- Kategori
- Siyaset
Öncesi sonrası
Öyle bir aday olsun ki, muhalefet meclise gelmez ise seçmene durumu izah edemesin. Bu durumda 367’ye – gerek Anayasa Mahkemesi kararına gerek kalmadan gerekse Anayasa Mahkemesi'nin 367’ye gerek yok kararı ile - takılmazsa ne ala, takılırsa da ben yapacağımı yaptım diyerek zorunlu erken seçimde mağduriyet duygusu ile oyunu arttırmaya çalışma düşüncesiyle Sn Erdoğan kendi içinde tutarlı bir yol izlemiştir. 367 riski nedeniyle yaşanacak olumsuzlukların sebebi olmamak ve bunun zorunlu erken seçimde başarısızlık olarak AKP’ye yansımaması için Sn. Erdoğan bu aşamada adaylığını ertelemiş gibi görünüyor.
Cumhurbaşkanı’nda aradığı üç özellikten özellikle bir tanesini sanki sembolleştirerek öne çıkaran ve kendi partisinin iddialı ismini dahi istediği ölçülere uymadığı gerekçesi ve kendi adaylığını koyabileceği baskı ile kabul etmediği gündeme gelen ve türban olayını bir seçim öncesi namus meselesi haline getirip, bu şekilde çözdüğünü izlenimi yaratmak isteyen Sn Arınç, bu yaklaşımı ile aslında dev bir adım atmış ve bundan sonraki atamalarda esas alınabilecek izlenimi yaratan bu temel kriteri perçinlemiştir. Ve seçmenin karşısına bu vurgu ile çıkma hakkını elde etmiştir.
Bu yaklaşım toplum mühendisliğini ret edenlerin! toplumu nasıl kalıplara sokacağının ilk sinyalleridir. Baskıda ki kişiler toplum içinde ya silikleşecek ya da simgelerle otoriteye benzeşerek kendine yer edinmeye çalışacak. Peki bununla yetinilecek mi? Tabiî ki hayır. Şu anda gerçekten bireysel tercih olarak takıp takmamanın kişinin bireysel özgürlüğü olduğu iddiası ile iyi niyetle yapılan davranışlar olduğu düşünülse bile, bu davranış biçimi bu şekilde başladıktan sonra gerek kendi halinde gerekse kendilerini daha da muhafazakar görenlerin yönlendirmeleri ile gelişerek içinden çıkılmaz hale gelecektir. Şu anda özgürlük adına başlatılan bu davranış biçimi başta uygulayıcıları olmak üzere, süreç içinde onlara destek verenleri bile üzecek ve kontrol edilemez bir boyuta gelebilir.
Eksen olarak kendinize neyi almışsanız, o halkayı genişletmek ve geliştirmek istemek en doğal durumdur. Dolayısıyla kendinize düşünceyi ve demokrasiyi eksen olarak belirlemişseniz, halkayı genişlettikçe yörüngeden çıkmamak için yapılması gereken şey eksenin cazibe merkezi olması ve sağlamlaştırılmasıdır. Eğer tercihinizi başka kapılara açılacak yönde kullanmışsanız haklı olarak, bu prensibi o da kendisi için kullanacaktır. Dolayısıyla her akımın kendini korumak için kaynağını geliştirmesinden ve güçlendirmeye çalışmasından daha doğal bir şey olamaz. Bu da yapılan tercihin temelinin sağlamlaşması demektir. Yani statüsünü belirlemesi, kendi statükosunu oluşturması demektir.
Eğer Anayasa Mahkemesi 367 şartını isterse bu durumda süreç 16 Mayısa kadar devam eder ve muhalefet, ertelenen oturumların hiçbirine katılmazsa bu baskıya 20 gün dayanabilir mi? Bunu da süreç gösterecektir.
Ayrıca zorunlu erken seçimin gerçekleşmesi ile 25 yaş sorunu nedeniyle doğabilecek sorunlardan kurtulması nedeniyle AKP rahat nefes alacaktır.
