Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

19 Mart '14

 
Kategori
Tarih
 

Ordu anlayışımız

Ordu anlayışımız
 

* Ordunun özel statüsü.

Kurtuluş Savaşı komutanlarının savaşta ve savaştan sonra ülkeyi yönetmesi, yeni devletin yapısında Ordu'nun özel bir konumu olmasına neden olmuştur. Sağlıklı bir değerlendirme yapabilmek için, Cumhuriyet Devleti'nin sivil-asker ilişkilerine bu tarihi gerçek açısından bakmak gerekir.

Sivil-asker ilişkilerinin kökleri daha da derindedir. Önce o köklere bakalım.

*Derindeki kökler.

Cumhuriyetin sivil-asker ilişkileri, diğer pek çok konuda olduğu gibi, Osmanlıdan süzülüp gelen bir anlayışın etkisi altıda kalmıştır. Halil İNALCIK' a göre: (1)

" Devletin kurucusu Fatih Sultan Mehmet'in Kanunnamesi Osmanlı Devleti'nin yapısına ait temel anlayışı gösterir. Toplum " askeri " ve " reaya " diye ikiye ayrılır."

" Askeri " kapsamına padişah beratı ile, devlet hizmetinde olup, maaş alan bütün sınıflar girerdi. Onlara ait davalar kadıaskerin yetkisi altındadır. " Reaya " ise, " askeri " sınıfın dışında vergi veren bütün tebaadır."

" Tımar sistemi dolayısıyla  Osmanlı idaresi köyde sipahiye, reaya ve toprak üzerinde bazı kanuni haklar tanımıştır. Kanunnameye göre; reaya, köyde sipahinin aşar payını ambara, hisar erininkini; kaleye kadar taşımak zorundadır. Köylü bu ürünü en yakın pazara kadar taşıyacaktır. Vergi yoluyla devlet ve askeri sınıfın elinde toplanan malların satışında, Bizans'tan kalan bir yöntem," monapolya " yöntemi uygulanırdı. Buna göre askeri sınıfa ait mallar pazarda satılıp bitmeden başkası malını satamazdı."

" Kanun, " reaya " ya " asker " için angarya çalışma zorunluluğu getirmiştir. Reaya köyde sipahi için ev ve ambar yapmak ve sipahiye ait hassa toprak üzerinde belirli sürelerle angarya olarak çalışmak zorundadır."

Taşrada işler bu şekilde yürürken Payitaht'ta sivil-asker ilişkileri nasıldı? Tahtın yanı başında yeniçeriler vardı.

* Yeniçeriler. (2)

" Avrupalıların " Janiser " dedikleri yeniçerileri, tarihçi Hammer, " Barutun bulunuşundan bin kat daha etkili bir darbe " olarak tanımlamıştır. Yeniçeri ordusunun kuruluşu Avrupa'daki ilk düzenli ordudan yüz yıl daha öncedir.

1362-1826 yılları arasında 464 yıl boyunca Osmanlı Devleti'nin vurucu gücünü oluşturdular. Tarihin yazdığı en etkili askerlerden oldukları kabul edilir. Savaştaki pervasız kahramanlıkları, barıştaki gündelik zorbalıklarıyla imparatorluğun kaderini biçimlendirmişlerdir.

Padişah gelenek olarak 1nci Ağa Bölüğünün 1 numaralı yeniçerisi olarak kabul edilirdi. Kapıkullarıydılar. Bu sözcükteki " kapı " padişahın sarayı, " kul" asker demekti. Doğrudan padişaha bağlı, barışta ve savaşta Osmanoğullarının güvenliğinden sorumluydular.

Savaşlarda gösterdikleri yararlılıkların yanı sıra İstanbul'da taht ve güç kavgalarında da belirleyici olmuşlardır. Dilimize isyanı simgeleyen, " kazan kaldırma " sözcüğünü kazandırmışlardır. İsyan edecekleri zaman kazanlarını alarak meydanlara çıkarlardı.

* Kaldırılan kazanlar.

İlk kazan 1446 yılında kaldırılmıştır. Genç padişah II nci Mehmed'i (Fatih) Manisa'ya geri gönderip babası II nci Murad'ı ikinci kez tahta çıkardılar.

