Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 
 

Sabiha Rana Melekler Yüreğinizden Öpsün

http://blog.milliyet.com.tr/sabiharana

13 Ekim '07

 
Kategori
İlişkiler
 

Öp Beni!

Öp Beni!
 

"Öp beni bulutlarla" Duygularım yağmur gibi. Bak! Boğuluyorum..
Yazarsam!
Acılarım kelimeleri kanatacak biliyorum.
Bu defa kolay teslim olmayacağım..
Azıcık gülüp, biraz da fasa fiso yapacağım..

"Evliler evine köylüler köyüne, iki çıplak bir hamama yakışır" diyeceğim. İki yeni, bir de eski türkü derleyip, feryat figan söyleyeceğim.. ''Eski dünya'' stüdyosundan...

Bugün Bayram..
Var mı başka diyeceğin?

"Eski canlar eski türküler, eski evler eski köyler mi kaldı dünya yurdunda?" Diyeeee, okuyanlar şaşkın bakış fırlatacaklar hemi de gören gözleriyle ve de yazdığım yazının tam orta yerine...

Aman da Maşallah.

Nasrettin Hoca'mızın zamanında kalmış giden baklavalar komşu evine.. O günden beri, hocanın ikazıyla da sorulmamış "baklava tepsisinin hangi eve gideceği, kimin yiyeceği, kime nasip olacağı" merakını ve tellallığını bırakmış bizim zübük komşular..
Hani o son sordukları akşam üzerinden sonra...

Hoca daha bir rahatlamış almış başını doğruuu komşu şehre sultanın davetine gitmiş..
Sırım sırım kürküyle, kasım kasım kasılarak ve iyicene kürküne sarınarak çalmış "vira Bismillah" sultanın yetmiş okka gelen meşe ağacından kapısını tak, tak...

Sofrada kuş sütü eksikmiş amma sofranın üzerinde uçuşuyormuş muhabbet adlı kuşlar.. Aynuı zamanda da etrafta tavaf halinde fırrr dönüyormuş süt kuzuları ve "me me" diyerekten hemide koro halinde türkiler çığırıyorlarmış.
O günkü resmi geçit töreninde..

"Ellere var da bize yok mu?" diye, boy gösterirken koyunlar koçlar, hocam da "ye kürküm yeee" deyip, kürkünün karnını doyuruyormuş..
Tavşan suyundan çıkmış tahta kaşıkla...

O zaman ki Boğaz Köprüsü'nde bayram, köprüyü geçenlere bayrammış, "ayıya dayı diyenlere" değil!

Köprü.
Kaptanın köprüsüymüş..
Bu yüzden bedava geçiş hizmeti sunuyormuş..
Hatta köprünün dijital ekranında birinci sınıf (ÖGS) geçiş serbest yazıyormuş...

Misafirler çala kaşık tavşan suyu çorbadan içe dursunlar, tencerenin içindeki kepçe "dibi buldum, dibi buldum, çorba bitti" diye, feryat yükselmiş.

Trafik keşmekeşi ve gürültüsünden kimsenin kulağı duymuyormuş kaşığın ağızlardaki şaşkın seslenişini..

Aşçı da akıl küpü maşallah..
Maşrapayla kuyudan (denizden) yamağına çektirdiği suyu boşaltıyormuş ha bire tencerenin içine...
Sıra Hoca'ya geldiğinde, sunulmuş çorba tası önüne..
Hoca'mız da "ya Allah bismillah, şifası tavşandan suyu sultandan" deyip, daldırmış kaşığı tasın içine.

Geri bırakacak bırakmasına amma ağzı buruşur da o düzeltmez mi lafıyla daveti veren sultanı, çorbanın adını, sunan uşağı, kaşığı, kendi ağzıyla kuş tutmuş gibi seslenir...

En kocaman harflerle ve fıkra olacak lafları seçerek, tavşanın suyunun suyuyla kendi dilinin ucuyla iğnelemiş sultanı ve sultan sofrasında ki geviş getirenleri...

Hoca bu yahu!
Öper de öper.. (öptürdüğü hiç görülmemiş.)

Adı Nasrettin.
Hızını alamayıp sultana dönerekten, badeler süzerekten, aşk ile meşk ederekten "YTL'yi veren, mikrofonu kapar" demiş...
Ben anlatıp yazanların yalancısıyım, Hoca "demişse" demiştir, bence ipe un bile sermiştir.
Onun için de incir ağacında fazla tünemeyin derim..

Çünkü hanımından en son, canı börek istediğinde hanımı ona çiğ börek yapmıştır..
Hoca bundan pek memnun olmamıştır..
Bu defa!
Unu ipe sereyim, kurutayım da değişiklik olsun.
Hanım da "tüp bitti" diye bahane edip pişirememiş olsa da kurumuş unun hamuru fazla çiğ olmaz demiş...

