Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

08 Şubat '09

 
Kategori
Kültür - Sanat
 

Onların hikayesi - 26 -

Onların hikayesi - 26 -
 

2.Dünya savaşının müttefiklerce kullanılan en başarılı avcı ve av önleme uçağı.Türk Hv.Kvv. de sevdi


ONLARIN HİKÂYESİ -26-

Devam ediyor.....

Heybeliada altı ay sonra kontrola gelinmesi için tarih vermişti . Sevk Bursa’dan yapıldığı için, raporları ve gerekli evrakları Çekirge’ye gönderilecekti.

Annem ve Gülten, Zehra’nın sağlık bakımını büyük bir titizlikle yapıyorlardı. Annemden aldığı öğreti ve bilgi ile , Gülten onu yalnız bırakmıyor ; gıda ve ilâç uygulaması dikkatle yapılıyordu.

Zehra’nın yaşantısı içinde en büyük hevesi , akşamYıldız’ın dönüşünü ve Süha’dan gelecek mektupları beklemekti. “ <ı>ama, yarın her halde gelir , değil mi Fevziyecim.. Bu gün mektubu çıkmadı “ diye ümitle bekler olmuştu..

O kötü öksürük nöbetleri kalmamış gibiyse de , eski neşe ve iştah pek yoktu artık..İncelmiş , şeffaflaşmış parmakları, sanki küçülmüş vücuduyla ; kendine gösterilen ilgiyle zorla barışık gibiydi.

Raporların sekiz-on gün sonra gelmesi ve hastanenin babamı arayıp haber vermesi ile Annem Çekirge’ye gidip doktorlarla konuştu. Rapor hiç te iç açıcı değildi.. Akciğerler neredeyse tamamen tükenmişti. Hastalık çok ilerlemişti. Avrupa’dan daha etkili bazı ilâçların yakında gelmesi ve onların kullanımı ile belki(!) durumda bir farklılık olabilecekti..Bunun ne mânâ taşıdığını Annem anlamakta gecikmedi.. Sadece babama söyledi. Durum çok vahimdi ..

Onu ilk gördüklerinde, güzelliği ; giderek kendini gösteren becerikliliği ve uyumluluğu ile kendini beğendiren Yıldız ; enstitüde çok sevilir olmuştu (*)

___________________________________________________

(*) Halkımızın çoğu zaman ( Enüstü) olarak telaffuz ettiği bu okullar , “Kız sanat- Akşam sanat okulları olarak çok faydalı işlevlerde bulunarak ; günümüze şimdilerde – Meslek Liseleri- olarak gelmiş bulunmaktadır

Meydana getirilen ürünler sergi-defile gibi etkinliklerde satılabilmekte, siparişle gerçekleştirilen ürünlerin kazancı , üretenler ve idarece değerlendirilmekte , bir döner sermaye statüsü içinde çalışılmaktadır.

Annem , ne zamandır zihninde yer eden bir hususun artık gerçekleşmesi kararına vardı . Yıldız artık bir ortaokul diplomasına sahip olmalıydı . İleride , üst rütbelere gelecek bir “ zâbit” in hanımı ilk okul diploması ile yetinmemeliydi. Bu eksikliği her gün içinde duyan güzel kız , bu atılım için her şeyi yapmaya sevinç içinde hazırdı.. Halime de istiyordu.. Nedim Amcamın aracı olması ile gerekli fen dersleri için onun arkadaşlarının gönüllü öğretilerini sağladılar. Azimle çabaladılar , öğrendiler . Geceleri geç saatlere kadar okudular, yazdılar. Kültür derslerindeki birikimleri Annem ve amcam tarafından sık sık test edildi , belletildi.. Üç yıllık ortaokul değerlerini yedi-sekiz aya sığdırdılar . Haziranda açılan-dışardan bitirme –lere girdiler. Yıldız ilk girişte , Halime de Eylülde verdiği iki borcu tamamlayarak diplomalarını aldılar.

Ankara’da haberleri alan gençler çok mutluydu.

Bu son gelişme bütün sevenlerinin de mutlu olmasına yetti .

