Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

17 Haziran '11

 
Kategori
Gündelik Yaşam
 

Orda bir köy var uzakta

Orda bir köy var uzakta
 

Hatırlarmısınız çocukluğumuzda hafta sonları radyoda çocuk saati programı vardı. Bu programda çocuk oyunları oynanır ve çocuk şarkıları söylenirdi. Bizler kendimizce o şarkıları öğrenmeye ve eşlik etmeye çalışırdık. İşte o günlerden en çok hatırımda kalan ve sevdiğim şarkı “Orda bir köy var uzakta” şarkısıdır. Erzincan Kemaliye’li (Eğin) olan 1967 yılında kaybettiğimiz tanınmış şair, yazar ve devlet adamı Ahmet Kutsi Tecer’in güzel şiirinden düzenlenen bu çocuk şarkısını zevkle söylerdik ve dinlerdik.

Şöyle başlardı şarkı;

Orda bir köy var, uzakta

O köy bizim köyümüzdür.

Bugün bile bu şarkı ile bir anda kendimizi köylerin doğa ile iç içe havasında hissederiz. O uzak kaldığımız köyleri gözümüzün önünde canlandırırız. Şehrin ve ülkenin sıkıntılarında uzaklaşmak istediğimiz zamanlar, oralarda olmak isteriz. Doğayı görmeyi ve rengarenk çiçekleri koklamayı arzularız. Köyleri doğa ile iç içe kalarak kendimize zaman ayırdığımız bir mekan olarak hayal ederiz.

O anlarda uçsuz bucaksız tarlaları, bağları, bahçeleri ve etrafta dolaşan hayvanları görür gibi oluruz. Köyümüz Karadeniz’de ise yeşilliklerin ortasındadır hayallerimiz. Eğer sahilden uzak Anadolu’nun içlerinde ise, kimi zaman kendimizi bozkırın ortasında, ekin tarlalarının içinde, tek tük olan ağaçların gölgesinde, kimi zamanda ormanın içinde veya kenarında, varsa bir göl, akarsu kenarında düşünürüz. Tabii sahil kenarında ise o güzelim koylar, dalgaların ve martıların sesi süsler düşlerimizi.

Köy insanoğlunun yerleşik hayata geçtikten sonra tarım yapmaya başladığı ve büyük topluluklar halinde yaşamını sürdürdüğü alanlardır. Köyler ülkenin en uç yaşam ve kültür noktalarıdır. Kırsal kalkınmanın ilk adımın atıldığı yerlerdir. Bir ülkenin en önemli gelişmişlik göstergesidir. Gelişmiş ülkelerin en iyi tanınacağı yerler aslında köylerdeki sosyal ve ekonomik yaşamdır. Köyünde sorunları çözen ülkeler kalkınma yolunda hızla ilerleyen ülkelerdir.

Kırsalda yer alan köyler en önemli tarımsal üretim alanları olmakla birlikte, doğanın nimetlerini ekonomiye kazandıran üretim alanlarıdır. Diğer taraftan orman köyleri ormanların işletilmesinde, korunmasında ve de geliştirilmesinde orman teşkilatının en yakın iş ortağıdırlar.

Tüm dünyada olduğu gibi ülkemizde de köyler artan nüfus, daralan tarım alanları, azalan iş imkânları ile şehrin sosyal ve ekonomik çekiciliği nedeniyle göçün yoğun yaşandığı alanlardır. Tabii göç hızı bölgelerin istihdam olanaklarına göre değişmektedir. Köylerden şehirlere olan göçün aşırı derecede ve hızlı olması da şehirler için büyük sorunlar oluşturmakta, köyün sorunları da şehirlere taşınmaktadır. Göçe hazır olmayan şehirler da göç akımı ile büyük bir köy haline dönüşmektedir.

Köyden mecburi göç aile dramlarının yaşanmasına neden olduğu gibi, hüzünlü hikâyeleri de beraberinde getirmektedir. Yakın veya uzak diyarlara olan göçler, gerek göç edenlerde gerekse geride bıraktıkları insanlar üzerinde psikolojik ve sosyal baskılar yaratmaktadır. Yaşanan acılar, hasretler ve nefretler şiirlere, şarkılara, türkülere ve sanatın her alanına yansımaktadır.

Aslında gurbetin doğasında hüzün ile birlikte gözyaşı vardır. Gurbette kalan insanlar bazen yakınlarının doğumlarını ve ölümlerini bile göremezler. Her an yaşanan anılar ve yakın akrabalar akıllardadır.

Göç edilen yerde ne kadar rahat bir hayat yaşanırsa yaşansın gönüller hala yaşam şartlarının zor olduğu uzaklardaki köylerdedir. Bir bardak çay içmesi özlenir köy kahvehanesinde. Bir yudum su içmek ister insan köyiçindeki pınardan. Hep köye dönüşün hayali kurulur. Maddi zorlukların aşılması, köye güzel bir ev yapılması düşlenir. Birde yaban ellerde iseniz. Hasret ve özlem daha da büyür.

