Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

07 Mart '12

 
Kategori
Kültür - Sanat
 

Önyargısız Düşünceler ve bir değerlendirme

Önyargısız Düşünceler ve bir değerlendirme
 

Ön kapak


Hüseyin ERKAN 

ÖNYARGISIZ  DÜŞÜNCELER

Ayrık gibi tüm bedeni kaplamış

Yanlış fikri tâ kökünden sökmek, zor!

Ya alerji yapar, ya geri teper

Çorak kalbe soylu tohum ekmek, zor!

 Hanefi KARA

 Sizin dostlarınız, baklava börekle gelir ziyaretinize, değil mi? Benim dostlarım, ya kitap ya dergiyle…

1980’lerde önce mektupla başlamıştı, Muhsin Durucan’la dostluğumuz...

Isparta, Denizli, Bilecik derken, Tekirdağ’a ilköğretim müfettişi olarak atanınca görüşebil-miştik ilk kez.

Hele hele Edirne’den sonra İstanbul’a atanınca, sık sık görüşme imkânımız oldu.

Sağ olsun;  yolu Sultanahmet’e, Cağaloğlu’na düşerse, mutlaka yayınevimize de uğrar.

Birçok dostum gibi Durucan da yalnız okumakla kalmaz, aynı zamanda yazar da…

Nerde mi yazar?

O, bu konuda bir ayırım yapmaz; hangi dergi, hangi gazete yayımlarsa orada…

Cumhuriyet’te de çıkar yazıları, Kadıköy gazetesinde de, internetteki “Milliyet Blog”da da…

Özellikle, Edirne’de görev yaptığı yıllarda, ÖNDER’de de yayımlanmıştı birçok yazısı.

Bir ay önceki ziyaretinde, güler yüzle girer girmez kapıdan, daha koltuğuna oturmadan:

“-Yeni kitabımla geldim bugün.”diyerek açıp çantasını, matbaa kokan bir kitap koydu önüme.

“Önyargısız Düşünceler”kitabıyla ilk tanışmam işte böyle oldu benim. Baştan sona şöyle

birgözden geçirip tebrik ettikten sonra dostumu, “Kitabının ilk müşterisi, ilk alıcısı, ilk okuyucu-

suben olayım” diyerek utana sıkıla bir 20 TL. sıkıştırmak istedimse de avucuna ısrarla, kabul ettiremedim bir türlü.

Oysaüretilmiş her şey gibi,  kitap da bir emek ürünü…

“Yazar”dediğiniz kim?..

Bir insan olarak onun da ihtiyaçları yok mu?

Defter alırken, parasını ödemek gerektiğini biliyoruz da, kitap alırken neden ödemeyelim?

Tamam, biliyorum; hediye edilen, armağan edilen şeye para ödenmez, ödenmez de…

Bir yazar da bastırdığı bütün kitapları “armağan” edemez ya…

Millî Eğitim Bakanlığıda destek çıkmıyor yazarlara, Kültür Bakanlığı da…

Yayınevleri de, özellikle son yıllarda, adı sanı çok ünlü yazar ve şairler hariç, kitap bas-maktan kaçınıyorlar. Onlar da haklı…

Bastığı her kitap satılmayıp elinde kalırsa, nasıl dönecek o çark?

Bu yüzden, yazarların çoğu, kâğıt ve matbaa masraflarını kendi ceplerinden ödeyerek bastırıyorlar kitaplarını.

Önceki yüzyıllarda olduğu gibi yazar, şair ve sanatkârları koruyup kollayan hükümdarlar, padişahlar, sultanlar olmadığına göre bugün, onların görevi de bize düşüyor, hepimize!..

Bu biraz uzun girişte, ne demek istediğimi çok iyi anlatamamış da olsam, siz anlamışsınızdır mutlaka!

Gelelim şimdi ÖNYARGISIZ DÜŞÜNCELER” e…

“Önyargısız insan var mıdır?”diye sorsam, ne dersiniz?

Var mıdır, önyargısız insan?

