Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

23 Mayıs '07

 
Kategori
İlişkiler
 

Önce sen!! Ne karım,ne çocuğum

Önce sen!! Ne karım,ne çocuğum
 

-Aşkım, canım bitanem ben sensiz ne yaparım…uşşşşşeem her bakışta bir kez daha aşık oluyorum sana beyaz ten’lim, japon bakışlım, kıvrak bellim.

-Senden önce ben yokmuşum meğer..

-Hayatımın anlamı, yaşama sevincim. Biricik sevdiceğim..

-Dur, dur, duuurrr.Dur diyorum sana. Mahvedeceksin beni..

-Tenine elim değdikçe, ben eriyorum.

-Tüh yinemi ıslandın, her yerin vıcık vıcık olmuş be güzelim..

-Anaaa gelseni doya doya bir öpeyim, sarılayım, aman tanrım nasılda kokmuşsun,

-Kızz yoksa sen yinemi kirlendin, üff ya aşkım her zamanda kirlenilir mi yaa. Halbuki her hafta ova ova yıkıyorum seni ben, her tarafını misler gibi silip parlatıyorum.

-Hadi gidelim aşkım, seninle sahilde bir tur atalım.

-Canımmmm şimdi ben yatmaya gidiyorum. Sensiz, gözlerim arkada kalacak, sabah olsada kavuşsam sana…

-Oohhhh nasıl da rahatladım. Sana her gelişte ben, benden çıkıyorum, nasıl bir tutku seninle olmak...

Bu sözler sizce kime?

Geçen akşam terastayım bakıyorum öyle sağa sola, yalnızlık akşamlarından biriydi yine, güneş batmış, akşam geceye dönmüş, yatsı ezanı daha okunmamış, seyrettiğim dizi reklama girmiş.

Bizim sokaktaki bayan kuaförün eşi dikkatimi çekti. Adam elinde bir bez, nasıl siliyor arabayı, aman Allahım nasıl bir aşkla yapışmış arabanın camına. Hele o sileceği tutup silmesi yokmu bittim. Ha gayret kapılar silindi, ön kaporta, camlar, yan aynalar, farlar.Anneyle çocuk geldi, adam hiç bakmıyor onlara, sanki yoklar, öyle bekliyorlar babanın işi bitirmesini. Kaldı ki adam, her Pazar eşinin dükkanının önünde a’dan z’ye yıkar, siler, ovar, okşar, kurular, nasıl aşk, içim paralanır. Anne ile çocuk bir müddet gelen geçene, balkonlara, vitrinlere baktılar, çocuğun uzun saçlarını ördü, bir de toka taktı, adam hâlâ siliyor. Ne bir konuşma, ne bir iletişim var.

Hava, ha yağdı ha yağacak(gece yağmış, sabah gördüm).İnat ettim bekliyorum, ayaklarıma karasular indi. Adam, tekrardan başlamaz mı? Aman yarabbi, kapılar, cam, yan ayna... Uuuhghhhhh ha gayret… Sonunda, anne ile kızını arka koltuğa oturtturdu. Bitti işkence, şükür yarabbi gidiyorlar dedim, içimden. Hayır!!! Bizimki arka cama yönelmez mi, bir de arka kaporta.

Düşündüm o zaman;

Bu olaydan bir ay önce kimseler yoktu, sohbet etmiştik, sigaralar eşlik ederek. Hani kuaför muhabbetleri olur ya, öylesinden... “Kocam benden çok sever arabasını demişti, hiçbir zaman ona verdiği değeri ne çocuğuna, ne bana vermiştir. Ne de bizi bir kez yemeğe götürmüştür. Asla bana ihtiyacın olan bir şey var mı? Gel kızım seninle Migros'ta bir hamburger yiyelim, hadi sahile yürüyüşe çıkalım dememiştir. Evin ihtiyacını ben görürüm. Fazladan bir şey alırım. Mesela giyecek, ev eşyası. Ne gerek var, parayı çar çur niye edelim. Dışarda yemek yiyip bir tomar para harcayacağımıza aha evde yemek, der. Banka hesaplarımız ayrı, kim kime borç vermişse, vaktinde geri öder. Olur ya gecikti mesela, alana kadar alnının derisi çatlar. Kocam paraya çok önem verir ille de banka hesabına, ben onun ne kadar maaş aldığını bilmem, o da benim ne kadar kazandığımı, nereye ne harcadığımı, ne kadar borcum olduğumu bilmez. Ben de Onun ne harcadığını, ne aldığına karışmam. Gider kendine en iyi şeyleri alır gelir, gelirken de çocuğuna, bana bir çorap dahi almaz. Ben de öyle oldum artık. Bak, yeni aldım cep telefonunu, ” demez mi! Dehşete düştüm!

Eş bu. Bir de eğitimci. Öğretmen. Koca bu. Bir aile kurumu söz konusu.

Paylaşılan bir yatak, banyo, yemek, mutfak, tuvalet, sorumluluk alınan bir çocuk, bir hayat var yani.

Araba mı vazgeçilmezimiz, yoksa yakınlarımız mı?

Ne kadar yer kaplıyor yüreğimizde değer verdiklerimiz.Arabayı parlattığı kadar eşini parlatıyor mu, siliyor mu acaba? Ön koltuğa oturacak kadar kıdemli olamadı eş. Kucakladığı an, öpüp koklamayı, sarılmalar... Vazonun içindeki çiçek kurumuş. Sahi? Ne zaman alınmıştı ki, zamanı unutulmuş. Aslında farketmemiştir bile kuruduğunun. Yüreğine en son ne zaman dokunmuştur kimbilir. ”Seni seviyorum bir tanem” diye, seslenmeyi hangi vakitlere bırakmıştır. Hangi gününde hediye aldı acaba? Doğum günü, evlilik yıldönümü, kadınlar günü, anneler günü..

Bir gece yarısı sancılandığında, git ağrı kesici iç, bişeyin kalmaz, sabah işe gideceğim diye döndü sırtını uyudu... Ağladığı gözyaşları ıslatsa da yastığı, dönmedi beri. Görmediki ağlarken hiç, silmedi ki gözyaşları.

"Hadi kalk sinemaya gidelim bu akşam. Çocuğu annene bırak, yemeğe gidelim seninle, sahilde balıkçı var ya hani..Ordan da eğlenmeye gideriz. Bırak sabaha sarksın uykusuzluğumuz. Hem sana aldığım elbise vardı ya hani, turkuaz renkli onu giyer misin sana çok yakışıyor, esmer tenlim. Bırak, kızıl saçların dağılsın omuzuna. Bende laci takımı giyeyim, beraber almıştık seninle, biraz kilo almışım ama..Gel hadi, sen kullan arabayı, "

Hiç böyle konuşmaya şahit oldu mu bu eş?

Ya da çocuğunun akan gözyaşlarına, gülmelerine, ilk yürüyüşüne, ilk anne, baba deyişlerine, oyun oynamalarına, hastalanışına, uykuya dalmasına, ateşinin yükselmesine... Ne kadar şahit olmuştur.

Araba mı?Aile mi?

 
Toplam blog
: 359
: 1593
Kayıt tarihi
: 29.11.06
 
 

Deli-dolu, akıllı,  yalandan yere çamura yatan, normal değerlerde zekalı, esprili, şakacı, kendin..