Gurbet şarkı ve türkülerinde bulursunuz teselliyi. Çağımızda internet yetişir imdadınıza. Ayak basamazsanız da kameradan veya resimlerden köyünüzü her an karşınızda görürsünüz

Ancak bazen köyde kalanlarla göçenler arasında sorunlar yaşanır, bazı insanlar uzaklara giden insanların haklarını kendilerinin sanır, insani ve vicdani duyguları bir tarafa bırakır yokluğun verdiğin fırsatı kullanır. Ne de olsa o akrabası köyden ayrılmıştır. Bir daha dönemeyecektir bu topraklara. Eh ne de olsa köyde kalmanın verdiği bir hak var diye düşünülür.

İşte acımasız köy kurnazlığı burada başlar. Canı ve kanı olan kardeşlerini bile görmez olur gözü, para hırsı sarar bedeni. Bu davranışlar gurbetteki hasret dolu insanları incitir ve zarar verir. İnsanlara gurbet ile birlikte haksızlığın verdiği acıyı yaşatır. Bir anda insanlar o özlem çektikleri topraklara küserler. Kardeşlerinin veya yakınlarının yaptıklarını üzücü, haksız ve acımasız bulurlar. Yüreklerdeki yangın ile yakınlarına isyan ederler.

Kimi o acı ile gurbette kalır veya gurbette ölür. Ama ölünceye kadar köyünün kırları, bayırları, her mevsimdeki değişimleri hayallerindedir. Kimi zaman köyünün yamaçlarında bir ağacın gölgesine gömülmeyi vasiyet eder. Kimi zaman isyan ile kendini dışlayan insanların arasında mezarını bile düşünmek istemez.

Çocuklarına anlatır anılarını, gezdiklerini, yaptıklarını gördüklerini, yaşadıklarını ve de uğradığı haksızlıkları. Gurbete göçte en çok bedeli ilk nesil öder. İkinci nesil o acılı tabloyu görmüş ise toprağından o da kopar. Köyünün insanlarından ve yakınlarından kaçar. Aslında kaçmaktan çok kendine göre büyüklerine acı çektirenleri ve nesillerini cezalandırmaktır bir nevi. Gurbetteki yaşamlara ne verdiler ki ne bekleyecekler diye düşünür.

Tabii büyüklerin hataları ile aileler dağılır, uzak olur en yakın akrabalar. Ayni şehirde ayni sokakta bile kaybolur akraba olmanın sıcaklığı. O koca geçmiş yok olur. Tarihin karanlıklarına gömülür o yaşanmış hatıralar. Birileri geçmişinin soy ağacını binbir zahmetle, zevkle ve övünçle geliştirip, gelecek nesillere aktarırken. Gurbetteki bazı insanların soy ağaçları adeta kurur gözyaşları ile. Geçmiş ve geleceğin bağlantısı son bulur.

Gurbetteki yaşamda el insanları akrabadan yakın olur. Kötü günlerde can dostlar bulunur. Yüreklerdeki boşluklar dostlarla kapatılır. Hele el insanları da gurbetin hüznü içinde ise, birlikte sevgi çemberi oluşturulur. Gurbet yaraları birlikte sarılır. Böylece gurbette yeni bir hayat başlar. Yeni nesil ile yeni akrabalıklar ortaya çıkar. Gurbet kaçınılmaz vatan olur.

Nüfus kâğıtlarımızın memleket hanesinde köyümüz adını yer almasına rağmen, ikinci nesilden sonra köye ne giden, ne gören ve de ne hayalini kuran kalır. Artık herkes yerinde rahattır. Gidenler gitmiş, kavgalar bitmiş. O acı ile dolu yıllar sadece anılarında hüzünlü bir hikaye olarak kalır. Yeni nesil bırakın hatırlamayı, gezip görmeyi bile merak etmez. Ne de olsa geride ne yaşanan bir anı ne de bir resim vardır.

Yaşananlar nedeniyle insanların önemli bir kısmı köyleri ile ilişkilerini kaybederler. Aslında kaybeden hem şehirdekiler hem de köydekiler olur. Köyden yetişen insanların köylerinden uzak kalması, bağlarını koparması köyün geleceğine de zarar verir. Bu nedenle çoğumuz 3-4 nesilin ötesinde bir geçmişi hatırlayamayız. Çocuklarımıza geçmiş ile ilgili verecek bir cevap bulamayız. Hele köyümüzü anlatırken zorlanır, çevremizdeki köyleri anlatırız. Kimi başka köylere gidip bir turist gibi geçmişimizde kaybettiğimiz değerleri ararız. Bir taraftan da bağlarımızı kopardığımız ve dönemediğimiz köyümüzi için Ahmet Kutsi Tecer’in şiirinde dediği gibi;

"Gezmesek de, tozmasak da

O köy bizim köyümüzdür. "diyerek. Adeta geçmişe sitem ederiz.

Ama gerçekte olması gereken insanların köyünden kopmaması, akrabalıkların ve kültürel değerlerin korunması, ilişkilerin geleceğe taşınmasıdır.

 
Toplam blog
: 416
: 790
Kayıt tarihi
: 19.02.10
 
 

Tarım, Gıda, Ormancılık, Çevre, Örgütlenme ve Proje konularında çalışmalarda bulunmaktayım. Öncel..