Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

27 Mart '07

 
Kategori
Opera / Bale
 

Operaya gitmek, operadan gelmek!

Operaya gidiyorum, tekrar operadan geliyorum. Kıyası pek mümkün değil benim açımdan izlenme merkezli diğer sanat dallarıyla. Acaba herkes böyle bir açıdan mı görüyor, duyuyor ya da yorumluyor bu durumu? Yoksa bu açı sadece benim açım mı?

Herneyse! Böyle düşünmemin bir nedeni olması lazım elbette, bu durumun belki en bariz tarafı yada en fazla öne çıkan yanı; operada "direkt bir bakış açısı" var. Yani bakıyorsunuz ve görüyorsunuz. Bakmak ile görmek arasına çok fazla bir şey sıkıştırmanıza gerek yok. Zaten operaya öylesine gitmiyoruz. Çünkü opera tesadüfen gidilecek bir yer değil, öyle bir karakterde de değil zaten, köşeyi dönerken nedensiz bir şekilde fevri bir edayla karşınıza çıkmaz. Bilerek isteyerek ve kasten çıkar karşınıza, tanışmanızın ve akabinde onunla kaynaşmanızın belli nedenlere dayanması gerekir. Opera aristokrattır, giyim, kuşam ve tavır olarak ayrılır bir köşeye, fark edersiniz onu. Bu yüzden yalnızdır, yalnızlığının farkında olduğu için müthiş bir yoğunlukla çıkar karşınıza, duygu direkt gelir, ifadeler yorumsuz gelir, tavırlar imasız durur sahnede, kişilik yalındır. Tüm bunlardan ayrılan ise, ki en önemli olanı; opera yüksek seslidir, disiplinedir, izleyicisinde de aynı disiplini bekler, bu beklentiyi de yine izleyicinin yorum ve inisiyatifine bırakmaz, yüksek sesindeki baskı ile otoritesini hissettirir. Kısaca vereceğini net olarak verdiğini düşünür. Halbuki ifadelerin netliği, anlaşılmanın netliği ile doğru orantılı mıdır! Tartışılır elbette.

Operada izleyen kişinin baktığı yerden ne görünüyor ise o vardır. Yani evvelin kabul edilmiş değerlendirmesi, mevcudiyeti tadil noktasında yetersiz kalır. Önemli olan şudur; en iyi olanın mekanı ya en üst katta olmak zorundadır, ya da gözle görülecek bir yükseklikte diğerlerinden farklı bir kotta bulunmalıdır. Yani önemli olan için, önemli bir nokta arayışına girmez. Yeri bellidir ve yüksekte olmalıdır. Zira görülme ve teşhir mantığı vardır. Gelirsin bakarsın ve görürsün.

Operanın bir olayı , bir durumu ya da bir insanı sunmasında, ilgili konunun özünü şekillendiren evveliyattan kabul görmüş tavırlar yer almaz. Yalnızca bir bakış, olduğu gibi algılanış ve akabinde gösterileni olduğu gibi bir görüş vardır. Hakeza hal bu şekilde olursa, operada izleyici gerçeğin tamamını gördüğünün ve algıladığının, zannı içine bürünüyor, yani gerçeği o anda gördüğünden ibaret sayıyor ki, yorumsuzlaşıyor o anda. Bu durum da hadiseyi algılama noktasında izleyiciye dar bir pencereden seyir imkanı sunmaktadır.

Aslında durum şudur; operaya gittim, operadan geldim. Opera beni bir yerlere gezmeye götürmedi, bir yerlerde beni yaşatmadı. Opera yaşadı ben izledim, opera çoştu ben izledim, opera ağladı ben izledim, opera bak dedi ben baktım ve sorgulamadan gördüm. Yani ben gelmeden evvel opera bana hazırlığını tam yapmış, mükemmel bir empati yeteneği ortaya koymuş. Benim yapmam gerekenleride vazife edinerek bana kendisini izlemekten başka çıkar yol bırakmamış.

Kısaca opera benim ezberim. Dinlemek ve dinlenmek her şey hazır ve nazır. Belkide bu yüzden seviyorum operaya gitmeyi, hemen hemen her hafta giderim. Yorgun akşamlarıma fazla yorum ve yorgunluk katmak istemediğim anlarda özellikle. Operaya gidin tavsiye ederim.

Güzelliklerle kalın efendim...

 
Toplam blog
: 50
: 618
Kayıt tarihi
: 20.03.07
 
 

  Yıldız yüklü gecelerde Üşüyerek beklerim. Canım tellere takılır, Ellerimde yüreğim. ..