Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 
 

Sabiha Rana Melekler Yüreğinizden Öpsün

http://blog.milliyet.com.tr/sabiharana

21 Şubat '08

 
Kategori
Blog
 

Onlar KOCAMAN çocuklar ''Ahmet Yılmaz''

Onlar KOCAMAN çocuklar ''Ahmet Yılmaz''
 

''Ahmet Yılmaz''


Hayırlı akşamlar Milliyet Blog Dostları,

Bu akşam yeni bir söyleşide yine beraberiz.. Unutmuyoruz değil mi? Bir yandan bitki çaylarımızı yudumluyoruz ''sakin bir uyku için'' bir yandan da söyleşimizi okuyoruz.. (Teşekkür ederiz)

Bu akşam söyleşi yapacağımız ''O artık KOCAMAN çocuk'' :) MB. Yazarlarımızdan Ahmet Yılmaz Beyefendi..

- Hoşgeldiniz Sayın Yılmaz, diğer kıymetli dost yazarlarımız gibi, bizi kırmayıp söyleşimize katıldığınız ve ayrıca destek verdiğiniz için, size çok teşekkür ederiz..

- Sabiha Hanım benden de size ve ''Milliyet Bloga'' merhaba… Sizden gelen bir çağrıya gözü kapalı evet demiştim. Fakat sorular gelince, işin ciddiyeti ortaya çıktı. Ben kendisiyle röportaj yapılacak kadar ne ünlü, ne marifetli, ne de bilge bir kişiyim. Yaşadığım sıradan olayların kimseye bir katkısı olmayacağını zannediyorum ama, takdir size ait. Bütün dostlarımıza şimdiden selam ve saygılarımla…

- Sayın Yılmaz, biz kiminle söyleşi yapacağımızı biliriz efendim.. Bize ne mühendisler, ne avukatlar, ne doktorlar geldiler de söyleşi yapalım diye, biz kabul etmedik! Biz özellikle, değerli ''Milliyet Blog Yazarlarıyla'' söyleşi yapmayı tercih ediyoruz.. Adı geçen şöhretlerle zaten bizim işimiz olmaz.. Sizde müsade buyurursanız eğer, istiyorumki sizi, sizden tanıyalım, kısacıkta olsa Ahmet Yılmaz Kimdir?

- Ben, ekonomik ve sosyal açıdan orta sınıf imkânlara sahip bir vatandaşım.
Yazmayı, yazdıklarımı paylaşmayı seviyorum. Türkiye'de siyasi kavramlara çok farklı anlamlar yüklendiği için ve insanlarımızın da maalesef peşin hükümlü davranmak gibi bir alışkanlığı olduğu için, düşünce olarak kendimi herhangi bir gruba mensup hissedemiyorum. Olaylara tarafsız bakmayı, olanlar karşısında tarafsız davranmayı hep yeğlerim. Yine de yetişme tarzım, yaşadığım ortam ve şartlar, bunların bana açtığı pencereden hayata bakışım, bazıları için "bir taraf" olarak algılanabilir. Eminim ki zamanla daha iyi tanışacağız.

- Zamanın bizleri birbirimize daha iyi kaynaştıracağından bizde eminiz efendim.. Yukarıda Ahmet Yılmaz Beyefendi nasıl biridir özetle de olsa tanımış olduk.. Malum bizim söyleşimizin yolculuğu çocukluğumuza doğru uzanıyor..

Peki efendim, küçük Ahmet nasıl bir çocuktu diye size sorsak, bize anlatır mısınız?

Bir çocuğun kendi çocukluğunu tahlil etmesi o kadar kolay değil. Bunu büyüklere sormak lazım ama, ben yine de çok uslu bir çocuk olduğumu söyleyebilirim. Buradaki “us”un akıl anlamında olmadığını bilmem söylememe gerek var mı?

Hiç unutamadığınız bir çocukluk anınız var mıdır?

Elbette herkes gibi benim de çocukluktan aklımda kalan pek çok anı var. Yalnız bir tanesi bana önemli bir ders verdiği için onu hiç unutamam.