Olabilir mi?

“Önyargısız”dediğimiz insanların bile, birçok önyargısı yok mu?

Kendimi ayrı tutmuyorum canım! Benim de var önyargılarım elbet. Dahası, kitabına bu adı veren Muhsin Durucan’ın da…

Ancak, dostum Durucan da ben de önyargılarımızı  “vazgeçilmezlerimiz” olarak kabul etmiyoruz.

Bazılarının öyle önyargıları vardır ki, o konuda kesinlikle tartışma kabul etmez. Aksini söyleyemezsiniz asla!

Söylemeye kalkarsanız, ya kavga eder sizinle ya da dostluğu keser. “Yobaz” ya da “fanatik” demek gerekir öylelerine.

Doğrusu ya, hayatımın hiçbir döneminde, yükselemedim ben o mertebelere!

Muhsin Durucan’ın176 sayfalık bu eserinde, daha önce hepsi internet ortamında yayımlan-mış 70 yazısı bulunuyor. Genellikle iki, iki buçuk sayfa uzunlukta her yazı… Kolay okunuyor, bu yüzden.

“Konu ne?”diye mi sordunuz:

Din, îman ve öteki dünya hariç, hemen hemen her konuya biraz biraz dokunuyor. Birkaç başlık vereyim ki,  daha iyi anlaşılsın:

Köy Enstitüleri ve Gerçekler, Eğitim Anıtı Mahmut Makal, Uğur Mumcu, Külebi’siz Şiir Yetim, Osman Bölükbaşı, Atatürk de Bir İnsandı, AnzaklıÖmer, Genç Osman…

Yeter sanırım, bu kadar.

Her yazı bir söyleşi tadında… Düşüncesini özdeyiş ve şiirlerle süslemeyi seviyor Durucan. Çoğu yazısını da bir özdeyişle başlayıp bir özdeyişle bitiriyor zaten.

Bazen de ilginç bir giriş yaparak beğendiği bir yazıyı aynen alıyor.

Sözgelişi: “Armudun İyisini Yemek” başlıklı yazısında Doğan Cüceloğlu’ndan yaklaşık dört sayfalık bir alıntı yapmış.

“Sindire sindire okudum. Okuduktan sonra etkilendiğim ve okurlarımla paylaşmak istediğim bu yazıyı yararlı olur düşüncesiyle ilgilenmek isteyenlere sunuyorum.”diye vermiş ve ne iyi etmiş!

Her anne ve babanın okumasını isterdim bu yazıyı.

Doğan Cüceloğlu, ABD’de bir üniversitede öğretim üyesi olarak ders verirken, tanıyıp takdir ettiği çalışkan ve güzel öğrencisi Sally’nin, nişanlısıyla nasıl tanıştığını merak edip öğrenince: “Nesi seni etkiledi, hangi özelliklerini sevdin?” sorusuna:

“- O, şahane bir insan; o benim kahramanım! Ben ondan çok şeyler öğrendim.”cevabını alır.

Biraz da kıskançlıkla, merakı daha artmış olarak; “Nasıl yani?” diye sormaya devam eder. Cevabın güzelliğine bakın:

“- Frank, bir yetimhanede büyümüş. Yetim olmanın ne demek olduğunu bildiği için, üniver-site öğrencisi olunca yetimhaneden iki çocuğa ağabeylik yapma kararı almış. Haftada on saatini on-lara ayırıyor; onlarla buluşup oynuyor, kitap okuyor, onları müzeye götürüyor. Onların iyi gelişmesi için elinden geleni yapıyor. Biri ameliyat oldu. Hastanede yatıyor ve Frank şimdi akşamları hasta-nede kalıyor, geceleri ona bakıyor.”

