Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

10 Kasım '08

 
Kategori
Kültür - Sanat
 

Onların hikayesi-9-

Onların hikayesi-9-
 

A.Fevziye AKTAŞ


Her günkü gibi, kızlar öğleden sonra gelmeye başladılar. Bir iki hafta geçmiş olmasına rağmen, evimizin üst katı, odaları ve sofası ile bir atölye görünümüne girmişti bile.

Şimdilik altı yedi kişiydiler.

Onların ön bilgileriyle sınıflandırdığı talebelerine, Annem; düzenli ve dikkatli çalışmaları öğüdünü baştan vermişti. İlk başlangıç; 15-20 yaş arasındaki bu genç kızların çeyiz sandıklarında olmayan, eksik veya yarım kalmış ürünlerin neler olduğunun bilinmesiydi. Bu liste kafasının içinde vardı zaten. Başlangıç; onlara önce bunların tamamlattırılması olmalıydı. Hepsi de bir iki dalda oldukça beceri kazanmışlardı. Ama, sadece iyi dantel, çevre işlemek yeter miydi?

Masa örtüsü, kırlent, kanaviçe, yatak odası takımı, perde, beyaz iş dantel, iğne oyası, mekik, oya, çocuk takımı, iç giyim, kazak, yelek, ajorlu yün örgüsü, yelek, çorap, tığ, şiş vesaire hepsi öğrenim içinde düşünülmeliydi. Genç kızlar, içlerinde kimin ne de iyi olduğunu biliyordu. İş bölümü içinde birbirlerinin eksiklerini niçin tamamlamasalardı!

Ama, bilmedikleri terzilikti..

Yazlık kışlık elbise, entari; manto-tayyör; bluz, gömlek, tuvalet –gelinlik vb. gibi ustalık gerektirenlere uzaktılar. Bu; ince işti. Ancak, uzun çaba ve tecrübe ile kazanılabilirdi.

Annem; yaratıcı ve çok iyi bir terziydi..

Hepsi teker teker elini öptü, evlerinden selâm getirdi. İlk günlerin arkasından bir programa sokulan çalışma düzeni güle oynaya başlıyordu. İstekli ve mutluydular. Duvardaki ahşap raflara konulmuş bohçalar alınıp, açıldı. İki taraflı uzun sedirlerin üzerinde; kimi, dizlerinde gergefi; kimi, nakışları; şakalaşarak işlerine koyuldular. O gülüşmelerinde kimbilir neler saklıydı ..

İplik seçimi, renk uyumu, şekil çizimi ve bunların güzel, doğru uygulanmasını göstermek Annem tarafından yapılmaktaydı.

Çalışkandılar.

Kıkırdamaları, birbirleriyle muhabbet kuşu gibi fıs-fısları hiç bitmezdi .

Annem bunlara göz yumardı. Hepsi çok gençti ve dünyalarında kimbilir ne beklentiler yatıyordu.

Hepsi de haklıydılar..

Dakikalar geçiyordu Yıldız hâlâ gelmemişti;

Çok geçmedi, saat üçte; tam ânında yetişmişti.

Halime’yle koşa koşa üst sofaya tırmandılar;

Oradaki genç kızlara neşe ile katıldılar.

İki kızda çekingenlik, bir ürperti görüyordu.

İlk günleri böyle olur, mâlum işte, biliyordu.

Gözlerinde bir minnetin işâreti var, apaçık;

Öbürkünün yüzü solgun, rengi biraz daha uçuk.

O, yumuşak bakışlarla ikisini kucakladı;

İki hanım kızdı bunlar, kadrosunu tamamladı.

Diğerleri yaşça küçük, Yıldız daha bir gelişkin;

Yardımcısı olmalıydı, O da zaten çok alışkın.

Yüksek sesle kızlarına açıkladı ayaktayken:

“ <ı>O ne derse dinleyiniz, yanınızda ben yok iken.”

<ı>

<ı>Bütün hepsi Onu zaten abla gibi severlerdi;

Onun gibi olmak ister, her fırsatta överlerdi.

İş taksimi düşünüldü, bir kâğıda liste yaptı.

Görülecek bir yer seçti, raptiyeyle tuttu astı.