Ben İstanbul’a 15 günlükken gelmişim. Yani bir ayağım memlekette, köylüyüm. Çocukluğumun belli dönemlerinde, okula başladıktan sonra da yaz tatilleri ve sömestr tatillerinde memlekete hep giderdim. Yani köy hayatını doyasıya yaşadım.

–Benim tevellüt de hayli eski olduğu için– kandili, gaz lambasını, lüks lambasını, gazocağını, kağnı arabasını, harmanı, düveni, çıplak ayakla gezmeyi, patika yolu, çamuru da çok iyi bilirim.

5-6 yaşlarındayım. Bir yaz günü ekin (buğday) yıkamaya gidiyoruz. Öküz arabası hazırlandı, çuvallar yüklendi, yola çıkıldı.

Yol dediğim tekerleklerin izinden iki tarafı çukurlaşmış, ortası yüksek, tek bir arabanın gidebileceği kadar bir patika.

Çocuğum ya, aklımca ben arabaya binmeyi tasarlıyorum ama kimseye bir şey de söylemedim. Araba hareket etti, ben olduğum yere çöküp ağlamaya başladım.

Beni farkedip ne olduğunu sorup öğreninceye kadar, araba 50-60 metre gitti. Herkes (6 kardeştik ve kalabalık bir aileydik) benim arabaya kadar yürüyüp binmemi bekliyor.

Bense inat ediyorum. İstediğim ne? Arabanın geri gelip beni bulunduğum yerden alması. Bunu söylemem de mümkün değil, söylesem de zaten gerçekleşmesi imkansız. Çünkü arabanın dönecek yeri yok. Dümdüz devam etmeli.

Bunun farkındayım. Olmayacağını biliyorum, ama istiyorum. Bu çelişkilerle dolu inadımı yaşarken, çocuk yaşta olmama rağmen “hayatta treni kaçırma” psikolojisini ilk kez orada yaşadım ve anladım. Bunu hiç unutamıyorum. Belki o yüzdendir ki, geçen hiçbir şeye üzülmem ve “keşke” demem.

İlkokulda öğrendiğiniz ve severek hatırladığınız bir okul şarkısı var mıdır?

İlkokuldan aklımdan kalan bir şarkı hatırlamıyorum. Çünkü öğretmenimiz müzik ve din dersi saatlerinde, geri kaldığımız diğer dersleri tamamlatmaya çalışırdı. Ortaokulda Harbiye Marşı’nı öğrenmiştik, onu çok sevmiştim.

Çocukluk arkadaşlarınızın arasında ilk aklınıza gelen kimdir?

Elbetteki Kubilay… Ne yazık ki onu çok genç yaşta kaybettik. Sonra orta okuldan bir değil dört arkadaşım var. Hüsrev, Murat, Fevzi ve İsmail Hakkı… Hâla en çok sevdiğim arkadaşlar sıralamasındaki yerlerini korurlar.

Mahalledeki arkadaşlarınızla hangi oyunu daha çok severek oynardınız?

Misket ve gazoz kapağı tabii ki...

Hangi komşunuzu sevgiyle hatırlıyorsunuz ve sizi komşunuzu sevmeye iten sebep neydi?

Müzeyyen teyzeyi unutmam mümkün değil. Eşi babamla, kendisi annemle arkadaş olan ve çocuklarının hepsi de bizimle yaşıt olan Müzeyyen teyze en sevdiğim komşumuzdu. Sebebini tam bilemiyorum ama, çok iyi bir insan izlenimi bırakmıştı bende ve gerçekten de öyleydi. Olgun, anlayışlı, merhametli, bilge ve bir anne kadar şefkatli…

Hiç unutmuyorum bir gün Müzeyyen teyzelere gidelim diye tutturdum. Vakit de biçimsiz bir saat. Annem de şaşkın. Zaten karşımızda oturuyorlar. Annem ısrarlarım üzerine seslendi ve benim gelmek istediğimi söyledi. Kadıncağız da o gün biraz hastaymış. Başında sargı, ben gittim bir yarım saat kadar orada öyle oturdum.

