- Kategori
- Deneme
Önemsiz bir yazı...
Geçen günlerin birinde Eric Van Buyten yine öldü. Tarihini hatırlamıyorum; öldüğüm için ama öldüğümü biliyorum. Belki de son yazdığım blogtan hemen sonradır ölümüm. Ben Anıl Yiğit, Eric Van Buyten’in öldüğünü tüm MB alemine ve kamoyuna bildiririm.
Geçen gün zor bir günün ardından hayatımı kolaylamasını beklediğim bir sohbette fark ettim ki biz insanlar ne kadar kolay birbirimizi sevdiğimizi ifade eder hale gelmişiz. “Senin için hiçbir fedakarlıkta bulunmuyorum ama seni çok seviyorum”.
Pöh!
90’lı yıllarda yaşamış olduğum rutubetli Fulya’daki evimde çoğunca şöyle hissetmiştim: Ne b.ktan bir hayat bu! Acaba bana ve iyi niyetime kazık atacak sıradaki isim ne?”.
Bir zamanlar kendimi kazıklarla beslerdim. Her mevsim ayrı bir güzeldi lezzetleri. Belki de kazık yemesin diye Eric’i yaratmıştım. Onun benden farkları olmalıydı. Ya da tam tersi için onu yarattım; kazık o yesin diye!
Biz insanlar olarak her şeyi kendimize yorarız. Buna ister egoizm, ister ego deyin, bu durum böyle! Bizim gibi yazanlar ise duyarlılığımızı köreltmek ve örtmek üzere hikayeler uydurur ve onlara inanırız. Çok naïf insanlar var; tıpkı Papatya Tarlası, tıpkı Nermin hanım gibi! Çok takdir ediyorum bu han’fendileri...
Yıllarca sandığımın aksine ben duygularımı ve isteklerimi ifade eden biriyim. Sadece bunun muhteviyatının algılanması karışık şeyler. Çünkü beynim ve duygularım sürerli çalışıyor, gelişiyor ve yenileniyor.
Ama inanın artık önemli bir şahsiyet olmadığımı kabullendim bu doğa için. Bence bir zeytin ağacı kadar önemim yok!
Tıpkı bu yazının önemsizliği gibi!
Türkiyem için yıllarca önemsediğim hayallerimin önemsizliği gibi!