Katılım şartının 367 olması durumunda meclisin kilitleneceği ve çalışamaz duruma geleceği düşüncesini birde şu açıdan değerlendiremez miyiz?
Uzlaşma- uzlaşma sadece liderlerin bir araya gelerek pazarlıklar sonucu bir aday üzerinde anlaşmaları olarak anlaşılmamalı- ve koalisyondan ürkerek aman tek parti olsun diyerek millet iradesinin meclise birebir yansımasını gözardı eden yaklaşımların sonucu olarak içinde bulunulan durum sıkıntılı bir süreç olarak algılanabilir.
Fakat “korku ve vehim havası yaratarak Türkiye’yi germeyin” diyenlere sesleniyorum.
Sizler şu an “aman 367 de ısrar etmeyin”, “Anayasa Mahkemesi'ne gitmeyin”, "Anayasa Mahkemesi kabul ederse kriz çıkar bir daha cumhurbaşkanı seçilemez" diyerek korku, tedirginlik, gerginlik ve baskı yaratmıyor musunuz?
Hani gerginlik ve korku siyasetine karşıydınız.
Peki şu ana kadar gelinen durumda aman gerginlik çıkmasın, aman mazlum yaratılmasın, bakın döviz düşüyor, milli gelir yükseliyor, aman istikrar(!) bozulmasın, bakın borsa yükseliyor diyerek bugünlere gelinmedi mi?
Peki 367 istenirse kriz çıkar mı?
Bence çıkmaz.
Karşı görüş ikiden fazla koalisyonlu bir mecliste toplantı için gerekli 367 milletvekili bulunamaz korkusu yersizdir. Ve bu korku; hür iradeleri ile değişik partilerden ve milletvekilleri tarafından yeterli çoğunlukla dışarıdan gösterilecek adayların tam anlamıyla demokratik bir seçimi ile giderilir. 367 sağlanamayıp seçim gerçekleşemez diyenler, oluşacak yeni bir meclisin en büyük partisinin 250 milletvekili olması durumunda seçimin gerçekleşmesi için önerileri ne ise, acaba 367 içinde aynı önerileri uygulanabilir mi?
Buna bağlı olarak kapalı kapılar arkasında yapılan pazarlıklar son bulur ve şikayet edilen lider sultasının aşılmasına katkıda bulunulur. Milletvekili üzerindeki lider baskısı azalır. Zaten partiler grup kararı alınamaz denilmesine rağmen fiili olarak uygulanan yasaya da gerçek anlamda işlerlik kazandırılır.
Dolayısıyla mecliste ki uzlaşma kültürü de topluma yayılır.Böylece dayatmayla yapılan seçimler ve kanunlar, yerini uzlaşma ve işbirliğine bırakır.
Ayıca dayatma ile yaratılan gerginliklerin sorumlusu olarak, kendi en doğal anayasal hakkını kullananları gerginlik nedeni olarak göstermek vicdanları rahatsız eden bir durum olsa gerek.
*****
Seçilecek kişinin görev süresinin yedi yıl olmayacağı, gelecek dönem eğer AKP mecliste çoğunluğu elde ederse gerek 5+5 formülü sebebiyle, gerekse sağlık sorunu veya başka bir sebeple Cumhurbaşkanı'nın yedi yıllık görev süresini tamamlayamadan ayrılabileceği hesapları yapılmaya başlandı.
Dolayısıyla bundan sonraki meclisin de cumhurbaşkanı seçimiyle karşı karşıya kalması olası görünüyor. Seçime hangi şartlar altında gidilirse gidilsin, seçmen duygusal yaklaşımını üzerinden atmadığı sürece AKP, ya tek başına ya da koalisyonun büyük ortağı olacak şekilde iktidarda kalacaktır.