Çocukken en çok neyi hayal ederdiniz?

Hayalperest bir çocuk değildim. Hayatın gerçekleriyle içiçe yaşadım. Belki hayal kuracak zamanım da olmadı. Daha sonraları avukat olmayı ve bir gazete çıkarmayı çok istemiştim. Olayların en yoğun olduğu zamanlarda Hukuk fakültesinde okudum. Aynı zamanda Gazetecilik öğrenimi görüyordum, konservatuara gidiyordum ve çalışıyordum.

Bütün bunların üzerine bir de aşk ve evlilik eklenince Hukuku 3. sınıfta bıraktım. Daha sonraki yıllarda üniversite affı çıktığında şunu düşündüm. Zor şartlarda okuduğum için ilk iki sınıfın notları çok yüksek değildi. Dolayısıyla hakim ve savcı olma ihtimalim yoktu.

Geriye avukatlık kalıyordu ki, aslında çocukken çok sevmeme rağmen, Türkiye’de avukatlığın bana göre bir meslek olmadığını anlamıştım. Çok yalan söylemem, yerine göre haksızları da savunmam gerekecekti, bundan vazgeçtim.

Normal şartlarda bir gazete sahibi olmak da uzaya çıkmaktan daha zor. Ben de yayıncılık, reklamcılık gibi yan kollarıyla idare etmeye çalışıyorum işte…

Çocukken en çok sizi neler korkuturdu?

Sadece babamdan korktuğumu hatırlıyorum.

Çocukken okuduğunuz ve etkisinde kaldığınız bir kitap var mı?

Ortaokul sıralarında Dale Carnegie’nin “Söz söylemek ve İş başarmak” adlı kitabı beni çok etkilemişti.

Çocukluğunuzda gönül hoşluğuyla yaptığınız bir iyilik hatırlıyor musunuz?

Hatırlamıyorum.

Büyüklerinizin size tembihlediği en az üç nasihatı saymanızı istesek bunlar neler olabilir?

Babamın “Oğlum adam ol!” öğüdünü herhalde hiç unutamam. Tabii bu böyle kuru kuruya bir emir kipiyle değil, yanında fıkrasıyla birlikte söylenirdi.

Adamın biri çocuğuna sürekli “oğlum sen adam olamazsın, sen adam olamazsın” dermiş. Çocuk okumuş, eğitimini tamamlamış ve günün birinde vali olmuş. Tabi babasının dedikleri de aklına gelmiş. Şu babamı bir çağırayım da makamıma gelsin, yaptığım işi, bulunduğum mevkiyi, oturduğum evi bir görsün demiş.

Çağırtmış babasını, önce vilayette ağırlamış, konağını gezdirmiş, emrinde çalışan insanlarla tanıştırmış, akşama da evine götürmüş. Tam sofrada yemek yerlerken, lafı evirip çevirip babasının kendisine küçükken “oğlum sen adam olamazsın” demesine getirmiş.

“Baba görüyor musun, ben şu an bir valiyim, emrimde şu kadar insan çalışıyor. Özel bir ofisim, gördüğün gibi böyle de bir evim var. Hani ben adam olamazdım” demiş.

Babasına karşı sağladığı üstünlükle, onu yalancı çıkarmanın verdiği gururla, ne cevap verecek bakalım diye beklerken, adam:

– Evladım, ben sana vali olamazsın dememiştim ki, adam olamazsın demiştim. Eğer sen adam olsaydın, yaşlı babanı ayağına kadar çağırmaz, gelip beni kendin ziyaret ederdin, demiş.

Ailenizin size getirdiği yasaklardan hangisine daha çok tepki verirdiniz, neden?

Yasağı bol bir çocukluk hayatım oldu diyebilirim. Ama ben uslu bir çocuktum. Bu yüzden yasakların hiçbirine tepki verdiğimi hatırlamıyorum. Bu belki bir kabullenmişlik, kaderine razı olma durumudur.