<ı>“Cumaları beyim evci; evde olur, bilesiniz;

<ı>O gün tatil olsun bari, ertesi gün gelesiniz..

<ı>

<ı>Diyelim ki: Ruhat bu gün çay demledi, hizmet onda;

<ı>Listemizde ismin vardır, yarın, bil ki sıra sende.

<ı>

<ı>İplik , düğme, mezro, makas ortalıkta bırakılmaz.

<ı>Her şey sâbit yer bulursa, ertesi gün zor bulunmaz.

<ı>

<ı>Kırpıkları, kesikleri şurda burda unutmayın;

<ı>Ütü ateş dolu olur, tutuşturup ev yakmayın.

<ı>

<ı>Şarkı, türkü bileniniz, dinleyelim söylesin de;

<ı>Bilmeyen de öğrenmeli, nezâhet var kız sesinde.

<ı>

<ı>Bildiğimse eğer benim, çekinmeden katılırım;

<ı>Musikimiz pek zengindir, bir hayranı sayılırım.

<ı>

<ı>Bir udum var, kimi vakit elim gider bazen tele;

<ı>Bir gün gelir dinletirim; zaman geçsin biraz hele.

<ı>

<ı>

<ı>

<ı>Sade dikiş-nakış bilmek kâfi değil Türk kızına;

<ı>Sanayiî Nefise de tercihidir bazısına.

<ı>

<ı>Gâzi Paşa: < şair,="" ressam,="" mimar,="" hekim="" olmalı.=""> der;

<ı>İnkılâplar ordumuzda , hepimiz de birer nefer..

<ı>

<ı>Öğretmenlik mukaddestir; ne saadet, olabilsen;

<ı>Öğrenene sağladığın mutluluğu görebilsen;

<ı>

<ı>Ne demişti: < yeni="" nesil="" eseriniz="" olacaktır="">

<ı>Türk Gençliği, hedefleri sayenizde aşacaktır. >

<ı>

<ı>Hiç şüphe yok; bu gün genç kız, yarın -anne- sizlersiniz;

<ı>Gayret ile, azim ile her güçlüğü yenersiniz.

<ı>

<ı>Cehaletin karanlığı her gün biraz kayboluyor;

<ı>Tarih Baba kalem aldı, her gün Türk’ü kaydediyor.

<ı>

<ı>Yavrularım, kardeşlerim; ilk iş var ki yapılacak;

<ı>O’dur elbet, ebediyen baş üstünde taşınacak.

<ı>

<ı>Sandığını açtığında ilk gördüğün O olmalı.

<ı>Kâlbin, ruhun gurur ile, sürûr ile hep dolmalı.

<ı>

<ı>Ölçüsüyle, tekniğiyle biçimleyip dikmeliyiz;

<ı>Biliyorum, öğretirim; önce doğru çizmeliyiz.

<ı>

<ı>Yeter miktar, al renginde kumaş lâzım hepinize;

<ı>Teklifim bu olmalıdır. İlk çalışma işte size.

<ı>

<ı>Bayrağımız, yeri gelir bir süs olur gelinliğin;

<ı>Gereğinde kefen olur, son örtüsü şehitliğin.

<ı>

<ı>Şimdi sıra marşımızda, hep birlikte söyleyelim:

<ı>- Dağ başını duman almış, hep birlikte yürüyelim..”

<ı>

<ı>

<ı>

<ı>

<ı>

<ı>

<ı>

<ı>

<ı>

<ı>

<ı>

<ı>

<ı>

<ı>

<ı>

<ı>Terzihâne değil o ev; bir –beşerî – mektep yaptı.

<ı>Gelen oldu, gelmeyen de O’nu duydu, sanki taptı..

İhtiyacı olmayanlar bile koştu, siparişle;

Bütün kızlar taktir aldı, yaptıkları her bir işle.

Uzak yerden bile, insan çıkıp çıkıp geliyordu;

Setbaşı da, Umurbey de bizim evi biliyordu.

Fiat makûl; ipekliler, sırmalılar çok hârika;

Pek çoğaldı uğraşları, ev oldu bir fabrika.

Hiçbir kızdan para almaz, kazandığı onun olsun.