“Çelik çomak” oyununa dönen cumhurbaşkanlığı seçimi eğer; 367 nin altında katılımın kabul görmesi ile gerçekleşir, devamında değişiklik yapılmaz ve Anayasa’ya, “herhangi bir şekilde cumhurbaşkanlığı boşalırsa seçilen yeni cumhurbaşkanı bir öncekinin görev süresini tamamlar” şeklinde bir fıkra eklenmezse, 2007’den sonra ki ilk genel seçimin kaybedileceğinin net bir şekilde ortaya çıkması ya da erken genel seçimin gündeme gelmesi ve 23. Dönem içinde Cumhurbaşkanı’nın istifası/ayrılması durumunda, normal şartlarda 24. dönemde yapılması gereken cumhurbaşkanlığı seçimi by-pas la karşı karşıya kalabilir .
Ve yeniden (5+5 gerçekleşir ise en azından ilave 5 yıl) yedi yıllık süre elde edilerek çizgide devamlılık sağlanır. İktidar süresince “e(mlakçı)-devlet” görüntüsü ile bir taraftan toplu konut yapıp vatandaşın umutlarını beslerken diğer taraftan buna ilave olarak otoyol, kavşak(aynı zamanda konut teslimi ve kavşak açılışları da bedava kömür duyuruları için bulunmaz fırsat) ihaleleri ile bir takım şirketler büyürken, diğer taraftan yine özelleştirme (özelleştirme ile bir taraftan bütçe açıkları kapatılırken aynı zamanda elde hiç kamu kuruluşu bırakılmayarak türban sorunda yavaş yavaş çözülme! yolunda) , merkezi yerlerdeki gayrimenkul satışları, özelliklede 2B’nin gerçekleşmesi, belki de bedelli askerlik gelirleri, sıcak sermaye ve onun baskısı ile “düşük kur yüksek milli gelir” sanal refah yükselmesi ile iktidarını devam ettirecek ve bunların yansıması olarak sıra sosyal yaşamı düzenleyen kanunları rahatlıkla yapmaya gelecektir.
İstikrar olarak piyasaları gösterenler ve Türkiye'ye oluk oluk yabancı sermaye aktığını söyleyenler acaba neden böyle? Bu işte bir gariplik yokmu diye düşünüyorlar mı? Piyasalar gelen o dövizlerin hepsi TL demi ? yoksa kuru baskılayıp, gerek borsada gerekse vadeli piyasalara işlem yaparken, diğer taraftan da siyasi yönlendirme yapıyor olabilir mi?
***
Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin, yurt dışından gelen yabancı paranın Rusya'nın iç işlerine müdahale amacıyla kullanıldığını belirtti.
Bu haberin konumuzla ne ilgisi var! Ben de anlamadım.
Cumhurbaşkanı’nda aradığı üç özellikten özellikle bir tanesini sanki sembolleştirerek öne çıkaran ve kendi partisinin iddialı ismini dahi istediği ölçülere uymadığı gerekçesi ve kendi adaylığını koyabileceği baskı ile kabul etmediği gündeme gelen ve türban olayını bir seçim öncesi namus meselesi haline getirip, bu şekilde çözdüğünü izlenimi yaratmak isteyen Sn Arınç, bu yaklaşımı ile aslında dev bir adım atmış ve bundan sonraki atamalarda esas alınabilecek izlenimi yaratan bu temel kriteri perçinlemiştir. Ve seçmenin karşısına bu vurgu ile çıkma hakkını elde etmiştir.
Bu yaklaşım toplum mühendisliğini ret edenlerin! toplumu nasıl kalıplara sokacağının ilk sinyalleridir. Baskıda ki kişiler toplum içinde ya silikleşecek ya da simgelerle otoriteye benzeşerek kendine yer edinmeye çalışacak. Peki bununla yetinilecek mi? Tabiî ki hayır. Şu anda gerçekten bireysel tercih olarak takıp takmamanın kişinin bireysel özgürlüğü olduğu iddiası ile iyi niyetle yapılan davranışlar olduğu düşünülse bile, bu davranış biçimi bu şekilde başladıktan sonra gerek kendi halinde gerekse kendilerini daha da muhafazakar görenlerin yönlendirmeleri ile gelişerek içinden çıkılmaz hale gelecektir. Şu anda özgürlük adına başlatılan bu davranış biçimi başta uygulayıcıları olmak üzere, süreç içinde onlara destek verenleri bile üzecek ve kontrol edilemez bir boyuta gelebilir.