1481 yılında padişahı belirlemişlerdir. Fatih'in ölümünü gizleyerek Cem'in tahta ulaşması için zaman kazandırmaya çalışan Karamani Mehmet Paşayı katlettiler. II nci Bayezid'in padişah olmasını sağladılar.

1512 yılında II nci Bayezid'in şehzadeleri arasındaki taht mücadelesinde Yavuz Selim'i desteklediler. II nci Bayezid tahttan çekilmeye zorladılar. Yavuz padişah oldu.

1603 yılında Anadolu'daki Celali isyanı nedeniyle eyleme geçen Kapıkulları, Padişah III ncü Mehmed'i ayak divanına çıkardılar. Saray ağaları öldürüldü.

1622 yılında Osmanlı tarihinin en korkunç ayaklanması gerçekleşti. Vezirler, ağalar öldürüldü. Padişah II nci Osman (Genç Osman) hacca gitmek istediği için Şeyhülislamın;

" Hacca gitmesi caiz değildir ve teşvik edenlerin katli vaciptir "

fetvasıyla, iç mintanıyla sokaklarda dolaştırıldıktan sonra boğularak öldürüldü. Genç Osman, tahta çıkar çıkmaz devlet erkanı içindeki üst düzey yetkilileri değiştirmiş, müderris ve kadıları atama yetkisini şeyhülislamdan almıştı. Padişah'ın niyeti, muharebe meydanında (Hotin) istekli savaşmadıklarını bizzat gördüğü yeniçeri ocağını kaldırmak için Anadolu'ya geçip asker toplamaktı. Yeniçeriler bunu biliyordu. İsyanı yeniçeriler ve ulema birlikte yürütmüştür.

1648 yılında ocak ağaları ve ulema anlaşarak Sultan İbrahim'i tahttan indirdiler. 7 yaşındaki IV ncü Mehmet tahta çıkarıldı. Sultan İbrahim 10 gün sonra boğduruldu.

1687 yılında ayaklanarak padişah IV ncü Mehmed'in tahttan çekilmesini istediler. Kelleler kesildi ve padişah tahttan çekildi.

1703 yılında ayaklandılar. Padişah II nci Mustafa tahttan çekildi.

1730 yılında Patrona Halil isyanında Damat İbrahim Paşa ve bazı vezirler boğularak cesetleri sokakta sürüklendi. III ncü Selim tahttan çekildi.

1821 yılında ayaklandılar ve halktan masum insanları öldürdüler.

1826 yılında Vaka-i Hayriye (Hayırlı Vaka) denilen olayla yok edildiler."

Görüldüğü gibi, Osmanlı Devleti'nin kuruluşunda, çağının gereği, "asker ve askeriye" toplumun esası olarak kabul edilmiş, "reaya" denilen halk askeriyeyi destekleyen tali bir unsur olarak görülmüştür. Bu anlayışın pratiği zaman içinde biraz değişmekle birlikte, özü bir ölçüde korunarak yeni devlete intikal etmiştir.

Bu anlayışın Cumhuriyet kurulur kurulmaz değişeceğini ummak her halde gerçekçi değildir.

* Yeni devletin siyasi-askeri hiyerarşisi.

ATATÜRK ve arkadaşları savaş biter bitmez üniformalarını çıkararak devleti yönetmeye soyunmuşlardır. Ancak onların askeri kimliği halk nezdinde yaşamaya devam etmiştir.

Kurtuluş Savaşında ATATÜRK Başkomutan, Fevzi ÇAKMAK Milli Savunma Bakanı ve Genelkurmay Başkanı, İsmet İNÖNÜ cephe komutanıdır.

ATATÜRK mücadelenin daha çok siyasi cephesini yürütmüş, askeri yönüne gerektiğinde müdahil olmuştur. Kendisine her türlü bilgi ve brifing Fevzi ÇAKMAK tarafından verilmiş, yetki ve direktif alınmıştır. Harbin stratejisinden Fevzi ÇAKMAK, yönetiminden İsmet İNÖNÜ sorumlu olmuştur. Fevzi ÇAKMAK' ın Osmanlıdan gelen kıdemi de İsmet İNÖNÜ' den yüksektir.