30 Ağustos’taki mezuniyetle , beklenilen o çok özlem dolu kavuşma ; asteğmenlerimiz kılıçlarını şakırdatarak geldiklerinde büyük bir sevinç yumağı yarattı. Zehra Süha’yı sarılarak Onu bir türlü bırakmak istememişti. Ama O ; daha da fark edilir hâle gelen zayıflığı ve güçsüzlüğünün karşısında Zehra’ya içinin ezikliğini belli etmemeye çalıştı , durdu. Çok kısa , birkaç günlük izinlerinin arkasından , hemen tayin oldukları birliklere hareket ettiler. Süha topçu sınıfı eğitimi için Polatlı’ya ; sonra Diyarbakır’a , İsmet te, piyade olarak 3.orduya katıldı.

Avrupadaki, patlaması artık kaçınılmaz olan yanardağ , 1 Eylül’de ; ateşini ve öldürücü lavlarını insanlık ve uygarlık hazinelerinin tepesine indiriverdi..

Almanya Polonya’ya harp ilân etmiş , saldırıya geçmişti..

Yakın coğrafyada başlayan bu yangından , pek çok ülke gibi Türkiye de etkilenecek , giderek zor günlere varılacaktı.

Mesafelerin uzaklığı ve başlayan ağır koşullarla birlikte , posta hizmetlerinin de buna uyması nedeniyle mektuplar da çok gecikir oluvermişti. O yılların içinde , insanımızın haberleşmesinde en önde yer alan –mektup- birincil imkândı. O da , başlayan sıkıntı ve tedbirlerden nasibini almaya başlamıştı..

Atölye devam etmedi, zaten edemezdi de.. Ekmeğin bile vesikaya bağlandığı bir zamanda , insanlar da mevcutlarını giyip çıkarmaya başlamasın da ne yapsındı…

Hiç iyi uyuyamadığı o gecenin sabahında , namaz için yatağından henüz kalkmış olan Annem; avluya çığlıklarla gelen Gülten’in sesi üzerine abdestini yarım bırakarak onun yanına , aşağıya koştu. Korktuğu başına gelmiş miydi ?? Şaşkın ve perişan ; kekeleyip duran Gülten’e sarıldı ve beraberce Zehra’ya gittiler.. Onun yattığı odaya girdiklerinde , Yıldız annesinin baş ucunda , geceliğiyle ayakta , donmuş bir yüz ifadesi ve fal taşı gibi açılmış gözleriyle ayakta duruyordu..

Zehra ; ağzının kenarından sızmış kan , camlaşmış gözleri yanı başındaki fotoğrafa mutlu bir gülümsemeyle bakakalmıştı..Annem, henüz pek soğumamış olan bu kardeşinin göz kapaklarını okşar gibi indirdi ; boynundan yemenisini çözüp çenesini bağlarken; Fâtiha suresini ezberinden seslice okumaya başladı.

1939 , Aralık ayının son günleriydi..

Teyakkuz durumundan çoktan çıkıp savaş tedbirlerine geçen ordu ; Ata’nın çok önceden dikkat çektiği bu tehlikenin doğması karşısında ; cumhurbaşkanı olan yakın arkadaşı İsmet İnönü’nün tecrübe ve kararlılığı ile her önlemi alacaktı.Ama yurt insanını saracak olan yokluklar dizisi ve endişe , her geçen gün artan – farklılaşan ölçülerde toplumun atardamarlarına sızmaya başlamıştı.

O günler içinde , Beypazarı’ndaki halam ; babamın pirinç-buğday eken ağabeyleri Karaköy’den ; hububat-pirinç-tereyağ-erişte-bulgur-ev yapımı sabun-vb- malzemeyi ulaşım zorluklarına rağmen iletmeyi başardılar. Torba- sepet , yol boyunca zaman zaman orada-burada tırtıklandı, çalındı. Bıkmadılar; tekrar gönderdiler , elden getirdiler..

