deyişle, yaşanan bütün ayrımcılığın, haksızlığının ‘Erkek evlat’ tapınmacılığında yattığı gözden kaçıyor.

Bir çok kadın (anne), kendilerine reva görülen bütün ayrımcılık, ezilmişlik, yok sayılma suçlarına inat, erkek çocuklarını kendi cinsinin sürüp giden sorunlarını çözmekten uzak erkekler olarak yetiştirmeyi seçiyor.

Kabul edilmez bir ilgi ve hoşgörü gösteriyorlar erkek çocuklarının pervazsızlıklarına… Kadına karşı hoyrat yetiştirdikleri erkek çocuklarının bulacağı hemcinslerini daha işin başında ‘El kızı’ olarak görme ve o kadınları hiçleştirme davranışından da kendilerini alamıyorlar.

Bazı analar, hemcinslerinin sorunlarından kurtulma mücadelesine daha büyük bir darbeyi, kız çocuklarını, kendi yaşadıklarına duyarsız yetiştirilmiş, başka bir erkek çocuğa biat edecek bir kadın olmayı öğreterek vuruyorlar...

Toplumda kadınların yaşadığı bütün sorunların asıl nedeninin onların hemcinslere karşı sürdürdükleri bu ihanet olduğunu düşünüyorum.

Yani kadına karşı yapılan bütün eşitsizlik, haksızlık, ayrımcılık önce annelerin ihanetiyle başlıyor.

Bu ironinin, çelişkinin farkında olan anneler ya da kadınlar hiç yok mu? Elbette var ve bir anneden önce bir kadın olarak evlat yetiştirmeyi başarabilenlerde onlar zaten. Erkek çocuğunu kadına üstün olmaya çalışan bir cins değil, onunla birlikte hayatı tamamlayan bir parça olduğunu öğretebilen kadınlar onlar.

Asıl kadın, asıl ana ve eşit yaşamayı hak eden insanlar, çelişkinin farkında olan ve o çelişkiyi ortadan kaldırmak için yasayan, yaşatan o anneler.

 
Toplam blog
: 6
: 1029
Kayıt tarihi
: 21.02.09
 
 

1962 Erzurum Hınıs doğumluyum. 1985 yılında E.Ü. Ziraat Fakültesinden mezun oldum. Çeşitli gıda firm..