Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

02 Haziran '10

 
Kategori
Kültür - Sanat
 

Orada bütün insanlar kadın bütün erkekler hayvan

Orada bütün insanlar kadın bütün erkekler hayvan
 

Striptiz


Mehmet Sağbaş’ın “Kıskanç Renkler”i

Bir varmış bir yokmuş diye mısralar sıralamıştı sanatçı bir zamanlar. Aşk bir var bir yoktu belki de onun için o zamanlar. Masalları vardı kim bilir yaşadığı ya da yaşamak istediği, üstüne gitti belki de hayallerinin. Kendi masalları çıktı belki de böylece. Kendi yaşanmışlıklarını da harmanladı üzerine ve sonuç… Kıskanç Renkler adıyla ikinci kişisel sergisini açıyor şimdi. Daha önce pek çok karma sergide de yer alan ve çeşitli yarışmalara katılıp ödüller almış olan sanatçı, kısa sürede çok yol kat etmişe benziyor.

Kadın ağırlıklı hatta insan sûretinde sadece kadınların yer aldığı çalışmalarıyla dikkatleri çeken sanatçı, kadını bazen evine ekmek götüren bir ev hanımı, bazen cüretkâr bir hayat kadını, bazense kadınlığa henüz ulaşamamış bir kız çocuğu olarak resmediyor. Tüm bu kadınların ortak özelliği ise masalların, düşlerin içinde kendi benlerini arayış çabalarıdır. Sanatçının bazı figürleri kendi içsel yolculuklarında kayboluşlarına seyirci kalır gibidir. Ben kimim sorusuna aldıkları cevaptan sanki mutsuz olmuştur Mehmet Sağbaş’ın kadınları. Bazıları ise kadınlıklarını çok uzun zamandan beri keşfetmişçesine ve bununla övünürcesine bakarlar insanların gözlerine. Bazı kadınları şeytan mı, yoksa melek mi: anne mi yoksa çocuk mu belirsizdir sanatçının. Masallar bir var bir yoktur hayaller de öyle… Kadın pembe elbiseler içinde prenses sanırken kendini bir de bakmıştır ki aslında o kadındır, sadece kadın… Erkekse ya bir kuş ya bir kedi ya da bir balık olarak çıkıyor karşımıza. Yani Mehmet Sağbaş’ın bütün kadınları insan, bütün erkekleri hayvan… Bunun sebebini kadın bedenine olan hayranlığına mı, yoksa (masallarındaki) resimlerindeki kadınların yanına çizeceği erkekleri kıskanabileceğine mi bağlasak yoksa bilmediğimiz başka bir neden olabilir mi desek bilemiyorum.

Karmaşıklıkların içindeki figürleri ile hatta bazen kendi karmaşası içinde var olmaya çalışan figürleri ile günümüz resim sanatında gerek bakış gerekse teknik olarak özgünlüğü ile dikkatleri çeken Sağbaş aynı zamanda bir bilim insanı da. Sanatı ve bilimi kendine uğraş edinen sanatçı, bilimde nesnelliği, sanatta öznelliği kendine ilke edinmesiyle de takdiri hak etmiyor mu sizce de?

Standart resim tekniklerini göz ardı ederek, üçüncü boyut kaygısı gözetmeksizin, aklına düşen hayallerini, çocukluk rüyalarını, yaşadıklarını; kendine özgü bir masalsılıkla, anlık çizimlerle tuvallerine aktaran sanatçının ikinci kişisel sergisi, sanata gönül vermiş olan baba kız Cüneyt ve Roxane Ayral’ın küratörlüğünde, eski bir kiliseden bozma olan tarihi atmosferin modernlikle harmanlandığı “The Hall” adlı mekanda (İstiklâl Caddesi’nde, Emek Sineması’nın biraz ilerisinde) 24 Haziran 2010 tarihinde açılıyor. İstanbul 2010 logolu serginin küratörlerinin bu mekândaki ilk sergi organizasyonları, geçtiğimiz günlerde yine İstanbul 2010 logolu olarak fotoğraf sanatçısı Koray Erkaya ile başladı. Sıradan sergilerden çok farklı bir konseptte geçen sergi sürprizlerle doluydu. Zaten parti mekanı olarak da kullanılan salonda müzikler (canlı performans da dahil), ikramlar, ışıklandırma, basının ilgisi, konukların seçkinliği her şey mükemmeldi. Roxane ve Cüneyt Ayral’ın küratörlüğünde, bu tarihi yapıda organize edilen sergilerin ilki böyleyse bundan sonra gerçekleşecek olan sergilerin, hangi sürprizlerle dolu olacağını merakla bekliyoruz

Sanat sevgi ile…

Şöhret DOĞRUYOL

 
Toplam blog
: 22
: 1578
Kayıt tarihi
: 27.05.10
 
 

Şöhret Doğruyol. Eğitimci sanatsever.....