Annem , kendi ihtiyacımızın üstünde miktarlarda istediği kuru yiyeceklerden mahallenin en yoksullarına , bebeği-çocuğu olan dula yetime dağıtır olmuştu. Bazı akşamlar, kimsenin görmesini istemeden , Mahmut’la oraya buraya yemek gönderirdi. Sonraki yıllarda , Annemin bu yaptıklarını eşten dosttan duyabilmiş, kendisine sorduğumda utanırcasına geçiştirmişti..

Gazın-bezin karne ile alınabildiği devrelerde , çeşitli yollardan karaborsa yaparak fahiş rakamlarla zavallıların kanını emenlerin yakalanıp ta ellerinden alınan karnelerini , babamın ihtiyacı olan yoksullara el altından veriverdiğini de biliyorum.

Savaşın giderek genişleyen sınırları Avrupa’yı kan gölüne çevirirken ; taşıdığı zorluklar, insanımız üzerinde yirmi yıl öncesinin acılarını hatırlatmaya yetiyordu. Petrol ve ürünleri; tasarruf önlemleri çerçevesinde az bulunabilen maddeler olarak başta gelmekteydi. Bir teneke Romanya malı gazın (Sokoni Vacoum) fiatı , normalin on misli üstündeydi. Pek çok kimsenin evinde, odasında ; hâlâ gaz lâmbası, mutfağında pompalı-pompasız pişirici kullanılmaktaydı. Bulamayanlar çoktan mangal kömürü ve maltıza dönmüştü zaten.. Mum çok aranan bir aydınlatma malzemesi olarak rekor kırmaktaydı..Çünkü en ucuzu oydu. İmalât ve ticareti tavan yapıyordu. Allahtan iyi mum yapabiliyorduk. O yıllarda Marmara ve Karadeniz’de yapılan yunus avının büyük boyutlara vardığı söylenir.

İspermeçet yağını aratmayan yağı ile yapılan üretim ; bu balığın bolca yaşadığı denizlerimizdeki yıllar sürecek yokluğunun elbet sebebi olacaktı..

Daha düne kadar abartılı yaşam ve harcamalarıyla şımarıkça gezinen kişi-kişilerin her bakımdan iflâslarına şahit olmak artık sıradanlaşmıştı. Çok kimsenin foyası dökülmüş , muhtaç edenler muhtaç oluvermişlerdi.

Yıldız ve Gülten ; evimizin ayrılmaz kişileri olarak bizimleydiler.

Nazi ordularının Yunanistan ve Bulgaristan’ı işgali ; kapımıza dayanan büyük tehlikenin ne kadar hızlı ve bitirici şekilde hareket ettiğini gösteriyordu. Avrupa’yı silindir gibi ezip geçmekte olan bu ölüm makinasının saldırı ihtimali olarak girişeceği yer tamamen Trakya hududumuzdu.Silâhlı Kuvvetlerimizin alması gereken tedbirler olarak yurdun bu bölümünün askerî yönden en hızlı şekilde tahkim ve takviye edilmesi gerekiyordu. Süha da , intikal ettirilen topçu alaylarının içinde Trakya’ya gönderildi. O sıkışıklık içinde yaratabildiği iki günlük geliş , sadece Yıldız ve annesi Gülten’le beraber Pınarbaşı mezarlığında Zehra’yı ziyaretle bitivermişti. Ne gülmeye , ne de sevinip oturmaya sebep ve zaman vardı !!. Bu kaçamak , geldiği gibi gidivermesiyle sona erdi..Tatsız ve üzgün; aceleci ve tedirgin bir geliş gidişti bu.. Ama , yine de sevdiklerini görebilmiş olmaktan mutlu oldu.

Gülten oğlunun ayrılışında arkasından bakıp “Alaman”a beddua ederken ; Ziya ile Bahattin’in arkalarına bakmadan gittikleri o gün , bütün canlılığıyla gözlerinin önünde belirivermişti.

ONLARIN HİKÂYESİ-26-


Devam edecek ....


yucelakt@gmail.com

 
Toplam blog
: 53
: 469
Kayıt tarihi
: 03.10.08
 
 

1- Ankara 1938 doğumlu 2-İlk ve orta eğitim- Bursa - 3-Lise terk ve Hv. Kvv.Teknik Okullarından Mu..