Düşüncesi sadece o; yetim–öksüz sevinç dolsun..

Tayyörlerde, kostümlerde aldığını hep dağıttı;

“<ı>Hakkım değil.” diyen kıza zor kullandı, hem ağlattı..

“<ı>Ablacığım , yaptığım iş yalnız etek ütülemek;

<ı>Ölçü-biçim Sen yarattın, hepsi Senin, bu ne demek? ”

<ı>

<ı>“Fark etmedin, sen olmasan alamazdım etek boyu;

<ı>Seçtiğin renk uygun düştü; şimdi güzel, rengi koyu.”

<ı>

<ı>Böyle böyle bahaneler yaptı O hep; görünümde

Beklediği bir an vardı, beliriyor göz önünde..

Yıldız kızı pek tertipli, O yoksa hiç aratmıyor;

Meseleyi hallediyor, yenisini yaratmıyor.

Yücel ile haşır neşir, kucağından indirmiyor;

Diğer kızlar istese de, onlara pek sevdirmiyor.

Ağlıyorsa O koşuyor, beşiğini O sallıyor;

Agularla, ninnilerle; gıdıklıyor, güldürüyor..

Akşam olup , kurs dağılıp kızlar eve gittiğinde;

Öpüp sevip ayrılıyor, ezan vakti geldiğinde.

<ı>“ Çağırmama bakma sakın, istediğin an çık gel kızım;

<ı>Daha farklı malûmatlar saklamakta sana sözüm.

<ı>

<ı>Diyelim ki; gebeliğin sırrı nedir, ne yaratır?

<ı>Evlilikte ön şart nedir, saadeti ne sağlatır.?

<ı>

<ı>Bir yuvanın temelini sağlam tutan kadındır, bil!

<ı>< gafil="" isen,="" uyandırmaz;="" ne="" kampana="" ne="" de="" bir="">

<ı>

<ı>

<ı>

<ı>Yarattığın güzellikler hayatında bir aynadır;

<ı>Kârun kadar zengin olsan, yürek darsa ne faydadır!!

<ı>

<ı>Aşık olmak bir hediye, elbet bir gün Sana gelir;

<ı>Güzel kızım, emin ol ki; varacağı yeri bilir.”

<ı>

<ı>

<ı>Söylenenler güzel başa çivilenip kalıyordu;

Aktarılan öğütleri sünger gibi emiyordu.

Pek çok şeyi çabuk kaptı, pek çok şeyde aydınlandı,

Bir konunun sonrasında, bir diğeri noktalandı.

Hayranlığı, saygısıyla çoğalıyor gece gündüz;

Komşu kızı gibi değil, evde bir fert oldu Yıldız.

En nihayet, Onu bir gün görüverdi alt sofada;

Boynu bükük, ağlıyordu; bakıp bakıp bir kâğıda.

Islatılıp kurutulan pamuklular gerisinde;

O kaçıncı hıçkırıktı, her satırın yarısında..?

Ellerinde, yarı ıslak üç beş sayfa; yerde bir zarf ;

Atlamadan okuyordu, ne bir cümle ne de bir harf .

Bir dakika kadar Onu şefkat ile gözetledi;

Beklediği fırsat buydu: “<ı>zaman işte bu gün” dedi.

O’nu aldı kollarına, yavaş yavaş yaklaşarak;

İkisi de kucaklaştı, sevgi dolu ağlaşarak.

Diz üstünde güzel Yıldız, konuşmaktan dâhi âciz;

Şûeranın yazdıkları olamazdı daha veciz.

Böyle bir aşk düğümünde yanıp giden iki gönül;

“<ı>Gül de neymiş!! “ deyip gider, bunu görse hele bülbül.

Kaldırarak O’nu yerden : “<ı>Gel gidelim dip odaya;

<ı>Konuşacak pek çok şey var; < sap="" gerekir="" boş="" baltaya.!!=""> ”

<ı>

<ı>Yamaçlardan inen bir sel, hıçkırıktan boğulacak;

Aşk işte bu.. İktidarı: gözyaşıdır; ne olacak!!!

Çağrıştıran hep o sestir, aşk denen bu büyüdeki;

Gözün görmez, ne haldedir; arkandaki önündeki .

