Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 
 

Sabiha Rana Melekler Yüreğinizden Öpsün

http://blog.milliyet.com.tr/sabiharana

30 Haziran '11

 
Kategori
Blog
 

Onlar KOCAMAN çocuklar ''Vakayinüvis''

Onlar KOCAMAN çocuklar ''Vakayinüvis''
 

Fotoğraf:''Vakayinüvis''


Bir zamanlar ''Onlar KOCAMAN Çocuklar'' vardı!...

***

Sevgili dostlar,

Cümlenize hayırlı akşamlar diliyorum efendim.. Rahat mıyız? Akşamın bu vaktinde bitki çaylarımızı tazelemiş olmalıyız? İsterseniz pencereyi de biraz açalım ve şöyle bir güzel odamız taze oksijenle dolsun veee oluşturduğumuz pozitif enerji, sinerji vs. ji ''Milliyet Blog Ailemizde'' (aramızda) hasta olan, bütün sevgili dostlarımızın hepsinin sağlık ve huzurları için, şifa olur inşallah.. Şimdi sıra geldi, gönül söyleşimize.. Buyurunuz efendim..

O artık KOMACAN bir kız oldu.

Onun adı:''Vakayinüvis''

***

Aşağıda yanıtları bulunan ben; Vakayinüvis

Sizi tebrik ediyorum. Şu MB’de ne üretken yazarlar var. Her gün başka bir yenilikle karşılaşıyoruz. Önce Celal (Çelik) Beyin kendi kendisi ile röportajları, şimdi de sizin blogcularla olan gönül diyalogunuz… Umarım yazı diziniz çok eğlenceli ve renkli olur. Düşünüyorum da Graham Bell, Edison, Arşimet de MB yazarı mıydı acaba? Yanıtlarım yazı dizinize ne derece renk getirir bilemem ama en azından benden istediğinizi elimden geldiğince yerine getirmeye çalıştım. Gerisini takdirlerinize bırakıyorum. Melekleriniz ve yazı ekibinize çiçek ve sevgilerimle…

1 - Nasıl bir çocuktunuz?

İnatçı, asi ve hayalci… Öylesine kendi dünyasında yaşayan bir çocuktum ki; genellikle bakkal siparişlerinin çoğunu almadan döner, sonra da bir güzel fırçalanıp parlatılırdım. Bunun yanında kimse bana istemediğim bir yemeği yediremez ya da sevmediğim bir kıyafeti giydiremezdi.

2 - Hiç unutamadığınız bir çocukluk anınız var mıdır?

Sanıyorum 4-5 yaşlarında idim. Babam :“Senin getirdiğin su çok tatlı oluyor. Hadi bana bir bardak su ver güzel kızım.” deyince gaza gelip, suya bir kaşık toz şeker attım ve öyle getirdim. Babam ilk yudumda suyu püskürerek: “Bu ne!” dedi. Çok üzülmüştüm. Şu büyükleri anlamak ne zor! Az önce ne demişti, şimdi ne yapıyor? Bunlar nasıl adam olur ki! Heybeliada Sanatoryumu’nda yatan bir yakınımızı ziyaret için ilk defa “Şehir Hatları” vapuruna binmişim. Denizi ilk defa görüyorum. Ne kadar mavi! Ne kadar güzel! Ya şu martılar! Yol boyunca gözümü beyaz köpüklerden alamadım. Küpeşteye yapışıp kalmışım, büyülenmiş gibi. Şimdi düşünüyorum da tüberküloz hastanesine küçük bir çocuk niye götürülür? Sanıyorum bizi bahçede tutmuşlardı ama yine de doğru değil. Ayrıca ben çocuğumu küpeşteye yanaştırmaz, kucağımda tutardım herhalde. Eskiler ne rahatmış.

3 - İlkokulda öğrendiğiniz ve severek hatırladığınız bir okul şarkısı var mıdır?

“Ilgaz Anadolu’nun, sen yüce bir dağısın.” Çok pastoral bir şarkıdır. Ilgaz’ın baharını, açan çiçeklerini, zirvesinden akan suyunu, kelebeklerini görür gibi olursunuz. Bestesi de su gibi akıcı ve ışıltılıdır. Bir de “Gelin Ayşe’m” diye bir ağıt öğrenmiştik müzik dersinde. Türkü, coşkun bir ırmağın sularına kapılıp kaybolan Ayşe’nin acı haberi, destanıdır. O çocuk aklımla “Gelin Ayşe”ye ne çok üzülürdüm. Çocuklara neden böyle temalı şarkılar öğretirler ki?

4 - Çocukluk arkadaşlarınızın arasında ilk aklınıza gelen kimdir

Bedri deermişim! :) Hanife ile Gökçen… En yakın arkadaşlarımdı.