Eksen olarak kendinize neyi almışsanız, o halkayı genişletmek ve geliştirmek istemek en doğal durumdur. Dolayısıyla kendinize düşünceyi ve demokrasiyi eksen olarak belirlemişseniz, halkayı genişlettikçe yörüngeden çıkmamak için yapılması gereken şey eksenin cazibe merkezi olması ve sağlamlaştırılmasıdır. Eğer tercihinizi başka kapılara açılacak yönde kullanmışsanız haklı olarak, bu prensibi o da kendisi için kullanacaktır. Dolayısıyla her akımın kendini korumak için kaynağını geliştirmesinden ve güçlendirmeye çalışmasından daha doğal bir şey olamaz. Bu da yapılan tercihin temelinin sağlamlaşması demektir. Yani statüsünü belirlemesi, kendi statükosunu oluşturması demektir.
Eğer Anayasa Mahkemesi 367 şartını isterse bu durumda süreç 16 Mayısa kadar devam eder ve muhalefet, ertelenen oturumların hiçbirine katılmazsa bu baskıya 20 gün dayanabilir mi? Bunu da süreç gösterecektir.
Ayrıca zorunlu erken seçimin gerçekleşmesi ile 25 yaş sorunu nedeniyle doğabilecek sorunlardan kurtulması nedeniyle AKP rahat nefes alacaktır.
Katılım şartının 367 olması durumunda meclisin kilitleneceği ve çalışamaz duruma geleceği düşüncesini birde şu açıdan değerlendiremez miyiz?
Uzlaşma- uzlaşma sadece liderlerin bir araya gelerek pazarlıklar sonucu bir aday üzerinde anlaşmaları olarak anlaşılmamalı- ve koalisyondan ürkerek aman tek parti olsun diyerek millet iradesinin meclise birebir yansımasını gözardı eden yaklaşımların sonucu olarak içinde bulunulan durum sıkıntılı bir süreç olarak algılanabilir.
Fakat “korku ve vehim havası yaratarak Türkiye’yi germeyin” diyenlere sesleniyorum.
Sizler şu an “aman 367 de ısrar etmeyin”, “Anayasa Mahkemesi'ne gitmeyin”, "Anayasa Mahkemesi kabul ederse kriz çıkar bir daha cumhurbaşkanı seçilemez" diyerek korku, tedirginlik, gerginlik ve baskı yaratmıyor musunuz?
Hani gerginlik ve korku siyasetine karşıydınız.
Peki şu ana kadar gelinen durumda aman gerginlik çıkmasın, aman mazlum yaratılmasın, bakın döviz düşüyor, milli gelir yükseliyor, aman istikrar(!) bozulmasın, bakın borsa yükseliyor diyerek bugünlere gelinmedi mi?
Peki 367 istenirse kriz çıkar mı?
Bence çıkmaz.
Karşı görüş ikiden fazla koalisyonlu bir mecliste toplantı için gerekli 367 milletvekili bulunamaz korkusu yersizdir. Ve bu korku; hür iradeleri ile değişik partilerden ve milletvekilleri tarafından yeterli çoğunlukla dışarıdan gösterilecek adayların tam anlamıyla demokratik bir seçimi ile giderilir. 367 sağlanamayıp seçim gerçekleşemez diyenler, oluşacak yeni bir meclisin en büyük partisinin 250 milletvekili olması durumunda seçimin gerçekleşmesi için önerileri ne ise, acaba 367 içinde aynı önerileri uygulanabilir mi?
Buna bağlı olarak kapalı kapılar arkasında yapılan pazarlıklar son bulur ve şikayet edilen lider sultasının aşılmasına katkıda bulunulur. Milletvekili üzerindeki lider baskısı azalır. Zaten partiler grup kararı alınamaz denilmesine rağmen fiili olarak uygulanan yasaya da gerçek anlamda işlerlik kazandırılır.
