Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

19 Ekim '08

 
Kategori
Kültür - Sanat
 

Onların hikayesi -2 -

ONLARIN HİKÂYESİ - 2 -

İKİNCİ BÖLÜM
-

Bir kaç aylık bebek iken, dokuz yüz otuz sekizde;
Ankara'dan tayin olduk, ev tuttuk Muradiye'de .

Memuriyet polislikti; zorlu yılların eşiği;
Denkleri de: yorgan-döşek, bir de oğlanın beşiği..

Kaba bir yolmuş, taştan; yokuşmuş hafif, tırmanılan ;
Cumbaları bile varmış, tahta evdi oturulan..

Bütün evler bahçeli; her yer lâle, sümbül, gül, ıtır;
Çok yerde evliyâ var; şurdaki " Seccadeli Yatır "..

Ulu çınar altında, selvi gölgesinde yatanlar;
Şuracıkta uyuyor hep o eski Sultanlar..

Tütsü gibi örtmüş geçmişin debdebesi;
Şu CEM'in, şu MUSTAFA'nın, şu da MURAT'ın türbesi.

Semâvî bir sükût... Yükselen dualar var namazda ;
Yaprak durmuş.. Rüzgâr susmuş.. Kuşlar bile niyazda..

Bu uhrevî sessizlikte dua eder gibi herkes;
O da ancak ezanda duyulur, belki de en yüksek ses..

Üç beş sokak ötede, yakınmış eve karakolu;
Bitişikte köhne bir konak ta, mahalle ilkokulu..

Büyükçe bir ev. Kapı-dolap, hertarafı tahtadan;
Şikâyetçi gibi olmuş Annem, camlardaki cumbadan..

Kapısı açılmakta koskocaman bir anahtarla;
Yan kanadı kapatılmış, demirden bir dayakla..

Yuvarlakça bir mermeri var, duvar üstü konulmuş:
"Ya Bismillâh- Hoş Geldiniz" denilerek kazınmış..

Eski yazı, hitâbesi.. Arapça ev numarası;
Yenilenmiş.. Yanındaki belediye plâkası..

Sofaları; uzun , geniş; önü açık; balkon gibi;
Gıcırdayan merdivenler... Her oda bir salon gibi..

Çelik gibi soğuk suyu; muslukları sarı pirinç;
Uludağ'ın eteğinde; kuyu-dibek olmaz mı hiç ?

Bahçesinde, soğukluklu kubbeli bir hamam da var ..
Mutfağında: kömürlüğü, ocak dahil taştan raflar..

Sıcak su mu ?? Dert değilmiş.. Dolaşırmış eve evden;
Hilkattenmiş..! Akar durur, koşar gelir tepelerden..

Özlediği bir dünyanın içindeymiş sanki Annem;
Anlatırdı: ne sofada toz olurmuş, ne dolapta nem..

Tashtaboşlar sohbet yüklü, komşuluklar koyulaşmış;
Bir gün Annem Esma'larda genç bir kızla karşılaşmış..

Buğuluymuş mavi gözler; kar beyazı eller kollar;
Omuzlarda, dalgalanmış zifir gibi siyah saçlar..

Topukları ceviz kadar; ok gibiymiş kirpikleri..
Görse Ferhat; görse Kerem, karışırmış zihinleri..

Gül yaprağı dudaklarla, her bakana gülümseyen;
Ne güzellik..! Rabbim koru .! Sensin beni esirgeyen..

Bir badak su istemiş, seslenerek o güzel kıza;
Hürmet ile sunmuş suyu; bakıp dururken "YILDIZ " a..

Yıldız'mış adı; utanmış, pembeleşmiş beyaz teni;
Annem dürtmüş yavaşça yanında oturan Gülten'i :

- Kim bu cici hanım kız ? Görmedim sizde önce ..
Pek de şirin yavrucak.. Tanışsam nasıl olur sence ??

- İyi olur.. O da epey bekler durur bunu zaten.
Çekingendir , görüyorsun..Utangaçtır Yıldız bazen..

- Sanma sakın kibirinden, aklı evvel, bilgisi dar..
Söyleyince Sen anlarsın, elbette bir sebebi var..

Fısıldamış: " Gel benimle; eğilerek Gülten Hanım ;
- Bir akıl ver kuzum bana; yana düştü elim kolum..

Yürümüşler iç tarafa yavaşçacık ikisi de;
Dut yaprağı dolu imiş, ötesi de berisi de.

-Babası bakkaldı, herkes severdi mahallede;
Kurtuluşa koşmuştu, 'er' di Kuvayı Milliyede.

Gâzi Paşa'nın ordusunda yiğit bir çavuş olmuş;
Sakarya'da çarpışırken, tam da alnından vurulmuş..

Üç senelik arkadaşı Ziya'm, Bahattin'in;
O da düşmüş şarapnelle, feri bitmiş gözlerinin..

Asker gömmüş yanyana, ezanda, iki kardeşini.
Ağlayarak okumuşlar, baş ucunda Yâsinini..

Zehra ile birleştirdik, kaderimiz ortak oldu;
Yıldız'ını doğurdu da, Ona anne-baba oldu..

İkimiz de bebeklerle yapayalnız kalakaldık;
Şehitlerin maaşınıKurtuluş'tan sonra aldık..

Yirmisinde dul kalmıştık; dövüyorduk dizimizi;
Evlenmedik.. Pek çok gâzi istemişken ikimizi..

