Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

13 Ocak '09

 
Kategori
Öykü
 

Onların hikayesi-22

Onların hikayesi-22
 

Bursa atatürk köşkünden Muradiye'ye bakış-1940 başları-Sulu boya 45x60 cm-Yücel Aktaş


Zehra’yı ziyarete gittikleri o gün , onun çok ısrarlı bir isteği ile karşılaşıldı . Gülten ve Annem bunun henüz erken olup, bir yıl sonra nasıl olsa olacağını söylemelerine rağmen ikna edememişlerdi. Annem Süha’yı bir kenara çekerek, düştükleri zor durumun ne olduğunu anlatınca; delikanlı şaşkınlığını ve çaresizliğini gizleyemedi .

Zehra ; Süha’nın merasim üniforması içinde asteğmen rütbesi ile kılıç kuşanmış, parlak çizmeleri ayağında; yanında ona yaklaşmış Yıldız’la yan yana fotoğraflarını istiyordu.

Daha okul bitimine bir yıl varken sanki mezun olunmuş ve apolete demir takılmış, kılıç bele asılmış gidilmiş fotoğraf çektirilmiş … Bunları haketmeye daha vakit varken, sanki her şey olmuş bitmiş gibi …. Yok yok bu hem her şeye ters, hem de yasak sayılmaz mıydı !! Ama o da, diğerleri de, hepsi de hastalığın ciddiyetini biliyor, içlerinde gizledikleri acı sonun içlerinde doğurduğu korku ve paniği göstermemeye çalışıyorlardı..

O gün öğlen eve döndüklerinde, iki delikanlı ''at bineceğiz'' diyerek gittiler. Akşam üzeri eve döndüklerinde , Süha’nın elinde uzunca bir paket vardı .

İkisi, buna çare bulacak insanı bildikleri için doğruca ''Işıklar''a gitmişlerdi. Zehra’ya gösterdiği ilgi ve Çekirge Askerî Hastanesinin olanaklarını hızla devreye soktuğu için Reha yarbaya teşekkür ettiler. Sabah ziyaretinde onun ne istediğini aktardılar. Süha’nın yüzündeki çaresizlik ifadesini gören komutan : ''Üzülme.. Elbet bunu halletmenin çaresi var evlâdım ..'' dedi.

Seslenerek , gelen postaya teğmen Gündüz’ü çağırmasını söyledi. Gündüz; onların iki sınıf üstü , Harbiyeden sonra atış okulunu tamamlayıp, yine mezun olduğu okula sınıf subayı olarak tayin olmuş bir “ağabey”leriydi. Piyade eğitimi hocasıydı ve bu iki kardeşini tabii ki tanıyordu.Reha bey durumu ona da kısaca aktardıktan sonra ; merasim kılıcını, sırmalı apolet –kemer ve subay kokartlı şapkasını getirmesini istedi.

Bütün hepsi yarım saat sonra masanın üstündeydi.

Ellerinde taşıdıkları paketin içinde , işte bunlar vardı..

Bu fotoğraf için yapılacak hazırlığa hemen girişildi.Annem, sandığındaki ipeklilerin içinden üniformaya uygun renkte , açık cevizî bir kumaşı seçti. Masa başında tasarladığı modeli kızlara da anlatırken , ortaya çıkacak giysinin Yıldız’a ne kadar yakışacağını görür gibiydi.. Göğüs üzerinden bele kadar inen biye halkalar ve aynı kumaştan beyaz ipek bir yaka.. Arkası açık, küçük topuklu, burun ve yan bölümleri de serbest bir yazlık ayakkabı da ne uygun düşerdi.. Ama bu ayakkabıların da aynı kumaştan kaplanmasının güzelliğini görmek gerekmez miydi ?

Ayakkabı işini akşam yemeğine eve gelen babama açıp, Kayhan’da tanıdığı ustanın bunu hemen yaratabileceğini babamdan duyunca Annem oldukça rahatlamıştı. Ertesi gün, babamın çizme-getr yapımı ve tamiri ile bildiği bu ustaya giden Süha ve Yıldız, tarif ettikleri biçim üzerine giydirilecek kumaşı bırakıp döndüler. Arkası- burnu açık bu spor ayakkabı için pek öyle kalıplama ve bekleme gerekmeyecekti. O günün sabahında Yıldız’ın elbisesi için başlayan çalışma da bir-iki provadan sonra bitti bile..

Üstünde denendi, ufak tefek yerleri düzeltildi.

Ne kadar güzel olmuştu..

O akşamı İsmet’lerde geçirdiler…

Ertesi gün , Süha’nın Harbiye üniformasındaki yaka numaraları çıkartılıp , yerine yeşil çuhadan ‘piyade’ işareti teyellendi. Yıldız da o elbisesini giydi ; kılıç ve donanımları da alınarak İsmail’in faytonuyla Foto Venüs’e indiler.

FOTOĞRAF çekildi …..

Ayaklı bir çerçeveye yerleştirilen fotoğrafı hep birlikte gittiklerinde Zehra’ya , ‘ işte bak , işte gördün mü ? Ne güzel değil mi ? ‘ vb gibi havadan-sudan yaklaşımlarla yakınında bulunan sehpanın üzerine koydular.. Ama onun o sararmış ve zayıflamış yüzündeki sâkin ve fakat çok duygulu acı tebessümle dolu yüzüne pek bakamıyorlardı.. O; uzunca bir süre gözlerini resimden ayırmadan baktı , ellerinde tutuğu çerçeveyi bırakmak istemezcesine incelmiş parmaklarını cam üzerinde gezdirerek sevdi, okşadı . “ Ne kadar güzel çıkmışsınız .” dedi.. Göğsünün üzerine bıraktığı çerçeve ile, uyku gibi bir dinlenme gösteren Zehra’yı sessizce odasında bırakıp hepsi de dışarı çıktılar.

