Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

20 Haziran '11

 
Kategori
Anılar
 

Opera ve bale maceralarım

Opera ve baleyi seviyorum. Baleyi çok daha fazla sevmem rağmen operada da seçkin oyunları izlemek hoşuma gidiyor. 

Kerem Ahmet Adnan Saygun un bestelediği ilk Türk operasıymış. Ben ne büyük hayallerle bilet almıştım bu oyuna bilemezsiniz… Oyun günü üçüncü sıradan izleyeceğim için çok mutluydum.Benim her zaman ki sevgili küçük ayrılmaz etkinlik grubumla yerlerimizi aldık. Ben internetten takip etmiştim oyunun biletleri pek satılmıyordu. Ancak salon tıklım tıkıştı. Oyun başladı. Dekor pek alışılmış bir dekor değildi. Sahnenin ortasında deremsi bir su birikintisi vardı. Sonra oyuncular hiç de Kerem le Aslı nın yaşadığı döneme yakışır hatta günümüze bile pek uygun olmayan kıyafetler içerisinde boy göstermeye başladılar. Siyah seksi bodyli ve jartiyerli aşırı makyajlı elleri kırbaçlı kız danscılar zaten insanı allak bullak etmeye yetiyordu ki kanarya sarısı takım elbiseleriyle ortaya fırlayan erkek danscılar her şeyin üstüne tüy diktiler. Keremi bağlayıp dev asa bir makasla( bir insan boyunda) ellerini kestiler. Kesilen el ise yine bir insan boyundaydı. Garip danslardan ve giysilerden oyunu takip edemeyecek duruma geldik. Bence Ahmet Adnan Saygun un kemikleri sızlamıştır. O dönem zaten domuz gribi nedeniyle kimse fazlaca kalabalık yerlere girip çıkmıyordu. Arkamızdaki adam hapşırıp ensem ıslanan kadar ben pek bu olaya takılmıyordum. Zaten salon da bir uğultu hakimdi. Her taraftan öksürük hapşırık sesleri çoğalmaya başladı. Aldı beni bir huylanma…Oyun berbat etraf domuz gribi şüphesiyle sabıkalı insanlar hayat çekilmez olmuştu. Yanımdaki canım arkadaşım sürekli burnuna first defence sıkıyordu. Benim elimde antibakteriyel sprey her yerleri dezenfekte ettim. Birinci yarı bitti. Çevreye şöyle bir bakınca kalabalığın nedenini anladım. Salon dolmayınca yatılı askeri okulların öğrencilerini toplayıp getirmişlerdi. Ama acaba askeri okulun revirindeki hastaları mı toplayıp getirdiler diye merak ettim.İkinci yarıyı beklemeden toplu olarak oyunu terk ettik. Hatta arkamıza dönüp bakmadan kaçtık diyebilirim.Zaten o oyun da birkaç kere daha sergilendikten sonra kaldırıldı. 

Aida adlı oyun gerçekten çok muhteşemdi. Kostümler dekorlar zengin kadro müzik oyuncu performansları hepsi de ayrı ayrı mükemmeldi. Ancak ben opera izlerken oyuncuların hiç rolune oturmamış olduğunu hissederim. Tabi ki şarkı söyleme yeteneği ve ses ön planda olduğundan ve bu konuda üstün kişinin her zaman role uygun fiziği taşımadığı için bu oturmamışlık normal. Ama 14 yaşında bir genç kızı 50 yaşında bir bayanın (Aida Habeşli olduğu için kahverengiye boyanmış ) dinamik yakışıklı bir genci duba gibi bir sanatçının oynaması da zaman zaman insanın dikkatini dağıtabiliyor. Oyunu izlediğimiz gün oyunun orta yerinde elektrikler kesildi. Oyuncular söylemeye devam etti. Orkestra çalmayı sürdürdü. Beş dakika falan bu böyle devam etti. Kimseden çıt çıkmadı. Oyun sürdü .Biz dinledik. Bu da oyuna ait opera izleyicisinin kültür seviyesini ortaya koyan güzel bir anıydı. 

Arkadaşımla bir oyunun konusunu konuşmuştuk oyunun adını hatırlayamamıştık. O düşüne dursun ben kafamda oyunun replikleriyle ilgili başka bir yere gittim. Libretto da şöyle bir söz vardı diye söylemek istedim. Arkadaşım” hah evet evet oyunun adı librettoydu” dedi. Gülmekten ölecektim.” Kızım libretto üstten yazının geçtiği pano” diye defalarca söylememe rağmen o oyunu adının libretto olduğuna kanaat getirdi mutlu oldu. 

Kuğu gölü balesine gitmiştik. Üçüncü sıradaydık. Arkadaşım porselen opera dürbününü çıkardı. Sapından havalıca tutup gözüne yaklaştırdı öyle izlemeye başladı. Ben de usulca ona “Bu alete gerek yok ki zaten çok yakınız her şeyi görebiliyoruz” dedim. Arkadaşımda “Baletlerin kaslarını yeterince göremiyoruz” dedi. 

 
Toplam blog
: 80
: 640
Kayıt tarihi
: 06.07.10
 
 

Fizik Mühendisiyim. Ankara'da oturuyorum.Türkiye' radyoaktif kaynak giriş ve çıkışını takip eden bir..