Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

11 Eylül '07

 
Kategori
Gündelik Yaşam
 

Onların kaygısız hayat dolu yüzlerinde...

Onların kaygısız hayat dolu yüzlerinde...
 

Bir sonbahar öğle sonrası güneşi tatlı tatlı tül perdelerden içeriye yansırken elimdeki kitabı yutarcasına okuyorum. Sayfaların içine gömülmüş ve tüm dünyayı ardımda bırakmışken birden bire bir ses dünyayı geri getirip pat diye ayaklarımın dibine bırakıyor. Pat pat pat pat... ses aynı periyodda hiç aralıksız devam ediyor. Sese garip anlaşılmaz mırıltılar karışıyor arada bir. Balkon kapısına yaklaşıp sesin geldiği yönü tayin etmeye çalışıyorum. Yaşları daha 13-14 olan iki çocuk bir basketbol topunu ağır hareketlerle yere vuruyor bir yandan da konuşuyorlar. Bol pantolonları bellerinden düşecek gibi görünüyor. Uzun ve ince yapıda ikisi de. Yüzlerinde ne çocuk ne de yetişkin ifadesi. Bu yaştaki çocukların yüzlerindeki akıl karışıklığını, o arada kalmış ifadeyi sevdiğimi düşünüyorum.

Ne konuştuklarını anlamak için hafifçe eğiliyorum. Lacivert keten pantolonlu olan diğerine "Adamım, sen aslında kuralları bilmiyorsun." diyor. Adamım kelimesi beni güldürüyor. Esmer yüzlü bu iki çocuğun kendini New York kenar mahalllelerindeki çocuklarla özdeşleştirdiklerini düşünüyorum. Diğeri, yani kuralları bilmeyen cevap veriyor: "Hadi dostum" diyor "Kuralların ne önemi var ki?" Hala o topu pat pat pat vurmaya devam ediyorlar. Kitabımı okumak için koltuğuma dönüyorum ama aynı cümleyi defalarca okuyor ve konsantre olamıyorum. Bu pat pat pat sesler beynimin içinde yankılanıyor. Onların keyfini bozmak istemiyorum ama ben de dikkatimi toplayamıyorum bu gürültüde. "En iyisi onlar yan taraftaki okulun bahçesine yönlendirmek." diye geçiyor aklımdan. Tekrar balkona çıkıyorum. "Hey adamım şu gürültüye biraz ara verseniz. Yan taraftaki okulun bahçesinde oynayabilirsiniz. Hadiii dostum sen de şu topu yere vurmayı bırak artık." Çocuklar bana tuhaf tuhaf bakıyorlar. Gülümsüyorum. Birbirlerine bakıyorlar ve onlar da gülümsüyorlar.

Tekrar koltuğuma dönüyorum. O pat pat pat ses tamamen ortadan kaybolmuş görünüyor. "Tatlı bir sonbahar öğleden sonrası" diye adlandırdığım o dingin zaman dilimi yine benim oluyor. Harika. Birazdan mırıl mırıl sesler gelmeye başlıyor. Seslerinin hacminin henüz farkında olamayan bu iki çocuk fısıltıyla konuştuklarını sanırken kelimeleri penceremden süzülüp odanın içine kadar geliyor. "Çok kafa biri galiba." diyor hangisi olduğunu kestiremediğim."Baksana o da bizim gibi konuşuyor. Bize "adamım" dedi duydun ya." İçten içe gülüyorum. Diğeri "saçmalama dostum" diyor "düpedüz dalga geçiyordu bizimle." Beni güldürüyorlar. Bu kendilerini arayıp duran ve sanki üzerlerine en uygun elbiseyi bulmak ister gibi geçirip durdukları farklı kişilikleri deneyip duran çocukların bu hallerini nasıl da sevdiğimi farkediyorum. Henüz kim olduklarına ve kim olmaları gerektiğine karar veremez hallerini, geceler boyu kafa patlatıp durdukları bir yetişkinin saçma sapan bulacağı hayati sandıkları meselelerini, ilk aşk heyecanlarını ve küçük kaygılarını... Ve onların kaygısız hayat dolu yüzlerinde kendi 13 yaşıma gülümsüyorum...

"Bir gün" diyorum "Bir gün hayatınız öyle farklı denizlerde yol alacak ki! Bugün şu yaşadıklarınızı, konuştuklarınızı gülümseyerek anımsayacaksınız. Ve içinize şu anki kaygısız ruhunuz dolacak. Kısa bir an huzur yaşayacaksınız. Gülümseyeceksiniz."

Gidiyorlar. Biri topu pat pat pat yere vurmaya başlıyor. Diğeri onu kolundan çekip: "Şşşşşt adamın gürültü yapma. Okulun bahçesinde devam ederiz." diyor. Gülümsüyorum. Bu genç adamların bu hayat dolu hallerinin yüzlerinden hiç eksilmemesini diliyorum.

Fotoğraf: http://www.deviantart.com/print/1630521/

 
Toplam blog
: 408
: 1090
Kayıt tarihi
: 17.06.06
 
 

Gazetecilik okudum... Ama gazeteciliği sırf yazabilme serüvenine bir adım daha yaklaşabilmek için ok..