5 - Mahalledeki arkadaşlarınızla hangi oyunu daha severek oynardınız?

Seksek… İşin ilginç tarafı mahallede az çocuk olduğundan herkes birbirine muhtaçtı. Erol diye bir çocuk vardı. O da mecbur kalınca bizimle seksek oynardı.

6 - Hangi komşunuzu sevgiyle hatırlıyorsunuz ve sizi komşunuzu sevmeye iten sebep neydi?

İstanbul’a göçmüş Bulgaristan Türklerinin yaşadığı bir mahallede geçti çocukluğum. Göçmen komşularımızın hepsi de uygar, düzgün ve çalışkan insanlardı. Hiçbirimiz zengin değildik ama eski Türk filmlerindeki kadar mutluyduk. Yörede henüz kirlenmemiş bir dere vardı, kıyısında kavak ağaçları… Suyuna para atıp dilek dilerdi ziyaretçiler. Bir tane yazlık sinemamız vardı. Yazın ağustosböceklerinin teşrifatçı olduğu gecelerde Türk filmleri seyreder, çekirdek çitlerdik tahta sandalyelerde. Tek katlı evlerin bahçelerinde birbirinden güzel çiçekler ve özellikle sarmaşık güller açardı. Hele bu ayda her yer “kasımpatı” olurdu. Çoğu bahçede mutlaka çarkla çevrilen bir kuyu vardı. Kova yukarı doğru çıkarken gıcırtılı sesler çıkarırdı. Bir masalda kuyuya düşen ve Anka kuşu tarafından yukarı çıkarılan kahraman gelirdi aklıma. Kuş gak deyince et, guk değince su vermesi gerekiyordu da, et bitince dizinden kesip kuşa yedirmişti. Baharda o kuyunun etrafı erik çiçeklerinin beyaz yaprakları ile dolar, polenler yağardı gökyüzünden. Hani küçük fanuslar vardır içi su dolu. Çalkalayınca kar ya da çiçek yağar ya küçük evin bahçesine. İşte tıpkı o fanus gibi olurdu bahçeler. Konuyu dağıttım di mi? Dediğim gibi komşularımızın hepsini de güzel duygularla anıyorum. Şimdi aklıma geldi. Ali Dayı vardı mesela. “Elveda Rumeli” dizisindeki “Sütçü Raaamiz Efendi”ye benzerdi. O geldi aklıma birden. Böyle bir mahalle sevilmez mi?

7 - Çocukken en çok neyi hayal ederdiniz?

Neyi etmezdim ki? Kitaplar, filmler, çizgi romanlar, radyo tiyatroları, hayranı olduğum büyükler… Ne duyar, ne görür, ne okursam onları yaşardım.

8 - Çocukken en çok sizi neler korkuturdu?

Yılan… 3-4 yaşlarında iken tuvalette görmüşüm. Duvara doğru tırmanmış. Iyy şimdi olsa ne yaparım bilmiyorum. Sanki çok normalmiş gibi gidip babama söylemiştim : “Baba tuvaletimizde bir yılan var.” Babam hemen eline koca bir sopa alıp hayvanı öldürmüştü. Ondan sonra o kadar çok konuşuldu ki evde, bilinçaltıma yerleşmiş galiba. Çok korkarım bu soğuk hayvandan.

9 - Çocukken okuduğunuz ve etkisinde kaldığınız bir kitap var mıdır?

Olmaz mı! Bi dolu “Arkadaki Demir Kapı” mesela. Müthiş gizemli ve maceralı bir kitaptı. Tüneller, karanlık dehlizler, cesur çocuklar, hazine sandıkları filan… “Buz sarayı” diye bir oyun dinlemiştim bir de. Müthiş etkileyici idi.

10 - Çocukluğunuzda gönül hoşluğuyla yaptığınız bir iyilik hatırlıyor musunuz?

“Mumbar” bilir misiniz? Çok zahmetli bir yemektir. Hayvan bağırsaklarını defalarca yıkadıktan sonra, içlerini doldurup pişiriyorsunuz. Annem çalışıyor. Hafta sonu böylesine zahmetli bir yemek yapmış. Ben ve bir arkadaşım evde oturuyoruz. Sokağın köşesine bir dilenci gelmiş. İkimiz koca tencere yemeği bu kadına vermiştik. Akşam annem geldiğinde mutfağı boş bulmuştu. Neyse ki çok büyük ceza almamış, ucuz kurtulmuştum bu işten.

11 - Büyüklerinizin size tembihlediği en az üç(3) nasihatı saymanızı istesek bunlar neler olabilir?