Babam dayak attığı zaman ağlamak bile yasaktı. Şimdi anlıyorum ki için için her yasağa kızıyormuşum. Şu anda eşime ve çocuğuma daha yasaksız bir hayat sunmaya ve onlara rahat davranmaya çalışıyorum.

Ayrıca özgürlüklerin sınırını zorlamadan toplumdaki herkesin de demokratik bir ortamda yasaksız bir hayat yaşamasından yanayım.

Hangi oyuncağınızı özleyerek hatırlıyorsunuz?

Çocukken çok fazla oyuncağım olmadı. O zamanlar zaten oyuncak yoktu, bizim durumumuz da almaya müsait değildi. Bu sebeple özlemekten çok, unutamadığım iki şey var.

Biri henüz daha okula başlamadan babamın bir cumhuriyet bayramında bana yaptığı Türk bayrağı. Sanırım daha ucuza malolmamıştı ama, babam kırmızı beyaz kağıtlar ve yapıştırıcı alıp bana bayrak yapmıştı.

İkincisi de tepsinin içine su doldurup yüzdürdüğüm, yine babamın imalatı küçük bir gemi…

Uçmak mı, yürümek mi, yüzmek mi?

Elbette yürümek. Çünkü yürürken uçmaya da, yüzmeye de zemin hazırlayabilirim.

Küresel Isınmayla mücadele için bizlere örnek olacak ne gibi davranışlarınız var?

Doğrusu bunun için bilinçli olarak pek bir şey yapmıyorum. Bu konuda bir yazı okumuştum. Küresel ısınmaya karşı yapmamız gereken şeyler 51 kalemde toplanmış. Bunlardan bazılarıyla benim yaptıklarım tesadüfen örtüşüyor.

Mesela işyerine –yakın olduğu için– yürüyerek gidiyorum. Otomobilim olmadığı için araba kullanmıyorum. Evimin pencerelerinde ısı yalıtımı var. Tasarruflu ampul kullanıyorum. Faturaları internet üzerinden ödüyorum. Sebze daha çok tüketiyorum. Küçük evde oturuyorum. Yazın kravat takmıyorum, ceket giymiyorum. Klima yerine pencereyi açıyorum. vs.

Aile dendiğinde sizin aklınıza ne geliyor?

Birbirine sıkı sıkıya kenetlenmiş, her şeyini paylaşan insanların barındığı sıcacık bir yuva… Bu özeliklerden biri yoksa, ona aile demek zor.

Ailece bir araya geldiğinizde (sizin ailenize has) geleneksel olarak yapılan (olmazsa olmaz) hangi yemekler olur o an sofranızda?

Hayatta yemediğim hiçbir yemek yoktur. Sadece memleketimizde yöresel olarak hazırlanan hamurdan yapılmış sirkeli köfte adlı bir yemeği hiç sevememiştim. Şimdi herhalde arasam da bulamam.

Birçok erkek gibi annemin yemekleri bana da çok lezzetli gelirdi. Şimdi eşimin yemeklerini de severek yiyorum. Sanırım o lezzet sevgiden geliyor. O yüzden benim için özel yemek yapılmasına gerek yok. Annemin yaptığı yine yöresel bir “malay” yemeği vardı. Bazen ablama gittiğimde benim sevdiğimi bildiği için yapar ama, annemin pişirdiği lezzeti bir daha hiç bulamadığımı söylemeliyim.

Yapmayı, ya da yaşamayı isteyip de gerçekleştiremediğiniz, içinizde ukde kalan bir şey var mıdır?

Her şeyin aşırısından uzak durmaya çalıştığım için hayallerimde de aşırılık yok. Çok istediğim ve ulaşamadığım için kahrolduğum bir şey de bulunmuyor. Zaten geçmişten de pişmanlık duymadığımı ve keşke demeyi sevmediğimi söylemiştim. Ama bir günlük gazetem olsaydı hiç de fena olmazdı hani…

Hangi mevsimi seversiniz?

