Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

13 Mayıs '11

 
Kategori
Psikoloji
 

Oradan bakıldığında nasıl görünüyor hayat?

Oradan bakıldığında nasıl görünüyor hayat?
 

RESİM:ALINTI "Yazdıklarım küçük bir tiyatro oyunundan ibaret.Sahne ise hayatın ta kendisi."


Mekân mı? Olayın nerede geçtiğinin ne önemi var. 

I.KİŞİ:  

Bugün de hava yüreğim gibi kasvetli, kapalı ve parçalı bulutlu. Bu günlerde geçecek elbet. Güneş doğacak, içimi ısıtacak. Hayat böyle. Bu sabah bir maske taktım yüzüme. Gülücükler saçmaya çalışsam da gözlerim ele veriyor beni. Mutsuz, hüzünlü bakıyorlar. Dün öğleden sonra dolu yağdı Başkente. Bir anda beyaza büründü etraf. 

 

Beyaza. 

 

Kirlenen her ne varsa gücü yeter mi örtmeye? Yoksa insanın gözünün içine soka soka “buradayım, buradayım” diye haykırır mı? Daha mı çok yakar canını? 

 

Bilinmez… Gelecek günlerin ne getireceğinin bilinmediği gibi. Epeydir yüreğimde konaklayan, bağdaş kurup oturan ve gitmeye hiç mi hiç niyeti olmayan bungunluk hissi ile baş başayım bu Cuma sabahı da. 

 

Belki havalardandır. Hhıııh! Her şeyin suçunu havaya yükleriz ya. Diğerleri gibi cevap vermediği için bize. 

 

II: KİŞİ: 

 

Burası da bunaltıcı bugün. Boğaz’ın güzelliği bile sönük bu sabah. Hey İstanbul, sen de mi kan ağlıyorsun gözlerim gibi? Yol yol çiziyor musun yüreğini? 

 

Ankara'da dolu yağdı demek. Dün burada yağmur falan yağmadı ama hava soğuktu. Mayıs ayında karşılaştığımız şeye bak, dolu yağması ne demek bu ayda. 

 

Isınamadım bir türlü zaten bu sene. Bugün de yağdı yağacak sanki. Öyle bunaltıcı bir hava var ki… Yapış yapış, arsız, sinir bozucu, soğuk. 

 

Çok soğuk. Kar soğuğunu andıran kuru ayaz yalayıp geçiyor ciğerimi. Yalnızım. 

 

Yalnızım ve soğuk. Çok üşüyorum. Dişlerim birbirine vuruyor takır takır. Titriyorum elektriğe çarpılmışçasına. 

 

III: KİŞİ:  

 

Havalar nasıl olursa olsun sizin havanız iyi olsun şekerler. Bu ne gam, bu ne kasavet. Hayat güzel. Başkent gizemli. İstanbul efsane. İnsan bulunduğu mekânda, nefes aldığı anın tadını çıkarmalı. Yok, öyle karalar bağlamak. Arpacı kumrusu gibi dayayıp elleri şakaklara çaresizliği konuşmak. Kalkın bakayım, silkelenin. Salının şöyle bir. Kendinize gelin, toparlanın. Gün, tadını çıkarmak içindir. Ölümden başka her şeyin çaresi vardır. Yeter ki gelip kapıyı çalmasın dost gibi görünüp de ölüm. 

 

Ölüm mü dedim? Özür dilerim, yanlışlıkla çıktı ağzımdan. Dilime acı biber sürün. Kaka… Ööökk… Bir daha söz söylemeyeceğim hüzün veren sözcükleri. 

 

Hadi şekerler. Vakit, bu vakittir. O da eğlenme vaktidir. Lalallaa…Luuuuu…Luuuu..Laaaaa.Yaşamak güzel. 

I .KİŞİ: 

 

Biliyorum sevgisizlikten yüreğimize yerleşen bu yeis. 

 

II: KİŞİ:  

 

Yalnızlıktan içimi yiyip bitiren bu tahtakurusu kılıklı düşünceler. 

 

III: KİŞİ:  

 

Sevmeseler ne olur? Değer görmeseniz kaç yazar? Geçin bunları bir kalemde. İnsan önce kendini sevmeli. Başkaları sevmese de olur. Zaten ömür denen bu yarım yamalak yolda sevgiyi hakkıyla kaç kişi verebiliyor ki karşısındakine? Her seni seviyorum diyen yürekten mi söylüyor bu tılsımlı sözleri? Yoksa söylemiş olmak için mi? Ya da karşısındakini aldatmak adına mı? 