Benim akıl testisi su küplüsü Hoca'm..
Hadi öp beni!

"Su testisi su yolunda kırılır, testiyi kırdıktan sonra dövsem kaç YTL yazar ki" diye söylene dursun..
Kocaya kaçan kızını affetmeyip unutamadığı gibi, Hoca'nın ne çömleği ne de merdivenlerden yuvarlanırken gömleğin içinde unuttuğu kendisiyle, feyzi bereketi unutulur...

Derin düşünen bir akıl ve pamuk kalbi ve gülen yüzüyle ne bindiği dalı kesmesi, ne de ters binmiş eşeğiyle balık tutmaya gittiği göl yolculuğu, hepsi kulaklara küpe, burunlara hızma, göbeğe piercing moda olmuş o zamandan sonra..

Hocam öpsene beni hadi.

Balıkla yoğurt yersen zehirlenirsin lafına inat, göldeki balıklara yoğurt mayalamak ve bunun yanlış bilim dalı olduğunun aksini kim ispata yeltenir?

Kaç babayiğit Hoca?

"Hangi ülkenin memleketinde daha kimsecikler doğmadan ınga diye gülerek, bir bebek, Nasrettin adıyla dünyaya gelmiştir?" Soruyorum size?

Cevapları göl kenarındaki prima beybi kutularına bekliyorum.

Ne demişler, damlaya damlaya deniz sonra derya ardından da göl ve de terkos olur..
Böylelikle İstanbul'da suya kavuşmuş olur..

Hadi yine öp beni hocam.

Göle yoğurt çalarsan, biraz da çalkalarsan ayran yapar içersin..
Sonra mı?
Sevdiğinden ayrı düşersin..

Bu yazıyı okuyanlar çok gürültü çıkaracak biliyorum, çıkarsınlar haklarıdır...

Gürültüyü duyan "Hoca uyur mu?" çıkacak en meraklı haliyle yatağından..

Yorganına sarılı kapıda ki haliyle, göz süzecek mahalleliye..

Hanımı seslense de içeriden, "sana ne el alemin üç beş koyunu, iki keçisi, yat yerine uyu, horla be adam" dese de.

Hoca bu yahu, anlamaz ki laftan da, ayazdan da üşüse de gecenin içinde bekler şaşkın eşik içinde...

Çin işi Japon işi, kim yaptı bittisiyle kapkaççılar kaçırırlar Hoca'nın yorganını.
Hoca da gözleri de aklı da şaşkın, bakakalır kapkaççıların ardından...

Geriye döndüğünde karısı arkasından "Neymiş bu gürültünün sebebi" diye sormaz mı?
Kadın dırdırı işte.

"Ne olacak be kadın, yorganmış tüm dertleri" diye dişlerini bileyleye dursun..

"Elime sizi bir geçirirsem, kazanın yerine sizi doğurtmaz mıyım?" diye söylenmiş hanımına doğru..
Ama
Heavymetal yerine gecenin içinde ilerleyerek sessizce..

Hiç yaşayıp bilemediği zamanın gölgesinde o göl kıyısında dalgın ve ağlamaklı bakan çingene bir kadın, seslenmiş Hoca Nasrettin'e...

"Yorgan gitti duygular tükendi a hocam" demiş..

"Allah’ım sen şahitsin halime, ruhum bedenimden gelen dürtülerle cebelleşmede, eğer iznin olursa?"

Önce ağlayıp sonra da azıcık kalaylayıp geçmişimi de öyle geleyim kucağına ''öp beni'' diye..

Hiçbir şey geçiştirmiyor şu kangren olmuş yüreğimi a Hocam..

Saklı mı tutsam açığa mı vursam canımın yangınlarını bilemiyorum...
Gün kavuşmasıyla da seçemiyorum..
Çünkü gün batmaz, kavuşur derdi benim canım anam..

Akşamın alacası taşırken kalbimi geceye, az sonra bembeyaz açılır göz pencerem..

Gizli saklı bahçemin içinde ki evime tebessüm ederim.

Bugün yine kırıldım, ümitsiz ve ışıksız yaşamaktan..

Ihlamur ağaçlarının altında yıldızlara sarınacağım, meleklere sığınacağım ve sana geri döneceğim..

Açıkçası, türlü sebeplerden ölüme "merhaba" diyeceğim!

Teşekkür ederim.

O çingene kadın :(

Gönül notum: Hissedilen lüzum üzerinedir tekrarı.

Fotoğraf:Milliyet gölgesinden.

 
Toplam blog
: 1989
: 4996
Kayıt tarihi
: 26.10.06
 
 

Gazeteci - Yazar (NLP Uzmanı - İlişki ve Yaşam Koçu) Yaşarken dünyayı dolaşmayı, topraktan güneşe..