Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

25 Eylül '07

 
Kategori
Tarih
 

Önemli olan andır

Önemli olan andır
 

Beynimdekileri yazmaya, anlatmaya devam edeceğim. Ta ki benliğim iflas edip, yeter diyene kadar.

Sanırım yaptığım tek şey düşünmek. Hayat, eskil bir hüzne dönüşüyor. Ömrüm yaralı düşmüş bir ceylana benziyor. Sol omzunda ağır bir yara, kanıyor. Çakallar üşüşmüş üzerine, acılarına gülüyorlar. Son savunma hattını da kaybeden ceylan, çakalların parça parça etlerini koparmasına katlanamıyor. Ölmek istiyor, delice yaşamak istediği gibi. Kırılan kemiklerinin çatırtısıyla yankılanıyor vadi. Geriye kalan leş yiyicilerinin uğultuları geliyor uzaklardan. Feri sönmüş gözleriyle tutunabileceği bir umut ışığı arıyor. Oysa sadece çakalların dişlerinden sızan kendi kanının kızıl gölgesi var. Umut hain. Şimdi ben nasıl olur da bir daha özgür olabileceğime inanabilirim? Geçmişte de aynı süreci yaşadığımı anımsıyorum. Yeni bir savunma hattı keşfetmiştim, bencillik. Sonraları en güçlü kalem ve silahıma dönüşen bencilliğim. Bundan vazgeçemem, yeni acılara katlanabilecek kadar güçlü değilim artık.

Ömrümün oradan oraya savrulup durmasını izleyerek ulaşabildiğim mutluluğum, asla ulaşamayacağım bir yere kaçıp sonsuz kuyularda uykuya yatıverecekmiş de, ben onu aramanın, kaybolmanın ve yaşlı bir adama dönüşmenin ürkünçlüğüyle bir başıma kalıverecekmişim gibi geliyor. Elimde kalan tek hazinem sensin. Bu yüzdendir mutluluğunun bendeki değeri. Benim kadınım mutlu bir kadın olmalı ki, kendi mutluluğumu paylaşarak, yaşayarak, görerek, keşfederek, mutluluğumun, elimden kaçıp gitmesini, ulaşamayacağım yerlere gizlenmesini engelleyebileyim. Ne kadar da bencilim değil mi? Bu da beni mutlu ediyor.

Sosyalleşmek. Beylik laflar dökülecek şimdi parmaklarımdan. Sosyal bir canlı olan insan, yalnızlığının kendisine vereceği zararları büyük korkulara dönüştürerek, dokunabildiği ve ulaşabildiği tüm insanları panzehir olarak kullanıyor. Oysa bir insan, sosyalliğin zararlarını korkulara dönüştürürse eğer, işte o zaman diğerlerinin ulaşamayacağı ufukları görüp, büyük yolculuklara çıkabilir kendi dünyasında. İnsan. İnsan, çoğunlukla kendini şaşırtacak kadar ileri gidebilir. Yalnızlığı mutluluk ve panzehire dönüştürdüğünde, kim ne diyebilir ki yarattıklarının enginliğine?

...

Uzun ve mutlu bir hayat yaşamak için açıyorsun gözlerini dünyaya. Kavgalar, savaşlar, özlemler, küçük sevinçler ve daha bir sürü şeyle bir geçmiş yaratıyorsun. Bekliyorsun. Umut dolu yarınlar olmasını istiyorsun. Bekliyorsun. Yıllar geçiyor. Dakikalar ve hatta saniyeler yerinde donup kalırken, yıllar bir bir ayrılıyor, saman yolundan kopup giden ve yok olan yıldızlar gibi. Betimlemelerle nasıl anlatacağımı kestiremiyorum. Yaşıyorsun. Bir başına kalıp, aynasız ve yansımasız kendine dönüp baktığında, geçmişi ile geleceği arasına sıkışıp kalan, ne birine ne de diğerine tam anlamıyla hakim olamayan, yaşlanmaya yüz tutmuş, kayıp bir hayat görüyorsun tam da karşında. Fırsatlar doğmuş ve ellerinde ölmüştür belki. Belki fırsat sendin de göremedin bu geçen yıllarda. Umut etme, geleceğinde de bu fırsatı göremeyeceksin belki. Ama ya yaşadığın anın güzelliği, umudu? Ne geçmişin ne de geleceğinden olmayan bu taze gün? Ah biz insanlar neden bütün bu debdebe, kargaşa, korku, toz, duman arasından seçemeyiz anı? Şans işte budur. Şu geçmek bilmez dakikaları dert etmeyi bırakıp, zevkle kucaklamalıyız.

...

Ait olmanın verdiği sarhoşluk, özgürlüğün verdiği mutluluk. Düşünmüyorum diyeceğim vakti geldiğinde. Düşünmüyorum çünkü yaşıyorum deme vaktim gelecek.

Tekiner® - 11032004

 
Toplam blog
: 13
: 435
Kayıt tarihi
: 19.09.07
 
 

Ben İstanbul'da yaşayan ve İstanbul'da yaşamayı "İşte yaşamak bu kardeşim" şeklinde özetleyen biriyi..