Dolayısıyla mecliste ki uzlaşma kültürü de topluma yayılır.Böylece dayatmayla yapılan seçimler ve kanunlar, yerini uzlaşma ve işbirliğine bırakır.
Ayıca dayatma ile yaratılan gerginliklerin sorumlusu olarak, kendi en doğal anayasal hakkını kullananları gerginlik nedeni olarak göstermek vicdanları rahatsız eden bir durum olsa gerek.
*****
Seçilecek kişinin görev süresinin yedi yıl olmayacağı, gelecek dönem eğer AKP mecliste çoğunluğu elde ederse gerek 5+5 formülü sebebiyle, gerekse sağlık sorunu veya başka bir sebeple Cumhurbaşkanı'nın yedi yıllık görev süresini tamamlayamadan ayrılabileceği hesapları yapılmaya başlandı.
Dolayısıyla bundan sonraki meclisin de cumhurbaşkanı seçimiyle karşı karşıya kalması olası görünüyor. Seçime hangi şartlar altında gidilirse gidilsin, seçmen duygusal yaklaşımını üzerinden atmadığı sürece AKP, ya tek başına ya da koalisyonun büyük ortağı olacak şekilde iktidarda kalacaktır.
“Çelik çomak” oyununa dönen cumhurbaşkanlığı seçimi eğer; 367 nin altında katılımın kabul görmesi ile gerçekleşir, devamında değişiklik yapılmaz ve Anayasa’ya, “herhangi bir şekilde cumhurbaşkanlığı boşalırsa seçilen yeni cumhurbaşkanı bir öncekinin görev süresini tamamlar” şeklinde bir fıkra eklenmezse, 2007’den sonra ki ilk genel seçimin kaybedileceğinin net bir şekilde ortaya çıkması ya da erken genel seçimin gündeme gelmesi ve 23. Dönem içinde Cumhurbaşkanı’nın istifası/ayrılması durumunda, normal şartlarda 24. dönemde yapılması gereken cumhurbaşkanlığı seçimi by-pas la karşı karşıya kalabilir .
Ve yeniden (5+5 gerçekleşir ise en azından ilave 5 yıl) yedi yıllık süre elde edilerek çizgide devamlılık sağlanır. İktidar süresince “e(mlakçı)-devlet” görüntüsü ile bir taraftan toplu konut yapıp vatandaşın umutlarını beslerken diğer taraftan buna ilave olarak otoyol, kavşak(aynı zamanda konut teslimi ve kavşak açılışları da bedava kömür duyuruları için bulunmaz fırsat) ihaleleri ile bir takım şirketler büyürken, diğer taraftan yine özelleştirme (özelleştirme ile bir taraftan bütçe açıkları kapatılırken aynı zamanda elde hiç kamu kuruluşu bırakılmayarak türban sorunda yavaş yavaş çözülme! yolunda) , merkezi yerlerdeki gayrimenkul satışları, özelliklede 2B’nin gerçekleşmesi, belki de bedelli askerlik gelirleri, sıcak sermaye ve onun baskısı ile “düşük kur yüksek milli gelir” sanal refah yükselmesi ile iktidarını devam ettirecek ve bunların yansıması olarak sıra sosyal yaşamı düzenleyen kanunları rahatlıkla yapmaya gelecektir.
İstikrar olarak piyasaları gösterenler ve Türkiye'ye oluk oluk yabancı sermaye aktığını söyleyenler acaba neden böyle? Bu işte bir gariplik yokmu diye düşünüyorlar mı? Piyasalar gelen o dövizlerin hepsi TL demi ? yoksa kuru baskılayıp, gerek borsada gerekse vadeli piyasalara işlem yaparken, diğer taraftan da siyasi yönlendirme yapıyor olabilir mi?
***
Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin, yurt dışından gelen yabancı paranın Rusya'nın iç işlerine müdahale amacıyla kullanıldığını belirtti.
Bu haberin konumuzla ne ilgisi var! Ben de anlamadım.