İlkbahar… Hareket, tazelik, güzellik, enerji, heyecan, hepsi bir aradadır çünkü…

Elinizde olsa gelecek nesillere neler yapmak istersiniz?

Gelecek nesiller için yapabileceğim pek fazla bir şey yok. Belki hatıralarımı yazabilirim. İçinde bazı öğütler olur. Gençler de öğütten pek hoşlanmaz biliyorsunuz. En iyisi eğitimi destekleyecek bir şeyler yapabilmek. Bunun için internette öğrencilere burs verebilecek bir sistem üretebilir miyim diye düşünüyorum.

- Köşenizde bana da yer verdiğiniz için teşekkür ediyorum efendim.
- Sevgili dost, asıl biz size çok teşekkür ediyoruz.. Size, kimselere mahçup ve muhtaç olmadan, sağlık huzur içinde ve yakınlarınızla birlikte yaşabileceğiniz bir hayat diliyoruz.. Tekrar çok teşekkür ederiz..


Evet dostlar,

Sayın Ahmet Yılmaz ''artık KOCAMAN bir çocuk'' ve ''Yaşadığımız Hayat''
http://blog.milliyet.com.tr/Blogger.aspx?UyeNo=9245 adı altında bizlere kendi kaleminden hayatı anlatıyor..

Hiç düşündük mü yazar dostumuzun yazılarını okurken, hayata hangi pencereden baktığını ve bizim bakış penceremizden de manzaranın aynı görünüp görünmediğini ne kadar biliyoruz? E ne duruyoruz o zaman buyurunuz.. :)

''Melekler yüreğinizden öpsün Sevgili Ahmet Yılmaz''

Sevgimiz saygımızla.

Milliyet Blog Ailemiz

Evettt artık bütün dünyanın da bildiği gibi, :) ''Onlar KOCAMAN Çocuklar'' adı altında ''Milliyet Blog'da'' siz dostlarımızın da nazik katılımlarıyla, söyleşiler yaptık.. Biz bu söyleşileri e-posta yoluyla gerçekleştirdik ve sizlerinde bildiği gibi biz bu söyleşileri hazır ettikçe yayınlıyoruz..
Konuyla ilgili blogumuz: http://blog.milliyet.com.tr/Blog.aspx?BlogNo=76762

Konuyla ilgili ilk blogumuz! http://blog.milliyet.com.tr/Blog.aspx?BlogNo=52260

Söyleşiye katılan dostlarımızın isimleri:

Alev Meisel (söyleştik) http://blog.milliyet.com.tr/Blog.aspx?BlogNo=81365
Celal Çelik (söyleştik) http://blog.milliyet.com.tr/Blog.aspx?BlogNo=90208
Aydın Sevinç(söyleştik) http://blog.milliyet.com.tr/Blog.aspx?BlogNo=82411
İlyas Bayram (söyleştik) http://blog.milliyet.com.tr/Blog.aspx?BlogNo=84955
Zeynep Gülay Kibaroğlu (söyleştik) http://blog.milliyet.com.tr/Blog.aspx?BlogNo=101023
Ufaklık (söyleştik) http://blog.milliyet.com.tr/Blog.aspx?BlogNo=90406
Kwan Yin (söyleştik) http://blog.milliyet.com.tr/Blog.aspx?BlogNo=86021
Aydın Tiryaki (söyleştik) http://blog.milliyet.com.tr/Blog.aspx?BlogNo=79270
Sema Çürük (söyleştik) http://blog.milliyet.com.tr/Blog.aspx?BlogNo=92141
Muzaffer Cellek (şükür söyleştik) http://blog.milliyet.com.tr/Blog.aspx?BlogNo=98929
Vakayinüvis ''Gülname Kurtgöz''(söyleştik) http://blog.milliyet.com.tr/Blog.aspx?BlogNo=78875
Ali Gülcü (söyleştik) http://blog.milliyet.com.tr/Blog.aspx?BlogNo=87829
Ohannis(söyleştik) http://blog.milliyet.com.tr/Blog.aspx?BlogNo=7960717
Özgün Kaplama (söyleştik) http://blog.milliyet.com.tr/Blog.aspx?BlogNo=81520
September1özlem (Özlem Gürlük) (söyleştik) http://blog.milliyet.com.tr/Blog.aspx?BlogNo=93157
Mehtap Erel(söyleştik) http://blog.milliyet.com.tr/Blog.aspx?BlogNo=80828
Talip Bölükbaşı (söyleştik) http://blog.milliyet.com.tr/Blog.aspx?BlogNo=92950
Metin Özkaya (söyleştik) http://blog.milliyet.com.tr/Blog.aspx?BlogNo=84083
Okan Tınmaz(söyleştik) http://blog.milliyet.com.tr/Blog.aspx?BlogNo=80033
Coşkun Karabulut (söyleştik) http://blog.milliyet.com.tr/Blog.aspx?BlogNo=85479
Murat Ertaş (söyleştik) http://blog.milliyet.com.tr/Blog.aspx?BlogNo=102648
Ahmet Balcı (söyleştik) http://blog.milliyet.com.tr/Blog.aspx?BlogNo=88021
Pirmete(söyleştik) http://blog.milliyet.com.tr/Blog.aspx?BlogNo=80439
Faruk Sürener (Tarik) (söyleştuk) http://blog.milliyet.com.tr/Blog.aspx?BlogNo=82830
Ahmet Yılmaz (söyleştik) http://blog.milliyet.com.tr/Blog.aspx?BlogNo=93521
Alaattin Bender (söyleştik) http://blog.milliyet.com.tr/Blog.aspx?BlogNo=88520
Yakamoz35 (Murat Gülcek) (söyleştik) http://blog.milliyet.com.tr/Blog.aspx?BlogNo=100328
Arif Öğütçü (söyleştik) http://blog.milliyet.com.tr/Blog.aspx?BlogNo=88956
Shalimar (söyleştik) http://blog.milliyet.com.tr/Blog.aspx?BlogNo=99406
Savaş Şakar (söyleştik) http://blog.milliyet.com.tr/Blog.aspx?BlogNo=91485
Ahmet Üstündağ (söyleştik) http://blog.milliyet.com.tr/Blog.aspx?BlogNo=93877
Alyoşa Hülya Gülcek (söyleştik) http://blog.milliyet.com.tr/Blog.aspx?BlogNo=109649
Emoş (şükür söyleştik) http://blog.milliyet.com.tr/Blog.aspx?BlogNo=132072
Akar (söyleştik) http://blog.milliyet.com.tr/Blog.aspx?BlogNo=133578
Dilek Ç. (söyleştik) http://blog.milliyet.com.tr/Blog.aspx?BlogNo=144134

Göstermiş olduğunuz sıcak ilgiye ve de değerli katılımlarınıza çok teşekkür ediyorum..

Gönül notum: Sevgili dostlar, bir adet fotoğrafınızı tabii sizin tercihinize göre, bu çocukluk fotoğrafınız da olabilir, ekte yollamayı unutmayınız olur mu? Sizin bir fotoğrafınız olmazsa, biz kiminle söyleştiğimizi nasıl bileceğiz? :(

Gönül notum:Efendim. Eğer aklınıza ve yüreğinize neden hep aynı sorular diye, bir soru işareti düşmüşse Kİ
düşünmüşüzdür mutlaka ''hayat hep aynı'' ama biz canlılar farklı zamanlarda dünyaya geliyor, farklı duygular hissediyor ve farklı hayatlar yaşıyoruz...

''Hayatın soruları aynıdır. Çünkü; yanıtları farklıdır. Bizler o farklılıkta saklıyız..''

Söyleşi Yönetmeni: Çingen Sabiş.

 
Toplam blog
: 1989
: 4996
Kayıt tarihi
: 26.10.06
 
 

Gazeteci - Yazar (NLP Uzmanı - İlişki ve Yaşam Koçu) Yaşarken dünyayı dolaşmayı, topraktan güneşe..