1- Ağır ol molla desinler.
2- Yaptığın bana, öğrendiğin sana.
3- Ağaç yaşken eğilir.

12 - Ailenizin size getirdiği yasaklardan hangisine daha çok tepki verirdiniz? Neden?

Lisede tatillerde tırnak uzatmama çok kızardı babam. Makyajı kabul ettirene kadar canım çıkmıştı. Ama üç numara olduğum için ben tabuları daha kolay yıkmıştım. Olan ablalarıma olmuştu.

13 - Hangi oyuncağınızı özleyerek hatırlıyorsunuz?

“Tombis” diye şişman bir bebeğim vardı. Banyo şofbenleri o zamanlar talaşla yakılırdı. Biri bebeğimi şofbenin borusunun üzerine koymuş. Şofben yandığında “Tombis” erimişti. Vakitsiz ölümüne çok ağlamış, üzülmüştüm.

14 - Uçmak mı? yürümek mi? yüzmek mi?

Yüzmek. Aslında yürümek ve yüzmek. Yazın, sabah erkenden dağ tepe yürürsün. Sonra atarsın kendini mavilere, yüzersin. Denizle bir olursun. Daha ne olsun?

15 - Küresel ısınmayla mücadele için, bizlere örnek olacak ne gibi alışkanlıklarınız var?

Kentin gerektirdiği her türlü enerjiyi kullanıyorum ne yazık ki ama; lüzumsuz ise söndürüp, suyu akıtmıyorum boşuna.

16 - Aile dendiğinde sizin aklınıza ne geliyor?

Uzun ve soğuk kış gecelerinde, sobalı bir odada dinlediğim masallar.

17 - Ailece bir araya geldiğinizde (sizin ailenize has) geleneksel olarak yapılan (olmazsa olmaz) hangi yemekler olur o an sofranızda?

Annemin ayran çorbası, yaprak sarması, keteleri… Benim çok özgün bir yemeğim yok ama sebze ve et yemeklerini bilirim. Hamur işinden pek anlamam. Şimdi geleneksel ritüelimiz yemek sonrası çaylar ve kurabiyeler. Ha, bir de kısırı iyi yaptığım söylenir. Bir gün umarım size de yaparım.

18 - Yapmayı ya da yaşamayı isteyip de gerçekleştiremediğiniz içinizde ukde kalan bir şey var mıdır?

Okulu bitirip işe başladığım yıllardı. Kuruma “Birleşmiş Milletler” tarafından gönderilen bir form geldi. İngilizce bilen gönüllüler aranıyordu. 3. dünya ülkelerinde çalışmak üzere. Savaş durumları, Afrika, Asya ülkeleri v.s…Cesaret edip de gidemedim. Şimdi “keşke gitseydim” diyorum.

19 - Hangi mevsimi seversiniz?

Yaz(ama çok sıcak değil). Sonbahar bir de…

20 - Elinizde olsa gelecek nesillere faydalı olacak neler yapmak istersiniz?

Kötü niyetli politikacıların gerçek yüzlerini ortaya çıkaracak bir detektör yapmak ve bunu bir canlı yayında tüm adayların üzerinde gezdirmek isterdim. Böylece doğru düzgün politikacılar seçmiş ve daha düzgün toplumsal gelişmeler sağlayabilmiş bir toplum olurduk. Gerçi “kör kör parmağım gözüne” olduğu halde halkımız gene aynı hatayı yapıyor. Detektör ne yapsın ki?

Gönül notum(1):Bu söyleşi için, siz sevgili ''Vakayinüvis'' Hanımefendiye çok teşekkür ediyorum..

Benden de bir gönül notu: Ne demek, lâfı mı olur? Sevgiler…

Milliyet Blog'da ''Vakayinüvis'in'' sayfasını ziyaret etmeyi ve onun yazılarında onu daha yakından tanımaya ne dersiniz dostlar? http://blog.milliyet.com.tr/Blogger.aspx?UyeNo=141433

Gönül notum(2): Sevgili Vakayinüvis, öyle güzel bir sunum yaparak başlamışsınız ki soruları cevaplamaya, bende doğasına dokunmadan, sizinde kabul edeceğinizi düşünerek, olduğu gibi yayınlamayı uygun gördüm.. Tekrar çok teşekkür ederim efendim nazik kabulünüz için..

''Melekler Yüreğinden Öpsün Vakayinüvis''

Söyleşiyi gerçekleştirenler: Çingen Sabiş ve söyleşi melekleri .. :)

 
Toplam blog
: 1989
: 4996
Kayıt tarihi
: 26.10.06
 
 

Gazeteci - Yazar (NLP Uzmanı - İlişki ve Yaşam Koçu) Yaşarken dünyayı dolaşmayı, topraktan güneşe..