Benim oğlan bir yaşında. Zehra'nınki bir kaç aylık;
Aç kalmadan büyüdüler, pek çekmedik yokluk darlık..

Harf devrimi sırasında ilk mektebe başladılar;
Her yıl sonu, karnelerde notlarını "beş"lediler..

Ortamektep Tophane'de; yolu uzak, yokuş çetin;
Yağmur biter; kar bastırır, ayaklar da yok ki potin!..

Bata çıka giden Yıldız, çok üşüdü ilk senesi;
O günlerde ölüverdi; çok yaşlıydı haminnesi..

Yıldız kaldı.. Oğlan gitti, hep iftihar kazanarak;
Tatillerde limon sattı; omuzunda taşıyarak..

Yaşayacak paramız az.. Çok zorladı şartlar bizi;
Basma-pazen şurda dursun; bulamazdık keten bezi..

ORTA bitti !!.Yetimciğim yazdırıldı " IŞIKLAR " a;
Beni görsen; sevincimden hasta düştüm yataklara..

SÜHA oldu ordumuzun!!. Bindokuzyüzotuzdörtte..
Geceleri uykum kaçar, aranırdım üçte-beşte..

Yıldız'ımız her geçen gün serpilerek büyüyordu;
Daha dündü... Örgü saçlı, bahçelerde oynuyordu.

Onbeşinde; çırak verdik bir terziye, gidip-gelsin;
Niyetimiz: biraz çizgi, dikiş-nakış nedir bilsin..

Önceleri, pek hevesli; bazı şeyler öğrenmişti;
Bir senelik çıraklıkta bellediği bir kaç işti..

Mevsiminde, haftalıkla fabrikada çalışmakta;
Her bir işe dikkat edip; çabucacık alışmakta..

Tek göz bir evcikte yaşıyorlar her ikisi;
Annesine pek düşkündür; başka bir şey görmez gözü.

Çok kimseler istediler, hepsi meyûs dönüp gitti.
Evlenmekten söz açtırmaz, Zehra'cığı sinir etti..

Güzelliği pek dillerde, işte Sen de farkındasın;
Demin gördüm; beğeniyle gözlerine bakmaktasın..

Bir yıl oldu.. Süha'cığım şimdi artık "HARBİYE " Lİ;
Komutanlar seviyormuş: ' İyi asker, terbiyeli...'

Çok kalmadı önümüzde, bilsen ne çok özlüyorum;
Zâbit olup kılıcıyla gelmesini bekliyorum..

Yıldız'cığım, oğulcuğum; babalardan yetimdirler;
Bir yaş vardır araları; ikisi de yirmidirler..

Babasızlık pek zor oldu; ezik kaldı gençlikleri;
Bir kerecik olsun bâri, öpemedi babaları..

Doğdukları günden beri kardeş gibi ikisi de ;
Ninnilerle uyutmuştuk; sallayarak dizimizde..

Oyun kurup bahçelerde, daldan dala söyleştiler,
Asmalardan üzüm çalıp, birbiriyle bölüştüler..

"IŞIKLAR" dan geliyordu, hafta sonu. Şapkasıyla
Yürüyordu cadde boyu, " asker oldum " cakasıyla..

Kazandığı bilgiler Yıldız' a da öğretirdi;
İkisinin en sevdiği: matematik ve cebirdi..

Çocukların sayesinde biz de okur-yazar olduk;
Eski yazı hayli zordu, yenisini kolay bulduk..

Ders bitince saklanırlar odalarda, sohbet başlar;
Koşuşurlar kuytularda, dut dibinde gülüşürler..

Pazar günü gün eğilir, oğlan gider saat dörtte;
Zehra-Yıldız, her üçümüz; el sallarız tahtaboşta..

Dört yıl lise böyle geçti; ikisi de olgunlaştı..
Süha oldu delikanlı, Yıldız'ımız dolgunlaştı..

Geçen yıldı, mezun oldu. O günleri hep bekledik.
Yanımızda YIlDIZ' ımız , IŞIKLAR 'a çıktık gittik.

Merasimde gördük Onu, en ön yerde yürüyorken;
Başım düştü omuzuma, heyecandan ağlıyorken..

Göğüs önde, baş ileri; selâmlıyor sancağını;
Babası da bir görseydi... Taşıyorken bayrağını..

O gün, mektep bayram günü; genç ihtiyar kucaklaştık;
O gencecik yavrularla, öpüşerek vedâlaştık..

-

Yıldız'cığım, O gidince iyicene durgunlaştı;
Gözlerinde bir dalgınlık.. Ondan bundan uzaklaştı..

Sönüverdi birdenbire neşe dolu bakışları;
Arar olduk kızımızda o şen şakrak gülüşleri..

Süha bana her onbeşte Ankara'dan mektup yazar;
Geç kalırsa haberleri, oluyorum uyur gezer..

Aslanımın mektubunu Yıldız'cığa okuturuz;
Biz söyleriz, O da yazar, cevabını göndeririz..

Biraz durdu, Fevziye'ye baktı ve devam etti :


(Devam edecek...)

 
Toplam blog
: 53
: 469
Kayıt tarihi
: 03.10.08
 
 

1- Ankara 1938 doğumlu 2-İlk ve orta eğitim- Bursa - 3-Lise terk ve Hv. Kvv.Teknik Okullarından Mu..