Annesinin içinde bulunduğu bu son görünümden çok etkilenen Yıldız’ın tek tesellisi ve yardımcısı, şu anda Süha idiyse de , ayrılmaz bir parçası haline gelen Annemin yanından artık uzaklaşamaz olmuştu.

Son gittiklerinde ; elini yüzünü öperken ağlamamaya çalışan Süha’sına : ''İyileşeceğim yavrum, İsmet’te Sen de güle güle gidin .. Mektuplarını geciktirme, Allah yolunuzu açık etsin.. “ deyip , her birini teker teker kucaklayıp öptü..

Her zamanki gibi yine İsmail’in faytonuyla mahalleye döndüler..

Artık gidiyorlardı. Harbiye onları bekliyordu. O akşam son akşamlarından biriydi. Bahçenin kenarındaki masada konuştular, söyleştiler. Süha; yaşının üzerinde bir olgunluk ve yorumlarla, konuların çok mantıksal sonuçlara götürebiliyordu. Gençti, ama çok çabuk pişmişti.. Zaten, son günlerde yaşanılan birlikteliklerde gösterdiği tutum ve yaklaşımlarıyla ortaya koyduğu tezlerin doğruluğunda Annemle aynı çizgideydi.

Annem bu delikanlıyı sevmişti..

Yıldız ‘la Süha yol çantalarını hazırlayıp bize döndüklerinde, Annem beni doyurup yanına aldı ve iki gencin bu son akşamlarında baş başa kalabilmeleri için Gülten’e de işaret ederek onun da kaybolmasını sağladı. İki genç ayın soluk ışığı ile aydınlanmış bahçede, yaşlı kestane ağacının altında uzun saatler konuştular.

Süha’nın eve gitmesinden sonra , Yıldız o güne kadar yapmadığı şeyi yaparak; Annesinin olmadığı eve gitmedi, bütün cesaretini toplayarak geldi ve Annemin kollarının arasına süzülerek Onun koynuna giriverdi. Bir anda yanında hissettiği Yıldız’ı kucakladı ; saçlarından birkaç kez öptü.

Genç kız ağlıyordu.

Sabah çok erken kalkıldı . Kahvaltı masasının etrafındakilerin, ayrılığın verdiği suskunluğu örtebilecek pek güçleri yoktu. Gülten; başörtüsünün ucu ile silmeye çalıştığı gözlerini göstermemeye çalışsa da nafileydi. Masaya getirdiği, masadan götürdüğü şeyler için mutfağa gidip gelen Yıldızın oralarda oyalanmasının da sebebi başka bir değildi. İsmet ve Halime ile Ferhunde de gelince , yola çıkacaklar bütün büyüklerinin ellerini saygıyla öptüler. Minnettarlık ve teşekkürlerin arkasından , kapıda beklemekte olan İsmail’in faytonu ile on metre gidilmemişti ki; iki kız deli gibi koşarak kendilerini arabanın içine attılar. Annem : “ Başka türlü olsaydı zaten şaşardım ..” diyerek yakınındaki sandalyeye tutunmaya çalıştı. Onda da bir yorgunluk , tutsak olduğu insanî duyguların eziciliği görülüyordu..

Kızlar sevdiklerini uğurlayıp gönderdikten sonra yine İsmail’le geri döndüler. Dağınık ve bitkindiler Annemin karşısına geçip , oturup kaldılar..Yıldız beni Annemin kollarından alıp göğsüne bastırarak : “ Şimdi biz ne yapacağız ablacığım ? diye boş boş sordu. Bu , herhangi bir gerekliliğin uygulanması çaresini aramak yerine , -sevilen- in uzaklaşması ile duyulan bir boşluğun çocukça ifadesinden başka bir şey değildi. Annem : “ Ne mi yapacağız ? Her şey aynen, bıraktığımız yerden devam edecek.. “ dedi.

O gün Cuma olduğundan , birazdan Babam da gelmiş olurdu. Yarın , tam kadro yeniden toplanılmaya karar verildi ve diğerlerine haberi ilettiler. Atölye süratle eski hızını kazanmaya başladı.

Akşamları herkes dağıldıktan sonra Annem Yıldız’a terziliğin daha ileri aşamalarını , model yaratma-çizim , tayyör-manto-gelinlik gibi ustalık isteyen bilgileri, uygulamalı olarak göstermeye başladı. Halime de katılmaktan uzak kalmamaya çalışmaktaydı.

Nedim Amcanın öğretmen bir arkadaşının hanımı (Necati Bey Kız Enstitüsünde dikiş-nakış hocasıymış.) duyduğu bu ( Aktaş atölyesi ) methi üzerine Nihal teyze ile Annemi görmeye geldiler. Muallim hanım gördüklerinden çok etkilenmişti. Hayranlığını gizleyemedi..

Tebriklerini belirttikten sonra Anneme; okullarına birkaç ay sonra açılacak “yetişkinler” kurslarında görev alacak atölye sorumluları için sınav açılacağını söyledi. Acaba atölyeden arzulayan olurmuydu !.Annemin tavsiye edeceği var mıydı ?

Vardı tabii.. Yıldız..

ONLARIN HİKÂYESİ -22-

Devam edecek...

 
Toplam blog
: 53
: 469
Kayıt tarihi
: 03.10.08
 
 

1- Ankara 1938 doğumlu 2-İlk ve orta eğitim- Bursa - 3-Lise terk ve Hv. Kvv.Teknik Okullarından Mu..