Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

03 Ağustos '10

 
Kategori
Siyaset
 

Onlar ortak biz pazar...

Gün geçmiyor ki teröre bulanmış haberler hafızamızda acı izler bırakmasın. Savaşın kanlı şafağında akıl defterinde üstüste konulan gelişmeler bizlere aydınlık günleri değil puslu bir kaosun hüküm süreceği, kötücül ellerin tetikte beklediği yalnızlık senfonisini için için söyletecek.

Efkara çalan duygulanmayı bir kenara bırakıp gerçeklere geri dönersek ezcümle şunları söylemek isterim: Kutuplaşmanın yayılarak dillere destan olduğu Türk işi sosyal hayat bünyesinde hala yüzyıllık mikropları barındırıyor. Bu hastalığın adı kendi pazarını hiçbir koşul öne sürmeden dış piyasaların egemenliğine açmaktır. 1838 Osmanlı-İngiliz Serbest Ticaret Anlaşması'nın ardından birbir gerçekleştirilen Islahat Fermanı, Tanzimat Fermanı, I. ve II. Meşrutiyet İlanları bir yandan Batılılaşma yolunda önemli adımlar olarak tarihe geçerken diğer yandan borçla ayakta tutulmaya çalışılan Osmanlı Devleti'nin tabutuna son çivilerinin çakıldığı kronolojik dizi sanki. Son günlerde yaşam bulan Anayasa tartışmaları bile kökleri toplumsal ittifaka dayanmayan elitist yasa koyuculuğun mirası gibi duruyor. Darbesiz anayasa yapamamak işgüzarlığı yaşadığı her bunalımda askeri siyasi alana çekmekten geri durmayan siyaset ehlinin ergenlik çağı problemi. Temelde yatan sebep ise milli pazarımızı hiç bir kural koymadan dış güçlere açmaktan imtina etmememiz. Cehaletin vurdumduymazlık halinde beşeri iklime yayıldığı bu süreç iç pazarımızı yok edip esnafımızı, köylümüzü, işçimizi rekabetten uzak tutan üretim biçiminde ısrar etmekle hayat buluyor. Yumurta kapıya gelmeden sesi çıkmayan halk kendi dışındaki gelişmelere anlam veremeden zorlukları baştacı edip bir lokma bir hırka fikrini sosyal amentüsü olarak belliyor.

1996 yılından bu yana AB ile Gümrük Birliği Anlaşması'nın yürürlükte olması 1988-Uruguay Raundu'nun yaşama geçirildiği küreselleşmiş ticaret hevesinin bu topraklardaki izdüşümü. Ekonominin devlet odaklı rant paylaşımından özel sektör merkezli yolsuzluklar çarkına dümen kırması yaşanan kavga hakkında sizlere bir fikir vermiyor mu? Yine milli konularda tavizleri içeren reformlar, yine içeride hayat bulan dışarıdan destekli ayrılıkçı hareketler, yine savaş dönemlerini andıran çürüme ve insan manzaraları. Gözlerimizin 200 yıldır alışkın olduğu sürüp giden bu kavgada halk nerede? Kimsenin halis niyetle çözmek istemediği Paylaşım Meselesini toplumu yozlaştırarak halledeceğini zannetmek aklı suya düşen tarikat ehlinin şark işi kurnazlığı bana kalırsa.

Asker, yargı, barolar, sendikalar, üniversiteler... Bu unsurlar iktidar partisinin siyasetten çekilmeden evvel aradığı çatışma ortamının kamu kesiminden devşirilmiş aktörleri. Yugoslavya benzeri dağılma öncesinde ayrışma sendromu yaşayan kadim topraklarda imparatorluk mirasını din soslu milliyetçilikle yok etmeye çalışan zihniyet -tıpkı kendi pazarını umarsızca dışarıya açan rant ekonomisinden görüldüğü gibi- oylarını yükseltmeyi sokaklardaki etnik nefret duygusunu körüklemekte buluyor. Komşunun komşuya kem gözle bakmasını kim ister? İşte işsizlik bu denli yakıcı, sosyal adaletsizliği ısrarla sürdürmek böylesine tehlikeli bir oyun.

 
Toplam blog
: 93
: 472
Kayıt tarihi
: 09.06.09
 
 

21-07-1973 tarihinde İstanbul'da doğdum. M.Ü. İletişim Fakültesi Radyo-T.V. Bölümü'nden 1995 yılı..