 

Yalnızlığa gelince… Hangimiz tek başına değiliz ki kalabalıkların arasında? Isısz adalara kaçmak istememiz değil mi bu yalancı kalabalıktan kurtulmak istememizin sebebi. Samimiyetsiz insanlar, dost görünüp punduna getirince soldan soldan vuranlar. Eline güç geçse önce sizi boğacaklar bir kaşık suda. Kendi kendine yetebilmeli insan. Yanlızlığını örtebilmeli. Belki de bahsettiğiniz o beyaz örtüyle. Kimselere göstermemeli. 

 

Hahhaaa... Haaa…Haaaaa… Ben öyle yapıyorum ayol. Siz de deneyin. Bakın ne kadar iyi gelecek. İlaç gibi, su gibi. Düşmanlarınız hasedinden çatır çatır ve hatta çatır çatur çatır çutur çatlayacaklar.Bekleyin ve görün şekerlerim. Yeter ki siz hayata dört elle sarılın ve kendi doğru bildiklerinizden asla ödün vermeyin. 

 

I: KİŞİ: 

 

Hayat kesiği yüreğim. Kan revan içinde. Paramparça. Çare nerede? 

 

 

II: KİŞİ:  

 

 

Cennette değilim bu kesin. Cehennem desem, değil. Ateşler yanmıyor. Soğuk. Üşüyorum. Belki de Arafa yakınım. Çok yakın. 

 

 

III: KİŞİ:  

 

Offf. İçim daraldı sayenizde. Benim gibi Mutluluk Perisini de kendi yanınıza çekmeye çalışışınız ya bu takdire şayan. Ama… Aması var işte. 

 

 

Aynaya bakın önce. Nasıl gösteriyor sizi. Hüznü çekip çıkarın gözbebeklerinizden. Isınmak için şöminenin içine girmenize de gerek yok. Söndürün ateşi. Ve pencereden dışarı bakın. İnsanlara… Kedilere… Köpeklere… Arabalara… Ağaçlara… Kelebeklere… Böceklere… Çiçeklere, çimenlere…Hayata bakın. 

 

Baktınız mı? Ne gördünüz peki? 

 

Söyleyin şimdi… Ne farkı var sokaktakilerin sizden ve benden? 

 

İşte bu yüzden… Sırf bu yüzden yeni bir yaşam görüşü verdim size. 

 

Unutmayın her şeye rağmen yaşamak güzel. Zaten misafiriz bu dünyada. O zaman… Ne duruyoruz tadını çıkarmaya bakalım misafirliğimizin. 

 

 

I: KİŞİ: 

 

 

Misafirliğin en güzeli kısa olanıdır. Bekle beni… Geleceğim. 

 

 

II: KİŞİ: 

 

 

Kesif kesif kokuyor ölüm. Artık yalnız değilim. Geldi görüyorum. Çok yakınımda. Evet, evet. Götürürsen gelmeye hazırım seninle. 

 

 

III: KİŞİ: 

 

Ölmek… O kadar kolay mı? Çağırınca gelir mi? Beklersin an olur gece gündüz, göstermez ki yüzünü. 

 

Ya ben… 

 

Öldüm vaktiyle ölümden bir şeyler umarak… Ah aklıma geldi şimdi Cahit Sıtkı Tarancı'nın "Ölümden Sonra" sı. Duymadınız mı daha önce? Açın da kulaklarınızı dinleyin o vakit. 

 

Öldük ölümden bir şeyler umarak.
Bir büyük boşlukta bozuldu büyü
Nasıl hatırlamazsın o türküyü
Gök parçası, dal demeti, kuş tüyü,
Alıştığımız bir şeydi yaşamak. 

Şimdi o dünyadan hiçbir haber yok;
Yok bizi arayan, soran kimsemiz.
Öylesine karanlık ki gecemiz,
Ha olmuş ha olmamış penceremiz;
Akarsuda aksimizden eser yok." 

 

13.05.2011 

 

 
Toplam blog
: 755
: 776
Kayıt tarihi
: 13.06.07
 
 

Ankara'da doğdum. İlk, orta, lise ve üniversite eğitimimi Ankara'da tamamladım. AÜİF iş idaresi b..