Sabah sanıp kahvaltıya oturursun, gün bitince;

Onun adı fırlar gelir, hasta olup öksürünce.

Bir –anne– nin, bir de -o- nun sevgisi var hep yanında;

Bir kor düşer ciğerine; kuvvet kalmaz hiç canında..

Anlamazsın, “hadi canım sen de!!” dersin önceleri;

Kav tutuşmuş, yanıyorsa; uyku tutmaz geceleri.

Şartlar uygun: mesele yok. O da seni istiyorsa;

İşin kolay, baş-göz olur kavuşulur nasıl olsa..

Ama eğer, sevenlerin biri zengin biri fakir……

Ne alçaklık!. Fakir yine görülüyor gözde hakir ..

Ne düzen bu!! Yere batsın beyazı da, arabı da;

Geçirse ya, biri çıkıp başlarına çorabı da..

En bahtiyar insan o ki, hiç unutmaz sevdiğini;

Âbidedir hâtırası, bilse bile öldüğünü.

Çorak toprak, kuru bir dal; hiç umulmaz, yeşillenir;

Sevgi varsa, tuttuğun taş bile coşar, çiçeklenir.

Bir bahçede açan nergis gözlerine bakıyorsa;

dermiş gibi kokusunu saçıyorsa;

Bu sunuşun karşısında asla sessiz kalınamaz;

Okşayarak su vermeli, yoksa kurur, dayanamaz.

En dipteki küçük oda, sandık sepet, eşya için;

Birkaç âlet, keser-çivi, çuval-halat, bahçe için.

<ı>“ Yavrum benim , biliyorum ben her şeyi inan bana;

<ı>Ağlamayı bırak artık, güven şimdi bu ablana.

<ı>

<ı>Ne var bunda!! Sevilen de pek talihli, hem seven de..

<ı>Teyzen, annen, ben de dâhil; içinde bu serüvende ..

<ı>

<ı>Ağlamanın sebebi yok, neden böyle yapıyorsun?

<ı>Mahalleli, akrabalar buna ne der mi diyorsun?

<ı>

<ı>Süha ile Siz ikiniz bir anneden doğmadınız.

<ı>Kardeş gibi büyüdünüz; böyle olur sanmadınız ..

<ı>

<ı>Neden böyle hep kendini harab edip duruyorsun?

<ı>Hem kendini, hem Süha’yı gereksizce üzüyorsun.

<ı>

<ı>Âşık olmak bir suç değil; bundan güzel daha ne var!!

<ı>Bizler ne gün için varız? Teyzen, ablan yanındalar..

<ı>

<ı>

<ı>

<ı>Gördüm ki; sen Süha’nın bir mektubunu okuyordun.

<ı>Ağlatacak ne yazmış ki? Göz yaşıyla doyuyordun..

<ı>

<ı>

<ı>Bu akşamdan hiç tezi yok, toplanırız biz bu evde;

<ı>“ Sallamazsan yere düşmez; damla varsa eğer gülde..”

<ı>

<ı>Göreceksin, bu mevzuda, nasıl her şey yola girer;

<ı>“Kraliçe arı yoksa; bütün kovan çeker gider..”

<ı>

<ı>Şimdi söyle kızım bana: son mektupta ne yazıyor?

<ı>Tahminimde yanılmazsam, O da Seni çok özlüyor..”

<ı>

<ı>

<ı>

Eski, hasır bir sandalyenin üzerinde oturan Annemin kucağına düşmüş başını yavaş yavaş kaldırdı. Mavi gözlerinden akan büyük bir sevgi ve şükran ifadesi ile Ablasına sımsıkı sarıldı. Artık ağlamıyordu. Annem, Onu saçlarından ve alnından öptü. Avuçlarında hâlâ tutmakta olduğu ıslak kâğıtları titreyen elleriyle O’na uzattı :



ONLARIN HİKÂYESİ -9-


Devam edecek......

 
Toplam blog
: 53
: 469
Kayıt tarihi
: 03.10.08
 
 

1- Ankara 1938 doğumlu 2-İlk ve orta eğitim- Bursa - 3-Lise terk ve Hv. Kvv.Teknik Okullarından Mu..