Kızın nişanlısını ilk gördüğünde, onu kaba saba biri zannedip “Armudun iyisini ayılar yer.”  demekten kendini alamayan Cüceloğlu, kızın bu cevabını duyunca, eşekten düşmüş karpuza dönmüş de ne yazmış bakın:

“Yüzüme tokat yemiş gibi oldum. Utandım! Kendime kızdım. Ben güya en yüksek eğitim düzeyine gelmiş biriydim ve karşımdakini hâlâ dış görünüşe göre yargılıyor ve onu “ayı”olarak görüyordum. İçimdeki pislikten utandım.”

Sally’inyaşadığı ortamı merak eden Cüceloğlu, bir pazar günü saat 11.00’de ailenin misa-

firiolarak evlerinde bulunduğu sırada telefon çalar. Sally’nin abisi Brian açar; bir süre konuştuktan sonra: “Kusura bakmayın;  bugün başka bir randevum var” diye kapattıktan sonra, şu açıklamayı yapar:

Koreli bir işadamı, saat 14.00’te bir iş görüşmesi için randevu rica ediyormuş. Neden mi “hayır” demiş? İşte cevabı:

“-Dört çocuğum var; her hafta biriyle dört saat baş başa geçiririm. Bugün dört yaşındaki kızım Mary ile randevum var. Çocuklar çok çabuk büyüyorlar, eğer dikkat etmezsen, bir bakıyor-sunuz büyümüşler ve onlarla beraber zaman geçirme olanağı kaybolmuş.”

Prof. Cüceloğlu, Sally’ye; “Baban seninle randevulaşır mıydı?” diye sorar.

Evet, randevulaşırmış. Yalnız Sally ile değil, her çocuğuyla… Ayrıca şunu da ekler Sally:

“-Biz böyle gördük, böyle biliyoruz. Benim çocuğumun da babası böyle yapacak!”

“-Nerden biliyorsunuz?” deyince Cüceloğlu:

“-Biz Frank’le konuştuk.”diye cevap verir kız.

Bakalım, bundan sonra ne yazmış profesörümüz:

“Yine içim cız etti. Daha doğmadan çocuğun gelişme ortamıyla ilgili bir bilinç oluşmuştu. Kendi çocuklarıma içim yandı. Evlenmeden önceki bilincimi, kafamın karmakarışıklığını, evlendi-ğim kıza ettiğim eziyetleri ve ondan da acısı, kendi yavrularıma çektirdiğim acıları düşündüm. Biraz daha düşününce kendimin de acı çektiğini anladım ve bu sefer kendi çocukluğuma içim yandı. Daha sonra babamın, anamın çocukluğuna içim yandı. Ve son durak olarak ülkemin tüm çocuklarına içim yandı!”

İyi ki yanmış! Yanmasaydı, çocuk eğitimi konusunda ne onca kitap yazar, ne onca seminer verir, ne onca televizyon programı yapardı!..

O yazı, şu cümle ile sonra eriyor:

“Bir ana babanın çocuklarına verebileceği en büyük miras, var oluşun beş boyutunda bes-lenmiş ve buna inanmış güçlü bir CAN’dır.”

Öteki 68 yazıyı bir yana bırakın, yalnızca “Öğretmenin Başarı Öyküsü” ve “Armudun İyisini Yemek”  başlıklı yazılar için bile alınır, okunur bu kitap. (*)

İki yazıyı da her anne babanın, her eğitimcinin mutlaka okumasını isterdim.

Üzerinde düşünmeleri ve özeleştiri yapmaları için…

 ***

 

                                             Hüseyin Erkan

                             erkanhuseyin11@mynet.com

  

  • Önyargısız Düşünceler (Çok Tıklanan El Altı – Başucu Yazıları)
  • Muhsin Durucan,
  • Akademi Basın Yayın, 2012
  • İletişim:
  • E-Posta: muhsindurucan@hotmail.com
  • Cep:        0532 594 70 39 
  •                                                                                                                  
 
Toplam blog
: 782
: 1295
Kayıt tarihi
: 18.08.08
 
 

Kırşehir Erkek İlköğretmen Okulu'nu, İzmir Buca Eğitim Enstitüsü Türkçe Bölümünü, İstanbul Çapa M..