Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

16 Ağustos '08

 
Kategori
Doğa Sporları
 

Onlar birer kahraman.

Onlar birer kahraman.
 

9 Mat 2008 gününden kalma


Küresel ısınmaya dikkat çekmek için bu yılın 9 Mart günü büyük bir kalabalıkla bisikletleri ile yola çıkan ve 1 Temmuz 2009 tarihine kadar pedal basarak olan 25.000 km yol gederek Sydney varacaklardı. Gizem-Brayn çiftinden uzun bir zamandır bahsetmiyordum.

İlk önce onlara koskoca teşekkürlerimi iletirim.. Böyle bir eylemi gerçekleştirdikleri için.

Evet, biraz da onlardan bahsedeyim. 26 Haziran günü Özbekistan’ın başkentinden geçerken kalabalık bir düğün konvoy araçlarından biri Gizem’e çarpmasından beri pedal basamıyorlar. 12 gün boyunca Gizem orada tedavi gördükten sonra doktor kontrolü ile İstanbul’a getirildi. Buradan Gizem’e geçmiş olsun dileklerimi sunmak istiyorum.

Gizem’im hasta yatağından bize düştüğü not var sevgili dostlarım.

<ı>Özbek-Kazak sınırını geçmeden bir gece önce çadırın içinde, kafa lambamın ışığında rehber kitabımdan Kazak kelimesinin öz Türkçe de atlı, kanun dışı, maceracı anlamlarına geldiğini okuyorum. Ertesi gün sınırı geçtiğimizde biz bisiklete binerken bozkırlarda tozu dumana katarak koşan at sürüleri bize eşlik ediyor. Gururla, başları ve kuyrukları dimdik... Tepelerden hızla, yuvarlanarak ve futursuzca iniyorlar, tıpkı hayatımızdan geçen günler gibi. Manzara o kadar güzel ki bisikleti yolun kenarına çekip ağlıyorum.

İlk gecemizde bozkırın amansız rüzgarından korunmak için ufak bir tepenin ardına kamp kuruyoruz. Bir at sürüsü, atlı çobanıyla birlikte bize doğru ilerliyor. Gün batımında bu mucizevi görüntüyü seyrediyorum, bir yandan akşam yemeğimiz olan patlıcan soslu makarnayı pişirirken. Atlı Kazak çoban yanımıza geliyor, ben Türkçe o Kazakça çat pat konuşuyoruz. 'Atın ne yahşi' diyorum. 'Senin bineğin de öyle' diyor kırmızı bisikletimi işaret ederek. Bir Kazak bozkırında bineklerini seven, onların dilinden anlayan, fosil yakmadan bir yerden bir yere giden üç insanız. Bu büyülü ana kendimi kaptırınca kamp ocağındaki patlıcanlar kömür oluyor. Varsın olsun, hayatta kaç defa bir büyünün içine girme fırsatımız olacak?

Taraz şehrindeki Ramstor (Migros)un merdivenlerinde oturmuş alışveriş listemizi yaparken yanımızda çıtı pıtı bir kadın beliriyor. 'Bisikletliler siz misiniz?' Evet deyince hiç tereddütsüz bizi Aksu-Jabagly Doğal Koruma alanındaki evinin bahçesinde kamp yapmaya davet ediyor, 'istediğiniz kadar kalabilirsiniz' diyerek. Rotayı biraz değiştirip iki gün sonra Svetlana'nın evine varıyoruz. Bahçedeki ceviz ağacının gölgesine çadırımızı kurup Tien Şan dağlarının eteklerindeki parkı keşfe başlıyoruz.

Aksu Milli Parkı bir rüya gibi ama Alma Ata bizi bekliyor. Görüştüğümüz Kazak STK'lar Alma Ata'da BisikleTEMA sempozyum ve basın konferansı ayarlıyorlar. Bisikleti anlatmak için çıkan her fırsat bizi inanılmaz heyecanlandırıyor, hevesle Alma Ata'ya pedallıyoruz.