Savaştan sonra İNÖNÜ Başbakan olmuş, ÇAKMAK Genelkurmay Başkanlığı görevine devam etmiştir. Mareşal Fevzi ÇAKMAK 'ın bu yeni yapılanmada, Genelkurmay Başkanı olarak, Başbakan İNÖNÜ yerine doğrudan ATATÜRK' e rapor vermesi o devir insanlarının askeri nezaket kurallarına olan saygılarının gereği olarak görülmelidir. Şartların getirdiği özel bir durumdur.

Yanlış olan bu uygulamanın günümüze kadar taşınmış olmasıdır. Başbakan'a bağlı Genelkurmay Başkanı'nın haftalık olağan görüşmelerini halen Cumhurbaşkanı ile yapmasının makul bir açıklaması yoktur.

Genelkurmay Başkanlığı, en yüksek askeri otorite olarak, askeri-politik karar makamı olması gereken Milli Savunma Bakanlığına bağlanmalıdır. Milli Savunma Bakanının askeri strateji konusundaki baş danışmanı olmalıdır. Milli Savunma Bakanlığı, halktan aldığı siyasi yetkiyle, askeri-politik konularda hareket tarzları geliştirerek hükümete sunan bir makama dönüşmelidir.

* Benimseyenler-benimsemeyenler ayrışması bağlamında ordu.

Daha önce de belirttiğim gibi, iç politikaya,cumhuriyetin kuruluşundan başlayarak,onu benimseyenlerle, benimsemeyenler arasındaki farklılaşma yön vermiştir. Ordu bu bağlamda kendisini yeni kurulan rejimin sahibi ve bekçisi olarak görmüş ve bu anlayışın gereği iç politikada görev üstlenmiştir. Benimseyenlerin yanında, benimsemeyenlerin karşısında yer almış, onları etkisizleştirmek için çalışmıştır.

Cumhuriyetin temel değerlerini benimseyen ve önemseyenler, onu koruma politik mücadelesini, orduya ihale etme kolaycılığına kaçmadan, kendileri yapmalıydılar. Orduyu bu bağlamda kullanmak onu yıpratmıştır ve yıpratmaktadır. Orduyu cumhuriyetin ve laikliğin tek savunucusu ve koruyucusu olarak görme alışkanlığından herkesin hemen vazgeçmesi gerekir.

Ordu, dış düşmanlara ve halkın hür iradesini güç kullanarak zapt etmek isteyebilecek iç tehditlere karşı milli varlığımızın ve rejimimizin koruyucusudur. " Cumhuriyeti korumak ve kollamak " bu kapsamda anlaşılmalıdır.

Ordu'yu " benimsemeyenlere " karşı caydırıcı bir güç olarak kullanmak ne kadar yanlışsa, onların kendi politik çıkarları için Ordu'yu dışlama ve yıpratma çabaları da aynı derecede yanlış ve tehlikelidir. Ordu'ya yönelik söylemler onun siyasete müdahale etmesini önleyici ve caydırıcı içerikte olmalıdır.

"İyi ki bu komutanlarla harbe girmemişiz " " Lüks kamplarda ve lojmanlarda yaşıyorlar " türünden eleştirilerde zerre kadar gerçeklik payı yoktur. Ya yanlış bilgilere dayanmaktadır ya da Ordu'yu halkın gözünden düşürmeyi amaçlamaktadır.

Her iki taraf da oyunu Ordu üzerinden oynamaktan vazgeçmelidir. Bu yaklaşımlar Ordu'yu yıpratmaktadır. Yakın tarihimizde Ordu'nun politik çekişmelere alet edilerek zayıflatılmasının acı örnekleri vardır.

Ordu'nun siyasi yaşama örtülü ve/veya açık müdahale etme dönemi geride kalmıştır. Herkesin bunu içine sindirmesi gerekir. Ordu hepimizindir.

Ordu artık halksız demokrasi denemesinin bir bileşeni değildir ve bu yeni anlayış demokrasinin yerleşmesine katkıda bulunacaktır.

 

 (1) Halil İNALCIK      Devlet-i Aliyye

 (2) Yeniçeriler ile ilgili bölüm NTV Tarih Dergisinin 5nci sayısından özetlenmiştir.

 

 

 

 

 
Toplam blog
: 82
: 1739
Kayıt tarihi
: 04.05.13
 
 

Emekli pilotum. 1950 yılında Polatlı Çekirdeksiz köyünde doğdum. İlkokulu köyde ve Polatlı'da, li..