Burada film kopuyor işte. Bryan'ın anlattığı kadarıyla arkamızdan gelen düğün konvoyunun ilk arabası bana çarpmış. 12 gün hastanede yattıktan sonra durumum Kazakistan'da tedavi edilemeyecek kadar ağır olduğundan uçakla doktor refakatinde İstanbul'a getiriliyorum. Hayal ettiğimden çok farklı bir dönüş bu. Kalbim ağır. Yine de kalıcı bir hasar olmadığı için şükrediyorum.

Daha uzun yazacağım. Şimdilik çok çabuk yoruluyorum.<ı>

Son söz: Sonuna kadar bisiklet!

<ı>

Yine de teşekkürler Gizem. Bu proje ile gönlümüzde taht kurdun. Ama olmadı tamamlanamadı belki ama olsun. Çünkü sen bu hareketinle ve bizlere yol gösterdin. Teşekkürler.

Evet, sevgili okuyucularım Gizem bisikletinle İstanbul-Sydney hattında geçirdiği kaza ile şimdi tedavi görüyor ve bizlere son mesaj şöyle.

<ı>

<ı>Nadiren de olsa, rüzgar arkadan esebiliyor... Ancak rüzgarı yakalayıp bisikleti daha hızlı itmesi için arka çantalara yağmurluk bağlamak kötü bir fikir (bakınız Kızılkum Çölü'nde çamurluğa sıkışan yağmurluk, iki saniye içinde saatte 60 km hızdan duruşa geçen bisiklet)...

Ayağına beş numara büyük lastik pabuç giyen, öğle yemeği olarak ekmek içine kırdan topladıkları otları katık yapan çoban çocuklar, bizim apartmandaki herşeye sahip, gameboy hastası, o bez, soluk benizli çocuklardan daha mutlu galiba...

Parayla bonkörlük ters orantılı... cepler dolgunlaştıkça, içler boşalıyor mu ne? Tüm tur boyunca davet edildiğimiz bütün hanelerin 'fakirhane' olması tesadüf olabilir mi?

Ülkelerin su fakirliği doğal kaynaklarla değil, doğal kaynakların nasıl yönetildiğiyle (veya yönetilemediğiyle) alakalı...

Dünyanın başı büyük belada arkadaşlar... Para yenmiyor ve içilmiyor.

Gezginler, dünyanın damarlarında dolaşan oksijen gibi. Taze kan götürüyorlar gittikleri yerlere...

Dünya bir bisiklet selesinden bakınca çok daha güzel... İç acıtacak, kollarınızı etrafına sarıp korumak isteyeceğiniz kadar güzel...

Turistler fotoğraf çeker, gezginlerse anı yaşar...

Sağlık sigorta poliçesi dikkatle, çok ama çok dikkatle okunması gereken bir şey...

*****

Bisiklet ve doğ severlerden, yurt dışında bisikleti anlattığımız kuruluşlar ve edindiğimiz dostlardan, uğradığımız konsolosluklardan ve medyadan gelen 'hemen iyileş ve bisiklete hopla' mesajlarının beni ne kadar sevindirdiğini anlatamam. İnanın her birini okudukça biraz daha iyileştiğimi hissediyorum. Bu zor günlerde bizi yalnız bırakmadığınız için teşekkürler...

Bu hafta bir ameliyat daha olacağım, sonra durumum biraz daha netlik kazanacak. yazmaya ve dırdıra devam edeceğim (radyo, blog, kitap, dergi ve gazeteler vs...). velhasıl kelam benden kurtuluş yok, nihahahahahahahaaa!!! ;))

Tekrardan geçmiş olsun der Gizem’e teşekkürlerimi iletirim. Bir an önce yattığı yatağından iyileşip kaldığı yerden turuna devam edersin inçallah. Eylemi bitirmesende hepimizin gönlünde taht kurdun sevgili Gizem ve eşi.

 
Toplam blog
: 540
: 3176
Kayıt tarihi
: 02.01.07
 
 

Hiç bir motorlu araca binmeyi sevemedim. Daha doğrusu sevdiremediler. Onun yerine iki tekerlekli ..